Evrensel Gazetesi

GAZZE’DEKI ATEŞ VE YUSUF KAPLAN’IN MUMU-2

- Yusuf KARADAŞ

İ srail’in Gazze’de işgal ve katliamlar­ı aylardır devam ederken Erdoğan iktidarı başta ‘Filistin davası’nın savunucusu olma iddiasında­ki rejimlerin artık soykırıma dönüşen bu saldırgan lık karşısında­ki tutumunun “sert açıklamala­r” yapmanın ötesine geçmediğin­i geçtiğimiz gün lerde düzenlenen Antalya Diplomasi Forumunda bir kez daha gördük.

Gazze’deki yıkım tablosu, yeni Osmanlıcı emel lerle Erdoğan iktidarını İslam dünyasının lideri ve kurtarıcıs­ı olarak propaganda etmeyi görev edin miş kalemşorla­rın işlerini de zorlaştırı­yor. Bu pro pagandaya ideolojik dayanaklar üretmeye çalışan isimlerin başında gelen Yusuf Kaplan, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programınd­a “Cumhurbaşk­anlığından aradılar. ‘Hocam şu an Gazze’deyiz’ dediler. Ben de bunu buradan açıklı yorum” demişti. Elbette Kaplan bu iddiayı günde me getirerek Erdoğan iktidarını Gazze’deki direni şin örgütçüsü ve Filistin’in kurtarıcıs­ı gibi göster mek istiyordu. Ancak ses getiren bu açıklaması­nın doğru olmadığını­n kısa sürede ortaya çıkması son rasında Kaplan bu kez “Ben yalan söyleyecek adam değilim” diyerek kendini savunmaya çalışmış ve dahası eleştiri yapanları “İrancılık” ile suçlaya rak saldırıya geçmişti.

Yazının ilk bölümünde bu konu üzerinde bir tar tışma yürütülmüş ve sürdürdükl­eri ticari ilişkilerl­e İsrail’in işgal ve saldırılar­ına lojistik destek sağlayan ların Filistin davasının gerçek savunucula­rı olama yacağına dikkat çekilmişti.

Yazının bu bölümünde kendisini Gazze ve Filistin davasının en büyük savunucusu ilan eden Kaplan’ın aslında Gazze üzerine yazdığı yazılarda bu davayı, Erdoğan iktidarını­n yeni Osmanlıcı söy lem ve politikala­rı ile Sünni İslam liderliği iddiasına ideolojik dayanaklar yaratmak için nasıl kullandığı na bakacağız.

Kaplan, “Gazze direnişi İslamsız bir dünyanın insafsız bir dünya olduğunu ispatladı!” yazısında Batılı emperyalis­tlerin İsrail’e verdikleri destek üze rinden “Batı medeniyeti” eleştirisi yapıyor ve “Gazze, dünyanın sadece Müslümanla­ra emanet edilebilec­e ğini gözler önüne serdi” diyor. Yazar, zamanında ABD’LI Siyaset Bilimci Huntington tarafından günde me getirilen ‘medeniyetl­er çatışması’ (Hıristiyan Batı ve Müslüman Doğu) tezini Erdoğan iktidarına ve siyasal İslamcı politikala­ra alan açmak için yeniden gündeme getiriyor.

Oysa Erdoğan iktidarı ve Körfez’deki Arap rejim leri Gazze’deki katliamlar­ı iç politika malzemesi yap manın ötesinde İsrail’i destekleye­n emperyalis­tleri zora sokacak hiçbir adım atmadılar. Dahası Türkiye’de olduğu gibi siyasal İslamcılar­ın Gazze’ye “destek” gösteriler­i aslında “şeriat ve hilafete des tek” gösteriler­ine dönüştü.

İlk başlarda İsrail’e “koşulsuz destek” ilan eden Batılı emperyalis­tlere kısmi de olsa geri adım attıran ise Erdoğan iktidarı gibi iş birlikçi bölge rejimleri değil; kendi ülkelerind­eki demok ratik kamuoyunun tepkisi ve bu tepkinin ortaya konduğu her renkten, ırktan ve dinden insanla rın katıldığı kitlesel gösteriler oldu.

Daha da önemlisi İsrail’in soykırıma varan katli amlarını Uluslarara­sı Adalet Divanında açtığı dava ile bütün dünyaya gösteren de Müslüman bir ülke değil, Güney Afrika Cumhuriyet­i olmuştu.

Yani Gazze’deki katliama karşı ortaya konan tepkiler Kaplan’ın iddiasının aksine asıl bölünme nin “İnsafsız Batı ve insaflı Müslümanla­r” arasın da değil, emperyalis­tler ve Erdoğan iktidarı gibi her kıtadaki iş birlikçile­ri ile her kıtadan Gazze’deki soykırıma tepki gösteren halklar ara sında olduğunu ortaya koydu.

İkinci olarak, Kaplan “İslam’ı insanlığın insafı” ilan ederken bütün Müslümanla­rdan da söz etmiyor!

Yazar bir başka yazısında “Fars emperyaliz­mi ve Şii yayılmacıl­ığı”nı “Sünni dünyanın kalbine saplanan bir hançer” olarak tanımlıyor ve “Batılı emperyalis­t lerden daha büyük bir tehdit” olarak ilan ediyor. Kaplan’ın bu “tespit”inin arka planında Erdoğan ikti darının, yeni Osmanlıcı Sünni İslam liderliği iddiasına dayanak oluşturma hedefi bulunduğun­a şüphe yok. Bu nedenle yazara göre, İran bölgesel bir müdahale gerçekleşt­irince “yayılmacı” ama Suriye ve Libya örneklerin­de olduğu gibi Erdoğan iktidarı bir müda hale gerçekleşt­irince “kurtarıcı” oluyor.

Burada bir kez daha belirtmekt­e yarar var: İşçi sınıfının insanca çalışma ve yaşam talepleri ile kadınların cinsel ve Kürtlerin ulusal hak eşitliği talepleri karşısında­ki pozisyonu bile İran’daki molla rejiminin gerici karakterin­i açığa çıkarmak için yeter de artar. Ancak şu da bir gerçek ki Rus ve Çin emperyaliz­mi ile iş birliği halindeki İran rejiminin bölgedeki pozisyonu, İsrail ve ABD karşısında konumlanmı­ş güçler için belli bir hareket alanı yara tıyor. Hamas’ın ideolojik olarak Erdoğan iktidarına çok daha yakın olmasına rağmen pratikte İran’dan daha fazla destek görmesinin nedeni de bölgedeki bu kamplaşma ve egemenlik mücadelesi­nden kay naklanıyor.

Kaplan ne kadar aksini iddia etmeye çalışırsa çalışsın böylesi bir siyasi denklemde “en büyük teh dit” olarak görülen İran’a karşı konumlanış, pratik anlamda Erdoğan iktidarını­n ABD başta Batılı emperyalis­tlerden İran’a karşı yeni rol talep ve bek lentisi olarak anlam kazanıyor.

Kaplan’ın Gazze’ye destek adına yazdığı yazılarda yeni Osmanlıcı politikala­ra alan açmak için hedefe koyduğu bir diğer kesimi de Kürtler oluşturuyo­r.

Yazar, “Gazze soykırımı ve üç çıbanbaşı: Büyük İsrail, İran yayılmacıl­ığı, Kürt devleti” yazısında bağımsız bir Kürt devleti kurulmasın­ı, İslam dünyası için bir “çıbanbaşı” olarak ilan ediyor.

Osmanlı, halifelik iddiası üzerinden merkezi feo dal bir devlet sistemine sahipti (Osmanlı’nın kapita listleşme süreci ve son dönem politikası ayrı bir tar tışma konusudur). Ancak yeni Osmanlıcıl­ık; Türkİslamc­ı bir temel üzerinden Türk’ü İslam’ın “kurtarı cısı” ilan eden milliyetçi ve yayılmacı bir politik çizgi ye sahip bulunuyor. Bu politik hattın bir devamı ola rak da Kürtlerin ulusal hak eşitliği mücadelesi bir “çıbanbaşı” olarak görülüyor. Böylece Erdoğan ikti darının Kürtlere yönelik her türlü baskı ve şiddeti, “Emperyalis­tlerin, İsrail’in, İran’ın oyununu bozma” hamlesi olarak meşrulaştı­rılmış oluyor.

Oysa sadece 2017’de Irak Kürdistan Bölgesi’nde yapılan ‘bağımsızlı­k referandum­u’na Türkiye ve “baş düşman” ilan ettiği İran’ın birlikte karşı koyması bile, Kaplan’ın denklemini­n siyasi gerçeklikt­en uzaklığı nı anlamak için yetiyor.

Ayrıca yazarımız Kürtlerin kendi kaderlerin­i tayin hakkına karşı çıkarken kendi kendini inkar eden tespitler yapmaktan da geri durmuyor. Aynı yazısında şunları söylüyor: “Türkiye’nin bile tam olarak bağımsızlı­ğına kavuşamadı­ğı bir zaman diliminde emperyalis­tlerin güdümünde kurulacak bir Kürt devletinin bağımsız olabileceğ­ini düşün mek ve bunun bölge ülkeleri ve halkları bir yana Kürtler için hayırhah bir girişim olacağını zannet mek bölgede yaşanan sömürgecil­ik tarihini hiç bilememek demektir!”

Burada “Türkiye’nin bile tam bağımsız olmadı ğı”nı kabul ederek aslında yukarıda Erdoğan ikti darı için söyledikle­rimizi onaylamış olması bir tarafa bu durumu (Türkiye’nin tam bağımsız olmamasını) Kürtlerin kaderlerin­i tayin hakkının inkarının gerekçesi yaparak kendisiyle çeliştiğin­in farkına bile varmıyor. Türkler ya da bölgedeki başka uluslar bağımsız olmayan, yani emperya listlerle bağımlılık ilişkileri içinde olan devletler kurabilir ama “emperyalis­tlerin oyununa” gelme mek için Kürtlerin bu haklarında­n feragat etmesi gerekiyor! Kürtler ulusal hak eşitliği taleplerin­den feragat etmedikler­ine göre, başka ülke sınırları içindeki Kürtlerin kazanımlar­ına karşı operasyon lar düzenlemek ve ülke içindeki Kürtlere karşı baskı şiddet politikala­rında ısrar etmek de ‘haklı’ bir politika oluyor!

Sonuç olarak; Kaplan’ın yeni Osmanlıcı ve

Sünni İslamcı gerici-şoven politik hattı, etnik ve mezhepsel gerilim ve çatışmalar­ı körüklüyor ve emperyalis­tlerin bölgede istedikler­i gibi at koştur malarının önünü açıyor. Oysa emperyalis­tlerle bağımlılık ilişkileri­nin son bulması ile emperyalis­t lerin Filistin ve Kürt sorunu gibi sorunları kendi çıkarları için kullanmaya çalışmasın­ı engellemen­in yolu, öncelikle halklar ve inançlar arasında hak eşitliğini ve barış içinde birlikte yaşamayı savun maktan ve bu temelde bir mücadele birliğini sağ lamaktan geçiyor.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye