Elâzığ için rant vakti
KONVOYLAR, afişler, flamalar, bayraklar... Koca koca pankartlar. Her partinin, her belediye başkan adayının, her muhtarın. Seçimlere girecek herkesin her yerde bir fotoğrafı, bir sözü, vaatleri. Ortalık pazar yeri. Kim ne kadar bağırırsa o kadar oy alacak sanki. Sağ el kalp üstünde fotoğraflar. Bu fotoğrafların önünden geçerken “Vay Aleykümselam” diyesiniz geliyor. “Gerçek belediyecilik”, “Geleceğine ve nesline sahip çık”, “Elâzığ için”, “Hizmet bizim işimiz”, “Bu sefer X parti”, “Şehrine sahip çık geleceğine sahip çık”... Liste uzar gider.
Yıllardır birbirileriyle yarış içinde olan, birbirlerine muhalefet bu partilerin hemen hepsi Elâzığ’ı bir tur yönetmiştir. Gelin görün ki her gelen beton üstüne beton koymuştur. 2020 yılında yaşanan depremden sonra hayalet görünümünde olan kent halen ayağa kalkmış değil. Her yerde bir yıkım. Her yer bir inşaat. Yollar kötü. Altyapı problemi bitmiyor. Dört bir tarafı suyla çevrili Elâzığ’da içme suyu problemi de yaşayabiliyorsunuz. En fazla beş kat olması gereken binalar yedi kat, on kat hatta belki daha fazla katlı oluyor. Deprem bölgesi olmasının hiçbir önemi yok. Milyonluk projeler bunlar. Ev sahibi oluyor herkes nasılsa.
Bir şehir plancısı eski Elâzığ’a özlemini şu sözlerle dile getirmişti: “Sokaklar ızgara gibi. Meydan görünür. Evler üç kat en fazla. Bahçesi var. Bahçede sebzeniz, meyveniz olurdu. Kuyu olurdu.” Devamı ise şöyle: “Siyasi bir şeyden ya da siyasi bir partinin yönetiminden bahsetmiyorum. Kafalar rant olunca şehri güzelleştirmek, yaşanabilir bir hale getirmek aklınızda olmuyor.”
Şöyle çıkıp bir dolaşınca ne demek istediğini o kadar iyi anlıyorsunuz ki, gökyüzüne erişiminiz çok zor. En işlek cadde olan Gazi Caddesi gündüzünde bile karanlık gibi. Işık girmiyor caddeye. Bir de durmadan akan trafik. Gaz odası sanki.
KENTİN HAFIZA MERKEZLERİ YOK EDİLDİ
Yıllar önce merkezde bulunan belediye binasını yaktırmışlardı. İki katlı eski belediye binası tarihi dokusu olan, eski bir mimariye sahip, sahip çıkılması gereken bir yapıydı. Mimarların önerilerini dikkate almamış yerine kocaman bir yapı dikmişlerdi. İnşaat halindeyken deprem yaşanmıştı. Dönemin mimarlarından “Bu deprem kılcal çatlaklar oluşturmuştur. Bu bina sağlıklı değildir” telkinleri yapılmıştı. Dinleyen kim?
Kentin hafıza merkezleri bir bir yok edildi. Elde kalanla idare ediliyor sadece. Sokak isimlerinin bir anlamı vardı. Çıkmaz sokak çıkmaz sokaktı. Şimdi bilmem ne sokak ya da anlamsız isimlerle anılır oldu.
‘SEN ŞİMDİYE KADAR EVİNDE DUŞ GÖRDÜN MÜ?’
Bilimsel şehirleşme fikirleri olan birkaç kişiyle sohbetimiz olmuştu. En ilginç olanı şuydu: 2040 yılına kadar Elâzığ merkez nüfusu en fazla 700 bin olur. Buna göre kent planı üç-dört katlı binalarla oluşabilir. Güzel meydanlar, sosyal alanlar, parklar, bahçeler yapılabilir. Ama yüksek katlı binalar daha fazla kâr sağlar tabii.
İki asfalt çalışması, otogar yapımı, birkaç çalışmayla “Helal olsun adam yaptı” gibi iltifatlar da alıyor belediye. Haksızlık etmeyelim. Seçilmiş, halk tarafından görevlendirilmiş, yetki verilmiş bir başkan var. O da bir depremzede, Tokİ’deki banyoyu eleştirip, “Başkan evde duş yok” sözüne “Sen şimdiye kadar evinde duş gördün mü?” cevabını vermişti.
Evet büyük bir yarış var Elâzığ’da. Her gün bir mesaj düşüyor telefonlarımıza, “Bu akşam X kanalda projelerimizi anlatıyoruz. İzlemeniz dileğiyle.”
“Muhterem hemşehrilerim bu akşam 21.00 de X’in konuğu olacağım.”
Projeler, çalıştaylar, yönetmek, çalışmak vs. her şey Elâzığ için. Bütün vaatlere bakınca şimdiye kadar sanki hiç yerel yönetim görmemiş Elâzığ.