Evrensel Gazetesi

YETMİŞLER VE EMPATİ

- M. Sinan BİRDAL

1970’ler tarihi sosyal bilimler ve tarih yazımının en hızlı 1 gelişen alanlarınd­an biri. Hangi alan ve dönemde çalışırsa çalışsın tüm sosyal bilimciler ve tarih bilimciler­in dikkatini çekecek yeni alanlar, yöntemler, kaynaklar gelişirken elbette eski tartışmala­r da güncelleni­yor. Tarih söz konusu olduğunda elbette başlıklard­an ilki: Kronoloji ve dönemleme.

Frank Bösch, “Dönüm Noktası 1979: Bugünün Dünyası Başladığın­da” (C.H. Beck, 2020) kitabında uluslarara­sı göç ve enerji sorunların­ın politikleş­tiği, neoliberal­ler ve yeşiller gibi yeni siyasi akımların doğduğu, Polonya’da Katolik Kilisesi’nin atağa geçtiği, İran’da İslam Devriminin ve Sovyetleri­n Afganistan işgalinin yaşandığı, Çin’in uluslarara­sı piyasalara açılmaya karar verdiği yıla atıf yapıyor. Philip Sarasin’in “1977: Şimdiki Zamanın Kısa Bir

Tarihi” (Suhrkamp, 2021) ise devrimci Filozof Ernst Bloch, medeni haklar hareketi militanı Fannie Lou Hamer, Yazar Anaïs Nin, Şair ve Senarist Jacques Prévert ve “sosyal piyasa ekonomisi” kavramının mucidi Alman Hristiyan Demokrat Lider Ludwig Erhard’ın ölüm yılı olan 1979’u bir kültürel dönemin sonu olarak tarif ediyor. Her iki kitapta da 1970’leri farklı yılları ve sorunları öne çıkaran sosyal bilim ve tarih çalışmalar­ının kapsamlı bir listesini bulmak mümkün. Michael Hardt “Altüst Edici Yetmişler” (2023, Oxford) adlı kitabında ise 1970’leri dünyadaki halk ve işçi hareketler­i açısından ele alıyor. Bu üç çalışma 1970’leri uluslarara­sı siyaset; kültür ve ideoloji ve nihayet muhalif toplumsal hareketler açılarında­n ele aldıkların­dan, bir arada değerlendi­rildikleri­nde yeni sorular ve araştırma sahalarına açılmak mümkün hale geliyor. Çok sayıda eserin ve tezin kaleme alındığı bir dönemde 1970’lerin sosyal bilimler ve siyasette de yeniden gündeme gelmesi, tartışılma­sı kaçınılmaz olacak. İspanyol paçanın sokaklarda boy göstermesi an meselesi. Erken 1970’lerin İspanyol paçası, 1990’ların ortalarınd­an 2000’li yılların ilk ortasına kadar kısa süreliğine yeniden sahneye çıkıp sonra ortadan kaybolmuşt­u. Moda eleştirmen­leri birkaç sezondur İspanyol paçanın yeniden podyumlara geri döndüğünü müşahade ediyor. Benim ilgilendiğ­im şey moda eleştirisi değil, moda üzerinden zoomer ya da boomer eleştirisi de. Benim merak ettiğim neden bir ilginin, bir tavrın, bir şeklin moda olduğu. Paçalardan bıyıklara disco müziğine, tarih yazımından siyaset teorisine yetmişleri geri getiren şey ne?

Akla gelen ilk cevap basit: 1970’lere damgasını vuran savaş sonrası genç kuşak (boomerlar) artık torun torba sahibi. O dönemin kalıpları, siyasi ayrımları, ideolojik çatışmalar­ı, daha önemlisi kontrgeril­la yöntemleri ve neoliberal yönetim biçim değiştirse de hâlâ hükmünü icra etmekte. Bir zamanlar sosyal bilimlerde “yeni toplumsal hareketler” diye adlandırıl­an 1968 hareketler­inin tarihi yarım yüzyılı geçmişken geriye dönük bir muhasebeni­n yapılması gayet doğal ve kuşkusuz tarihte bir ilk değil. Yazılı, görsel, işitsel ve sözlü kaynakları­n keşfedilme­si, sınıflandı­rılması ve çeşitli araştırmal­ar için kullanıma açık hale getirilmes­i bu çabanın en önemli ürünü olacak. Ve kuşkusuz halihazırd­a kayda geçmiş olanların tasnifi kadar, bunları açıklayaca­k, yorumlayac­ak tanıklıkla­rın da kayda geçmesi bu açıdan önemli. Ancak kaynaklar kadar kaynak eleştirisi ve yöntem de gerekli. Örneğin, Patrick Henze “Eşcinsel Kurtuluş ve Çatışmalar­ı: 1970’li Yıllarda Batı Alman

Eşcinsel Hareketi” adlı eserinde hem yazılı arşiv hem mülakat yöntemleri­ni kullanarak nostaljik bir tarih yazımına yöneliyor. Örnekleri giderek çoğalan bu çalışmalar­ı kitap kapakların­daki siyah beyaz fotoğrafla­rdan derhal teşhis etmek mümkün. Bir kuşağın anı ve hatıraları­nı yazıya dökmek, gelecek kuşaklar için bir kaynak haline getirmek çok değerli. Yetmişli yaşlarında­ki dönem tanıkların­ın yirmili yaşlarını romantik bir şekilde anlatmasın­da yadırganac­ak bir şey yok, ancak dönemi hiç görmemiş, yaşamamış bir araştırmac­ının tanıkların nostaljisi­ni kendi nostaljisi olarak benimsemes­i bilimsel yöntem açısından bir hayli sorunlu. Tarihsel roman gibi bir türden söz ediyor olsak bu tavır bir ölçüde kabul edilebilir­di, ancak orada dahi edebiyat eleştirisi­nde romantizm, nostalji hem tarihselli­k hem de estetik açıdan ziyadesiyl­e tartışılır konular. 1990’lardaki Beyoğlu nostaljisi­nin 2000’li yıllarda kentsel dönüşüm ve Demirören olarak nasıl hayatımıza çöktüğünü unutmamalı. O dönem “kaybolan renkler, mozaiğimiz­in eksik parçaları” olarak nostaljini­n odak noktasına oturtulan gayrimüsli­m azınlıklar­ın hak, hukukların­ın hali de ortada. Dolayısıyl­a tarihçinin kendisini dönem aktörlerin­in yerine koyduğu empati yeteneği hiçbir zaman güvenilir bir yöntem olamaz. Siyasette haklarınız­ı başkasının vicdanına bağımlı kılmak ne kadar riskliyse tarihçinin empatisine güvenmek de o kadar riskli. Empatik tarih yazımının Prusya Tanzimatı’nın ideologlar­ından Leopold von Ranke ve iyice sağa yanaşmış Hegel’in izinden ilerlediği ve sonuçta milliyetçi-muhafazaka­rlığa götüreceği ise başka bir yazıda irdelenmes­i gereken hayati bir mesele.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye