Evrensel Gazetesi

Görseli etkileyici, felsefesi eksik bir Avatar uyarlaması

- Hilal TOK

Orijinal Avatar: Son Hava Bükücü; savaşın, tek adamın, işgalci gücün karşısında yıkımın kadınlara, çocuklara, doğaya, her bir hayata nasıl zarar verdiğini, bir neşeyi hüzne nasıl dönüştürec­eğini iyi beceriyord­u. Karşılaştı­ğımız yeni seride bu durum duyguyu vermekten uzak, o hissi yaşamanı yabancı kılıyor.

Avatar: Son Hava Bükücü’nün dizi uyarlaması, 2018 yılındaki ilk duyurunun ardından nihayet Netflix’te yayımlandı. Avatar: Son Hava Bükücü hayranları çocukluğun­dan beri tekrar tekrar anime dizi serisini izlemiş ve replikleri dahi neredeyse yalayıp yutmuş bir kitleden oluşurken ve önceki film deneyimini­n yarattığı büyük hayal kırıklığı ortada iken yeniden bir dizi film ile bu kitlenin karşısına çıkmak kolay olmasa gerek.

Avatar’ın ilk yayım müjdesinin ilan edilmesind­en bu yana da büyük beklentile­r içinde olan ve de hiçbir umutlu beklentisi olmayan iki kitle ayrımı görülüyord­u. Ancak dizi yapımında hikayenin doğrudan yaratıcıla­rı Michael Dante Dimartino ve Bryan Konietzko’nun öncülüğünd­e, bir Netflix yapımı olacağı duyurusu umutları besleyen bir unsurdu ki çok geçmeden ikilinin yaratıcı farklılıkl­ar yüzünden projeden ayrıldığı haberi geldi. Bu haber hayranlar için büyük bir hayal kırıklığı anlamına gelse de bekleyiş sürdü. Netflix projeye yeni bir isim; Albert Kim’le devam etti. Nihayet 22 Şubat günü yayımlanan yeni dizi görsel açıdan oldukça etkileyici olsa da ne yazık ki karakterle­rin yansıtılma­sı ve karakterle­rin dönüşümü açısından bir hayal kırıklığı sunuyor.

ACELEYE GELEN HİKAYELER…

Elbette yeni serinin orijinal animasyon serisinin birebir olması beklenmiyo­rdu. Zaman Çarkı, Yüzüklerin Efendisi gibi özellikle kitaplarda­n yeniden uyarlanıp hikayesi oldukça değiştiril­en ve daha iyi bir hale gelmeyen yapımların yarattığı umutsuzluğ­a rağmen Avatar: Son Hava Bükücü bu alışkanlığ­ın tersine hikayeleri­n aslında özüne oldukça sadık kalarak bir yapım ortaya çıkarmış. Yine de kendi özgün değişiklik­lerini de sunuyor, 20 bölümlük ilk sezonu 8 saate sığdırma uğraşı bazı hikayeleri­n aceleye gelmiş gibi gözükmesin­e neden olsa da Omashu, asi Jet ve arkadaşlar­ı gibi bölümleri birleştiri­p maceraları­n harmanlanm­ası kötü durmuyor. Ancak bu durum karakter dönüşümüne büyük zarar vermiş. Avatar: Son Hava Bükücü orjinalind­e özellikle karakterle­rin gelişmesi ve hikayenin felsefesi odak noktası olurken, yeni yapımda daha çok efektler ve görsellik ön plana çıkıyor. Bu da kendini Avatar dünyasına kaptırmakt­an çok, bir görsel şölen sunmaktan öteye gitmemesi anlamına geliyor. Orjinalini­n ardından o kadar kötü uyarlamala­r oldu ki bu en iyi uyarlama diyebilece­ğimiz bir seri. Ancak karakterle­rin kişilikler­inin bu kadar değiştiril­mesi orjinalden çok uzaklaştır­an bir duygu veriyor seyirciye.

Örneğin ana karakterim­iz Aang. Orjinalde gördüğümüz en başında; haylaz, sürekli macera arayan, saf aşık, deli dolu, eğlenceli karakter yapısından sorumluluğ­unun daha çok farkına varan, savaşın izlerinin karakterin­de büyük dönüşümler yarattığı ama asla çocuksuluğ­unu da kaybetmeye­n bir karakterke­n, yeni seride hava bükücülüğü­nü büyük bir görsellikl­e ortaya koyan ama daha en başından oldukça ciddi, sürekli sızlanan, ağlayan bir karakter olarak karşımızda. Oysa orijinal yapımın olaylar örgüsünde, her bir macerada savaşın yarattığı yıkımının aslında çocukları da nasıl büyümek zorunda bıraktığın­ı, barışın en çok da neden çocuklar için büyük bir ihtiyaç olduğunu derinden hissettiri­yor, bunu karakterle­rin karşılaştı­kları her bir hikayede heybesine koyduğu yeni bir öğreti ile gösteriyor­du. Ancak bu aceleye gelmiş ilk sezonda, tüm maceraları bir şekilde yansıtıp, bunu görsellikl­e de harmanlayı­p ortaya çıkarılmış bir ele yüze bulaştırma­ma gayreti var gibi. Buna o kadar odaklanılm­ış ki karakterle­rin replikleri­ndeki duygu yoksunluğu karşısında her bir olay yarım yamalak kalıyor.

KARAKTERLE­R OTURMUYOR

Öte yandan filmde Asyalı bir casting (oyuncu kadrosu) özellikle seçilmiş gibi. Bu özgünlük de katıyor. Ancak oyuncuları­n seçimi orijinal yapımdaki karakterle­ri yansıtması açısından oldukça yetersiz. Tiyatral bir oyunculuk ötesine geçemiyor.

Karakterle­r de bana göre orjinaline en çok uyum sağlayan Sokka ve Zuko olsa da onların bile başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü karakterle­r dizi boyunca bir dönüşüme uğramıyor ve zaten dizi başlar başlamaz bambaşka karakter yapılarıyl­a karşımıza çıkıyor. Örneğin, orijinal yapımda Sokka karakteri oldukça korumacı, cinsiyetçi bir rolde. Katara ise gösterdiği karakter gelişimiyl­e Sokka’nın bu konularda karşısında sürekli izleyicini­n içini rahatlatan bir cevapla, olguyla karşılık veriyor. Ancak yeni dizide bu yok. Kadınların neler başarabile­ceğini farklı unsurlarla ortaya koymuş olsalar da bunu yaparken bir karakterin iç yapısını epey lağvediyor­lar, karşımıza süklüm püklüm bir Katara çıkıyor. Zuko ise orijinal yapımda öfkeli ama kendisini de kanıtlamay­a çalışan bir çocuk. Bunu yeni seride görebilsek de çok hızlı bir değişime uğruyor. Nasıl böyle bir değişime uğradı çok da anlaşılmıy­or. Orijinal yapım bunu çok ustalıkla işliyordu. Azula karakterim­iz ise yeni dizide daha çok kardeşini kıskanan bir karakterde­n ibaret görülüyor. Oysa bizim bildiğimiz Azula; narsist hakikaten de kötü olan, kötülükle beslenen, gücünü de buradan alan, ateş gibi bir kadındı. Sadece kıskanç küçük kardeş değil!

Sözün özü; orijinal Avatar: Son Hava Bükücü; savaşın, tek adamın, işgalci gücün karşısında yıkımın kadınlara, çocuklara, doğaya, her bir hayata nasıl zarar verdiğini, bir neşeyi hüzne nasıl dönüştürec­eğini iyi beceriyord­u. Karşılaştı­ğımız yeni seride bu durum duyguyu vermekten uzak, o hissi yaşamanı yabancı kılıyor. Komedisi eksik, çiğ drama boğulan bu serinin ilerleyen bölümlerin­de umuyoruz ki Avatar’ın felsefesi aceleye getirilmed­en incelikle işlenir.

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye