BİRKAÇ OLAY, BİR DÜNYA!
Birbirleriyle ilişkisi doğrudan ve hemen kurula mayan ya da kurulması zor görünen çeşitli gelişmelerin kapitalist-emperyalist dünya sisteminin güncel durumuna- ayna tutması peka la mümkündür. Afrika’nın Zenzibar’ından
Alaska’ya, Kolombiya, Şili, Brezilya’dan Filistingazze’ye, Ukrayna’dan İngiltere ve Amerika
Birleşik Devletleri’ne, Almanya’dan Güney Afrika Cumhuriyeti ve Gambiya’ya, Türkiye’den Sudan ve Somali’ye, say sayabildiğin kadar dünyanın farklı bölgelerindeki çeşitli ülkelerinde yaşanan geliş melerin en öne çıkarılan gelişmeleriyle üstü örtü lüp unutturulmaya çalışılan en vahşi, en gaddar, en alçakça entrikaları sadece benzerlik göstermi yor. Adına küreselleşme dedikleri kapitalist ulus lararasılaşmanın ulaştığı bugünkü düzeyde, bir birleriyle dolanıp ilişkileniyor da.
Görmemek için beyni ve gözünü kapatmış olanlar dışındaki herkes Gazze’de yaşanan vahşe tin sadece siyonist barbarlığın eseri olmadığını görebilir. Çoğu kadın ve çocuk 30 bin kişinin kat ledildiği Gazze’de geçici ateşkes ilanı için yapılan çağrılar dahi ABD yönetimi tarafından hemen her seferinde reddediliyor. İş birlikçi Arap yönetimleri ve “İslam dünyasının kurtarıcı lideri” olarak göste rilen R. T. Erdoğan, kınayıcı açıklamalarla gün geçirmektedirler. Filistinlileri kitleler halinde yok edip yaşam alanlarını yıkan İsrail’e ihtiyaç duydu ğu malların satışı devam ediyor ve bunu en yakı nındaki İslamcı kapitalistlerle onların devlet tem silcileri-ortakları yapıyor. Ve ilginç bir durumdur ki resmi görevi hakkında herhangi açıklamada bulunmayan Emine Erdoğan da “Antalya Diplomasi Forumunda ‘kadın, barış ve güvenlik’ başlıklı panelde yaptığı konuşmada, eşi Cumhurbaşkanı gibi Batılı emperyalistleri katliama seyirci kalmakla suçlarken, Türkiye’den yapılmaya devam eden ticaretin kesilmemesinden hiç söz etmiyordu.
Aynı tutum Batılı yönetim saraylarında da hakimdir. Batılı emperyalist ülkelerin yöneticileri başta olmak üzere burjuva devlet yönetimleri, yönettikleri ülkelerin halklarına ve birbirlerine karşı entrika siyasetiyle dikta aygıtını takviye, militarist savaş cihazını mükemmelleştirme politikasında ortaklaşmış durumdalar. Barış sözcüğü, onların söyleminde bütün alıcılığını yitirmiştir. Filistin top raklarını işgal siyasetini sürdüren ve Filistinlilerin direnişi karşısında da kitlesel katliama girişen
İsrail yönetiminin destekçileri, Ukrayna’da,
Rusya’ya karşı etkili imha silahları, savaş kurmay ları ve stratejistleri ve toplamında yüzlerce milyar doları bulan mali destekleriyle savaş halindeler. ABD gazeteleri, Cia’nın 2014’ten beri Ukrayna’da Rusya karşıtı askeri-politik girişimlerini deşifre etti. Alman Savunma Bakanlığıyla genelkurmayının Rusya’ya karşı savaş provalarının planları açığa çıktı. Macron Batılı emperyalistlerin Ukrayna’daki askeri varlığını açığa vurdu. İngiliz yönetimi askeri “danışman ve eğitmen” bulundurduğunu açıkladı. Bunların tümünün başından beri Rusya’ya karşı savaşın içinde oldukları biliniyordu. Evrensel’de ve bu köşede de defalarca belirtilen bu durum artık kendileri tarafından da alenileştirilmiş bulunuyor. Türkiye’nin verdiği SİHA-İHA araçlarının çok işlerine yaradığını Zelensky yönetimi birçok kez açıkladı. NATO’NUN sınırları genişletildi. Bu uluslararası savaş aygıtını yönetenler, yaptıkları uluslararası “güvenlik toplantıları”nda Rusya ve Çin’i rakip ve hedef olarak gösterip daha çok silahlanma ve savaş hazırlıkları ihtiyacı propagandası yapmaktan kaçınmamaktalar.
Ne var ki bütün bunlar hem gelişmelerin sadece birkaç unsurunu oluştururlar ama hem de doğrudan ve dolaylı olarak tüm emekçilerin yaşamını etkiler ve ilgilendirirler! Filistinlilerin üze rine yağan bombalar da Rusya-ukrayna savaşının füze ve mühimmatları da Batılı emperyalistlerin parasal ve askeri destekleri de Türkiye’nin daha fazla savaş aracı üretmesi de tüm bu ülkelerin halklarının daha fazla yoksullaşması, işsizliğin artışı, çürüme ve yozlaşmaya sürükleyen koşulla rın ağırlaşarak genişlemesi pahasına gerçekleş mektedir. Silahlanmaya ayrılan kaynaklar arttıkça savaşlarda ölenler çoğalmakta, topraklarından kopup göç yollarına düşenler çoğalmaktadır. Son on yıl içinde 283 bin kişinin savaşlarda ölmesi ve 110 milyon kişinin göç yollarına düşmesi sonuçlar arasındadır. İşçilerin emek gücünü sömürüp çalı şan halk kitlelerinin yoksulluğu pahasına serma yelerini çoğaltan milyarderler ve trilyonerler bu aynı koşullarda sermaye ve servetlerini artırdı lar. Hemen her ülkede çok az sayıdaki milyarder ve trilyoner, ülke nüfusunun yüzde 80’inden faz lasının toplam geliri kadar gelire sahip.
Örneğin yüz milyonlarca insanın yoksulluk içinde, barınaksız ve kelimenin gerçek anlamın da pislik içinde yaşadığı Hindistan’da 115 milyar dolarlık net servetiyle dünyanın en zengin 10’uncu kişisi olan Mukesh Ambani’nin, 51 bin kişilik davetli topluluğuna yemek verdiğini ve 1200 kişilik seçkin davetlinin katılacağı törenle oğlunu evlendirme hazırlıkları yaptığına dair haberler gazetelerin sansasyonel sayfalarında yer aldı.
Ambaniler sadece Hindistan’da bulunmuyor. Adları farklı, ülkeleri farklı ancak sahip oldukları sermaye ve servetlerinin büyüklüğüyle toplumun diğer kesimlerinden ayrıcalıklı bu süper zengin ler ile onların politik askeri temsilcileri ülkelerinin ve dünyanın düzenine şekil verirler. İşçi ve emekçilerden istedikleri ise bu düzenin, bu sis temin sürmesi, mekanizmalarının işlemesi için “Ayak olmaya devam etmeleri”, baş kaldırmama ları, “Baş olmaya çalışmamaları”dır! Erdoğan bir aralar “Ayaklar baş olmaya kalkarsa ne olur?!” diye karşı çıkarak söylemişti.
Sorun(lar) dünyasal ve hemen her ülkede benzerdir. Bu sömürü, yıkım ve yağma düzeni sürdükçe dünya işçi ve emekçileri burjuva tiranlığının boyunduruğu altında, sermayeyi çoğaltıcı bir nesne konumunda tutulurlar. Ama burjuva tiranlığı yıkılabilir ve yıkılmalıdır. On milyonlar, yüz milyonlar ve dünya toplamında milyarları bulan işçiler, kent ve kırların yoksul emekçi kitlelerini de yanlarına alarak sermaye nin hükümranlığına karşı birleşik bir mücade leyi yükseltirlerse, yaşam ve çalışma koşulları nı iyileştirmekle kalmaz, burjuvazi ve emperya lizmin dayattığı cehennemi ortadan kaldırmayı da başarabilirler. Günümüzün bu bakımdan başlıca sorunu bu alandaki ve yöndeki girişim lerin zayıflığıdır. İleri işçi ve emekçilerin inisiya tifi ve kitleler içindeki devrimci sosyalist çalış mada kaydedilecek başarı bu zayıflıkların aşıl ması açısından büyük öneme sahiptir.