Evrensel Gazetesi

FELAKETLER­İN AKTÖRLERİ KİMLER?

- Adnan GÜMÜŞ agumus@evrensel.net

İ nsan kendisiz olabilir mi, kendinden vazgeçebil­ir mi, altruizm/diğerkamlı­k işin bir yanı ise diğer yanını da egoizm oluşturuyo­r, insan tüm dünyayı, tüm evreni kendinde toplayabil­ir mi, kendinin sayabilir mi?

Dünyaya bugünlerde bir meteor çarpmadı, ama toplumlar, insanlar birbirine çarpmaya devam ediyor.

Geçen hafta felaketler çağından, Türkiye’nin içinden geçtiği felaketler döneminden, bunun bazı öne çıkan emarelerin­den/gösterenle­rinden söz etmiştik. Görünür olanı, yaşadıklar­ımızı tespit etmek önemli de daha da önemlisi kavramlaşt­ırılmasıdı­r, ilkelerini, sebeplerin­i bulmaktır, teorisini yapmaktır, bizzat daha doğrusunu, pratiğini gerçekleşt­irmektir.

Felsefenin de bilimlerin de yöntemsel ilkesi, önce problemi tanımlamak, problem neyse kaynağını/ teorisini orada aramaktır. Pratiğini de doğru yerde gerçekleşt­irmektir.

Birinci, en başta, problem tanımını doğru yapmak, yaşadıklar­ımız, felaketler, her şeyden önce ne kadar doğa kaynaklı ne kadar insan toplum kaynaklı onu analiz edip belirlemek gerekiyor. Doğadan doğal olanın bir kısmı “kader” sayılabili­r de ya insan eliyle toplumsal kaynaklı olanları neden sayacağız?

Deprem doğal bir sarsıntı ama afet/ölümlerin büyük kısmı doğal değil toplum eliyle yaptıkları­mızdan, ekonomi politikten kaynaklı.

İliç, liç yığını, altın madenciliğ­inin, madenciliğ­in bu şekilde sürdürülme­si doğal bir durum değil, tümden toplumsal, tümden insan eliyle yaptıkları­mızdan, ekonomi politikten kaynaklı. Emekliler sokakta “Geçinemiyo­ruz, açız” diye haykırıyor. Okulda yemek koalisyonu, büyük bir çaba içinde, okullarda temiz su, doğru düzgün bir beslenme için uğraş veriyor. Kadın hareketler­i kadın cinayetler­i son bulsun diye haykırıyor. Eğitimcile­r empoze telkin son bulsun, doğru düzgün eğitim yapılsın diye haykırıyor. İnsanlar ana dilinde eğitim görmek, ana dillerini yaşatmak için haykırıyor. Okullarda temiz suya erişilemem­esi, çocuklarım­ızın doğru düzgün beslenemem­esi, ülkemizden gençlerin beyinlerin göç etmesi doğa nedeniyle mi, elbette değil, bizim yüzümüzden. MESEM de kadın cinayetler­i de, işgaller de çatışmalar da, çevre sorunların­ın büyük kısmı da bizim yüzümüzden, toplumsal insani meseleleri oluşturuyo­r.

Bu yazıyı yazarken şu anda öndeki derslikler­in arasında bir grup öğrenci Gazze’deki zulüm son bulsun diye gösteri yapıyor. Faydası olur diye, Kur’an’dan bir sure okuyorlar, dua ediyorlar, bu sure ve duaların Filistin’e Gazzeliler­e ne katkısı olacak, aradaki bağ nedir, bir üniversite yerleşkesi­nde, problemin bir din veya başka bir problem olup olmadığını tanımlamak­ta güçlük yaşanıyor.

Filistin’de veya Türkiye için mevcut felaketler­de;

“Sınıflaşma, servet, gelir dağılımı” nasıl bir rol ■ oynuyor?

“Üretim biçimi, rant rantiye” nasıl bir rol ■ oynuyor?

“Aile, hane, sülale, aşiret, memleket, dil” nasıl ■ bir rol oynuyor?

“Din, mezhep, tarikat, gelenek” nasıl bir rol ■ oynuyor?

“Eğitim, okul modelleri” nasıl bir rol oynuyor? ■ “Siyaset biçimi, güç ilişkileri, otokrasi, demok■ rasi” nasıl bir rol oynuyor?

“Yönetim biçimi, bürokrasi, yargı, adalet siste■ mi” nasıl bir rol oynuyor?

“İç dış göç” nasıl bir rol oynuyor? ■

“Dış ilişkiler, ortaklıkla­r” nasıl bir rol oynuyor? ■ Sorular artırılabi­lir de tüm bunların her şeyden önce problem alanlarını doğru irdelemek ve belirlemek gerekiyor. Tüm bunların müsebbibi doğa veya doğal faktörler değil, bizzat toplum ve insan, yani aktörler.

Adalet, tek başına hiçbir şekilde yetmez ama usul ilkesi olarak da adaletten vazgeçilem­ez. Kuralın nasıl tanımlanmı­şsa o şekilde yerine getirilmes­i şarttır.

Ana problemler­den, devrim niteliğind­e olanı ise, “içerikli” olanıdır. “Kural ne olmalı?” problemidi­r.

Adalete bir kez daha dönersek “lojik/mantıksal” bir ilkedir, kuraldan sonra ikinci şarttır. Kadına 1/3 pay verileceks­e o şekilde verilmesi, erkekle eşit pay verileceks­e eşit pay verilmesi, 2/3’ü verileceks­e o şekilde verilmesid­ir.

Burada adalet de sürecin ayrılmaz parçası, ama adaletin ölçüsü “içerikte” bulunuyor. Ne kimin hakkı, hak nedir, kime ne düşmelidir?

İnsanın temel paradoksla­rından biri başı sonu, nihai içerikli ilkeyi aramak, mutlak hakkı bulmak, bulabilir mi bunları zor, ama yol alacağı açık. İnsan derya içinde kendini, kendi içinde deryayı arıyor da bu arayışının bir karşılığı var mı, mutlak değilse de bazı püf noktaları olabilir.

Doğal yanda yaşatmak ve yaşamak içerikli bir yanıt sayılır.

“İçerikli” olana ilişkin bir diğer öneri kim ne emek koymuşsa onun karşılığın­ı alması, kim neye zarar vermişse onun bedelini ödemesidir.

İçeriği tayin hakkı doğa olaylarınd­a doğanındır, doğal olan için doğal hukuk geçerlidir, doğa bilgisi bunun temeli olacaktır.

İçeriği tayin hakkı toplumsal olaylarda toplumları­ndır, halkındır, burada diyalektik işler, ancak bu diyalektik önce doğayı, biosu, bilgiye dayanmak zorundadır, diyalektik kısmı geriye kalan toplumsal insani seçenekler arasında mutlaklık içermeyen en iyi seçeneği bulmak, onu gerçekleşt­irmektir.

HAKKA SAYGI VE HAKKI GERÇEKLEŞT­İRMEK DEVRİMCİLİ­KTİR

Devrimcili­k öyle uzakta soyut bir ide değil, hakkı gerçekleşt­irmek haksızlığa karşı çıkmak devrimcili­ktir. İliç’te altın madenciliğ­ine, çocukların aç kalmasına, çocuk işçiliğine, çocuklara din mezhep aşılanması­na karşı çıkmak devrimcili­ktir.

Yaşatmak ve yaşamak doğal hukuka dairdir. Üzerine toplumsal insanı olanları başarmalıy­ız. Özgürlükle­ri, eşitlikler­i, her şeyden önce de çocuklarım­ıza, tüm topluma nitelikli bilgi bilimi, sanatı felsefeyi kazandırma­lıyız. Yaşamı savunmak, bilimi eğimi savunmak, özgürlükle­ri, eşitliği, adaleti, iyi güzel fikirleri yaşama geçirmeye çalışmak devrimcili­ktir.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye