SAVAŞ HİKAYELERİ: BİZE NELER ANLATILIYOR?
ÖZELLİKLE savaş zamanlarında gazetecilikte hikaye anlatıcılığına başvurulur: Son derece duygusal, son derece etkili -ve genellikle son derece tek taraflı. Aşağıda çok özel bir anlatı üzerine eleştirel yorumlar yer almakta.
Etrafı silahlı adamlarla çevrili, kucağında küçük bir çocuk tutan bir kadın. Kadını bir beze sarıyorlar, sadece çocuğun kafası dışarı bakıyor. Kadın bir arabaya binmek zorunda kalıyor. İsrail ordusuna göre, video Gazze Şeridi’ndeki Han Yunus’ta bir güvenlik kamerasından ele geçirildi. Görüntülerde 32 yaşındaki Şiri Bibas’ın 7 Ekim’de kaçırılmasından sonraki ilk günlerde bebeği Kfir ve dört yaşındaki oğlu Ariel ile birlikte canlı olarak görüldüğü söyleniyor.
Hikaye anlatımına özgü klasik bir sahne girişi. Alman birinci televizyon kanalı ARD Muhabiri Bettina Meier’in Tel Aviv’deki Bavyera televizyonu stüdyosundan yaptığı haber böyle başlıyor. Haber, kitlelere hitap eden bir hikayenin ihtiyaç duyduğu her şeye sahip: Net, açıkça olumlu bir ana karakter, burada iki küçük çocuğuyla birlikte bir kahraman duruyor, baştan sona isimleriyle de anılıyor, tamamen sevimli ve tamamen masumlar çünkü tamamen savunmasız durumdalar. Ve aynı derecede açık bir şekilde olumsuz, barbar, kötü bir düşman; Hamas!
Ardından, 7 Ekim’den bu yana bu tür haberlerde sıklıkla olduğu gibi, İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari söz alıyor. Kendisi bu hikayede sadece yardımcı bir karakter değil, daha ziyade hikayenin anlatıcısı: Hagari’nin “Şiri, Ariel ve Kfir’in refahından endişe duyuyoruz” dediği aktarılıyor. Bunu, sanki bir hikaye anlatımı ders kitabından alınmış gibi “yürek parçalayıcı” kelimesi gibi metin modülleri takip ediyor. Bebeklerini kucağına almış bir annenin bu şekilde teröristler tarafından kuşatıldığını görmek korkunç ve yürek parçalayıcı. Ancak bu aynı zamanda rehineleri bir an önce eve getirmemiz için bir çağrı. Gazze’deki İsrail misyonunu sorgulayanlar, Hamas’tan rehineleri serbest bırakmasını talep etme nezaketini göstermiyorlar. Bebeklerini kucağında tutan bu korkmuş kadına baksınlar, utansınlar.
Alman birinci televizyon kanalı Ard’nin haberi “Rehine videosu İsrail’de öfkeyi tetikledi” başlığını taşıyor. Başarılı hikaye anlatımının güçlü duygularla bağlantılı olabileceği bir sır değil. Sadece sonunda başka bir perspektiften kısaca bahsediliyor, bu hikayedeki muhalifin perspektifinden: Kasım 2023’te “Hamas, anne Şiri Bibas ve iki çocuğunun İsrail ordusunun hava saldırısında öldürüldüğünü iddia etti.” Ancak İsrail ordusu ölümleri doğrulamadı.
Yanlış anlaşılmaması için: Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırı ve o tarihten bu yana İsrail’in gerçekleştirdiği saldırılar, bu saldırılardan etkilenen tüm insanlar için korkunç ve trajik. Teröristlerin yanı sıra devlet şiddetinin ve genel olarak tüm şiddetin kurbanları her türlü empatiyi hak etmekte. İnsanlar (tüm varlıklar gibi) mümkün olan hiçbir yerde şiddete maruz kalmamalı. Ancak burada sahneleme olarak siyasi ve medya anlatılarından bahsediyoruz. Bu, aktarılan olayların gerçeklerle örtüşmediği anlamına gelmez. Daha ziyade, hikaye anlatımı yoluyla belirli net etkilere ulaşmak için tipik olarak çok kişisel bir kaderin kullanıldığı anlamına gelir. Kategorizasyon yerine bireysel kader. Gerçeklere dayalı, mesafeli açıklama yerine seçilmiş, genellikle gerçek olaylara yakınlık. Tarih yerine hikaye.
Sonsuz gibi görünen bu hikayelerin bir başka güncel örneği de aşağıda yer almakta. “Mariupol’de ne oldu?” başlığı altında, ARD Muhabiri Susanne Petersohn’un Kiev’den aktardığı aşağıdaki haber, Ukrayna’daki savaş bağlamında karmaşık bir olayı farklılaştırılmış ve incelikli bir şekilde ele almıyor. Bunun yerine, anlatılan sadece bir hikaye değil. Üstelik bu hikaye, olayları olabildiğince yakından aktarmak için hikaye anlatımının bir özelliği olan genel şimdiki zamanda anlatılıyor: “Saldırının tanıklarından biri sekiz yaşındaki Jehor.” Yine çok sempatik bir şekilde çizilmiş çok genç bir insan; bunu sevimli el yazısından ve kendi yaptığı resimlerden tam anlamıyla anlayabiliyoruz. (...)
Bu arada (ve ne yazık ki) savaşın diğer tarafında da mağdurlar var, en azından siviller. Ancak onların hikayeleri, savaşan taraflar olarak müttefik ülkelerin önde gelen medyasında neredeyse hiç yer bulamıyor. 1996’da kurulan ve tamamen kullanıcı tarafından finanse edilen ABD Gazetecilik Platformu Democracy Now gibi tamamlayıcı medya (Burada “alternatif medya” teriminden kaçınmak gerekir), görece bağımsız çalışmalarıyla hakim anlatı ve hikayelerdeki kör noktalara işaret ediyor.
Bunun bir örneği, Gazze Şeridi’nde İsrail ordusu tarafından öldürüldüğü anlaşılan altı yaşındaki Hind Rajab adlı Filistinli bir çocuğun ve onu kurtarmaya çalışırken öldürüldüğü anlaşılan sağlık görevlilerinin hazin akıbetiyle ilgili hikaye. Onların çok üzücü bireysel kaderleri ana haber bülteni gibi yüksek erişimli yerel medyada bir özet nottan biraz daha fazlası olarak yer aldı. (...)
Medya eleştirisini özetleyelim: Anlatısallık, yani yapılandırılmış hikaye anlatımı, pek çok iletişim biçiminde kullanılır: Haberlerde ve seçim kampanyası konuşmalarında, türkülerde olduğu kadar masallarda da. Hikayeler çok sayıda ve çok farklı insan üzerinde çok etkilidir. Medya Bilimci ve Film Yapımcısı Karl-nikolaus Renner’e göre, diğerlerinin yanı sıra, insanlar muhtemelen her zaman birbirlerine hikayeler anlatmışlardır. Ve görünüşe göre başka türlüsü de pek mümkün değil. Araştırmalar, özellikle genç ve daha az resmi eğitim almış insanlara anlatılar yoluyla özellikle iyi hitap edilebildiğini göstermektedir. Bunun nedeni, bu hikayelerin duygularımıza ve mantığımıza hitap etmesidir. Bilgilendirici ve eğlendiricidirler, çoğu zaman da heyecan vericidirler. Aynı zamanda bir şey de öğrenilebilir (ya da öğrenilmelidir); “hikayenin kıssadan hissesi.” (...)
İlgili haber anlatılarına ve haber anlatıcılarına eleştirel bir gözle bakarsak aşırı basitleştirme, aşırı duygusallaştırma ve giderek tek taraflılığa dönüşen partizanlıkla ilgili sorunlu gelişmeleri tartışabiliriz. Belki de kendini sunma ve “stratejik hikaye anlatımı” konusunda kesinlikle bir uzman olan Steve Jobs, en azından bu konuda tamamen haksız değildi: Dünyadaki en güçlü kişi, hikaye anlatıcısıdır. Steve Jobs’a göre bu kişiler tüm nesillerin vizyonlarını, değerlerini ve önemini belirler. Ve böylece muhtemelen yeni “hiç bitmeyen hikayeler” dolaşır durur.