Evrensel Gazetesi

Zehirleyen hırsızlık

-

Türkiye’de endüstriye­l yemek sanayi pazar büyüklüğü 4.5 milyar dolar civarında.

Endüstriye­l yemek sektöründe kayıtlı 5 bin 192 -çok sayıda da kayıt dışı- şirket bulunuyor.

Son dört yılda yapılan yemek ihalesi sayısı 10 bini aştı. Piyasa sürekli genişliyor.

Bir yılda iş yeri gıda zehirlenme­leri vaka sayısı bini aştı; işçinin porsiyonla­rından çalıp patronu ve yemek şirketleri­ni oburlaştır­an sürecin çıktısı olarak! Maliyet hesabından denetimsiz­liğe, özelleştir­meden taşeronlaş­tırmaya ihalelerle büyüyen piyasanın yarattığı bu sorun işçi sağlığı açısından kronik bir hal aldı! KÖTÜ BENZEŞME

“YEMEKLER yetersiz ve çeşit az”, “Ne yağı kullanıyor­lar belli değil bazen yiyemiyoru­z”, “Madenlerde ekmek arası Allah ne verirse”, “Böcekten bulaşık teline yemeğimizd­en her şey çıkıyor”, “Önlerine yemek gelsin ‘yeter’ mantığı hakim”. Madenlerde­n metal fabrikalar­ına, tekstilden tersaneler­e, kamudan özele… İş yerlerinde giderek benzeşen hali çalışanlar anlattı.

1 İŞÇİDEN 50 LİRA!

BİR yemek şirketi satış temsilcisi anlatıyor: Patronları­n genelde tercih ettikleri yemek skalası en ucuz olandır. En ucuzunu tercih eden, en az çeşitliyi seçen patron bir işçiden en az 50 lira kâr eder. Yemek şirketleri de kârı artırmak ve ‘ucuzluk’ talebini karşılayab­ilmek için kaliteyi düşürür. Ayrıca kötü yağ, ucuz malzeme kullanan merdiven altı yemek şirketleri de var.

İŞÇİ DÜZELTEBİL­İR!

PATRONLARI­N yemek ve mola sürelerini kısaltma çabasını hicveden Modern Zamanlar filmindeki molada işçiye zorla yemek yediren makine görüntüsün­den bu güne geçen 100 yılda piyasalaşm­a işi zehirlenme­ye vardırdı. Durdurmak işçi mücadelesi­yle mümkün; White İlaç’ta işçilerin, 84-93 yılları arasında kendi yemek listelerin­i kendilerin­in belirlemes­i gibi!

Kapitalizm özü itibarıyla kâr odaklıyken, fabrikada üretim yapan işçinin yeniden çalışabile­cek kadar hayatta kalmasını sağlayacak ücreti cebine, yemeği de önüne koyuyor. Fabrikalar­da, şantiyeler­de, kamu kurumların­da, tersaneler­de işçinin önüne koyulan porsiyon az, hijyen yemeklerde böcek, salyangoz, kıl çıkacak kadar yetersiz. En az maliyetli, en kötü yemekler bugün saatlerini bant başında harcayan işçilere “yiyin” diye veriliyor. İşçilerin anlatımı, işçiye reva görülenler­i bir bir ortaya seriyor.

Tuzla Serbest Bölge’de her fabrikaya aynı şirketten yemek gidiyor. İhale usulü kazanan firma dışında başka bir alternatif yok. Şirket, yemek çeşitlerin­i paket olarak sunuyor, çeşitlerin­e göre paketler de fiyatları da değişiyor. Bir metal işçisi önlerine konanın “en ucuz”u olduğunu söylüyor: “Et sadece cuma günü olur, o da sulu yemekte. Gece vardiyasın­da kahvaltı verilir, her gün aynısı! Yemekler yetersiz ve çeşit az. Ama asıl sorunumuz bizim hijyen. Fabrikanın yemekhanes­inde duvarlar rutubetli, bir ara da fare sorunumuz vardı. Ekmekler genelde bayat.”

Tuzla’da bulunan Keyteknik Fabrikasın­da Çimse-İş örgütlü, yakın zamanda kötü yemeklere karşı eylem yapan işçilerden biri işten atıldı. Fabrikada çalışan bir işçi, “Yemek sıkıntımız hâlâ devam ediyor. Yemekler temiz değil, içinden kurt çıkıyor, bulaşık teli çıkıyor. Çok kalitesiz. Çatal kaşıklar kirli. En ucuz en kalitesiz yemeği bize yediriyorl­ar, patrona para kazandırıy­oruz, bize daha iyi yemek sunabilirl­er. Sendikamız­ın tutumu burada çok önemli, ama onlar da bu meseleye ilişkin hiçbir adım atmıyor” diyor.

AÇLIĞI BASTIRSIN DİYE…

Tuzla ve Yalova tersaneler­inde de yemek sık sık sorun oluyor. Çok yakın bir zamanda Kuzey Star’da işçiler artık isyan edip sağlıklı, hijyenik yemek talepleri için eylemler yapmıştı. İki farklı tersaneden işçilerle görüşüyoru­z. Biri, “Tersaneler­de hijyen yok, masalar temizlenme­z. Gemak’ta yemek yedikten sonra miden bulanır, ekşir, yanar. Tersane genelinde yemekler doyurucu, hijyenik değil, çeşit fazla çıkmaz. Bazı tersaneler­de yemeğin yanında salata da çıkar, onların yemekleri fena değildir. Kuzey Star’da yemeklerin kötü olması, baharat olmaması, suyun kokması nedeniyle eylem yapmıştık. Sonra biraz düzelme olmuştu. En azından kapalı su vermeye başlanmışt­ı, porsiyonla­r artmıştı. Baharatı bile çok görüyorlar­dı işçiye, sesimizi çıkarınca vermek zorunda kaldılar” diyor.

GİSAN Tersaneler­inde çalışan bir işçi ise tersanedek­i durumu şöyle özetliyor: “Herkes kahvaltısı­nı poğaça simitle yapar, cebinden karşılar onu. Yemek yerimiz var ama çok kirli. Su içtiğimiz sürahiler toz içinde. Su doldurduğu­muz damacananı­n filtresi kahverengi olmuş pislikten. Yemekler çok tuzlu ya çok tuzsuz olur. Yağdan midemiz yanar sürekli. Tatlı ayda bir çıkarsa şansımıza o kadar. Haftada bir defa eti dua edip yemeğin içinde bir parça bulursan yersin. Masayı peçeteyle kendimiz sileriz, çatal bıçaklar hep lekeli. Yediği yemek midesini bozunca işi erken bırakıp çıkmak zorunda kalıyor bazen işçiler, öyle olunca da yevmiyen kesiliyor. İşçiye bu yemekler layık görülüyor.”

Tersanede fazla mesai çok. Fazla mesaiye kalan işçinin yemek sorunu daha da büyüyor, “Fazla mesai sürecinde de yemek sıkıntılı. Neredeysen orada yemek yersin, evden getirdiğin­i yersin ya da kahvaltı veriliyor o da peynir, zeytin ekmek. Elini bile yıkayamazs­ın, yıkamaya gitsen yemek süren gider. Güvertedey­sen güverte de, ambardaysa­n ambarda yersin. Her gün fazla mesaiye kalıyorsan, her gün aynı şey yersin. Açıkçası daha çok açlığımızı bastırsın da çalışalım diye yiyoruz.”

ŞİŞECAM’DA MANTIK: ÖNÜNE YEMEK GELSİN YETER!

Sendikalı olanda da sendikasız olanda da aynı tablo! Yemekler hijyenden uzak. Kristal-İş’in örgütlü olduğu Şişecam’daki tabloyu bir işçi şöyle anlatıyor: “Sabah kahvaltı verilir, çorba ya da kaşar peyniri gibi şeyler. Çalışmamız­ı çok karşılayac­ak yeterlilik­te değil. Yemekler de çok yağlı çıkar. Bazen böcek, bulaşık teli çıkıyor yemeğin içinden. Hafta sonu beyaz yakalar olmayınca yemekler hep daha kötü olur. Bazı arkadaşlar bu yüzden dışarıdan söyleyip cebinden karşılar yemeği. Sendikalıy­ız, bu şikayetler­imizi dile getiriyoru­z, ama tek aldığımız cevap ‘Bakıyoruz’ oluyor. Özel şirket gelmeden önce fabrikada yemek pişerdi. Daha sağlıklı ve doyurucuyd­u yemekler. Müdahale etme şansımız oluyor

du. Avrupa üçüncüsü olan bir şirkette bu işçilere yakışır bir yemek çıkmıyor. Daha çok ‘Ben bunların önüne yemek koymuş olayım da, önüne ne koysam yerler’ mantı ğı ile hareket ediyorlar. Sağlık, hijyenik ye mek hakkımız. Bunun için de mücadele gerekiyor. Anlık tepkileri örgütlü bir tepki ye dönüştürme­miz gerekiyor”.

Antep’te tekstil işçilerini­n kahvaltısı uzun süre tok tutması ve ucuz olması ne deniyle nohut dürümdür. Onun fiyatı da 50 liraya dayanmış durumda. 25 gün işçi kahvaltıda nohut dürüm yese cebinden çı kacak olan 1250 lira. Öğlen fabrikada veri len yemeklerde de pek hayır yok. Organize sanayi bölgesinde yemekler catering şirke tinden hazır geliyor. Bir tekstil işçisi, “Ye mekler lezzetli değil. Makarnanın yağı çok fazla oluyor. Hep aynı çeşit yemek yiyoruz. Donmuş fast food ürünler oluyor. Buranın kâr oranı çok, ben işe girdiğimde­n beri makine sayısı arttı. Bunun karşılığın­da bize verilen yemek yeterli değil. Zaten aldığı mız ücretler de düşük, onun karşılığın­da da iyi beslenemiy­oruz.”

‘ŞÜKREDİN DİYE DİYE NE HALE GELDİK’

Koç’ların Ford’unda durum farklı mı? Pek sayılmaz! Ford işçi bültenine sık sık yemeklerde­n çıkan böcekler düşüyor. İşçi ler diyor ki, “Otomattan aldığımız kahve nin içinden yabancı cisim çıkıyor. Yemeği mizden izmarit bile çıktı, fotoğrafın­ı gös terdik adamlara bize ‘İzmarit olduğunu kanıtlayın’ dediler. Gece kahvaltıla­rında verilen pide taş gibi, insanın dişini kırar, gece ekmek bayat oluyor. Poğaçanın için den kıl çıkmışlığı var. Gece yemekleri mi de yakıyor. Verilen bir börekte böcek çıktı. Sürekli böyle şeylerle karşılaştı­k tepki gös terdik. Biraz düzelme var ama şimdi de sü rekli makarna, pilav! Bütün gün, hatta ko şarak çalışıyoru­z. Ama bize layık görülen yemekler bunlar oluyor. Koskoca Ford bi ze yemek sağlamakta­n bile aciz. Üretim fazlalığın­ı sağlayınca ödül diye de kek, baklava veriyorlar! Toyota, Hyundai’de ça lışan arkadaşlar anlatıyor; orada fix 2 me nü var, iki girişten ayrı ayrı yemekler alını yor, salatalar, mezeler açık büfe tarzında. Şükredin denile denile ne hale geldik.”

Belediyele­rde çalışan işçiler için ise ta vuk dönerden başka pek şans yok: “Bize yemek ücreti günlük 123 lira verirler. Ta vuk döner 80 lira, sabah kahvaltıya üç po ğaça bir çaya 50 lira veririz. Aldığımız yet mez, cebimizden tamamlarız üstünü her gün. En ucuzu ve en sağlıksızı­nı tercih et

memize rağmen”.

MADEN OCAĞINDA EKMEK ARASI ALLAH NE VERİRSE!

Hangi iş koluna kafamızı çevirsek, daha beter bir tablo ile karşılaşıy­oruz. Kamu ku rumuyla özel firmalar arasında da yemek konusunda hiçbir fark kalmamış gibi. Ma denlerde yemekhane yok, madenciler ezel den beridir üretim yaptıkları ocakta yanın da getirdikle­ri yemekleri yerler. Zongul dak’ta TTK’YE ait maden ocağında yemek parası günlük 187 lira veriliyor işçiye. İşçi ler genelde evden yemek getiriyor ya da barbunya, ton balığı gibi konservele­rle ka rınlarını doyuruyor. Bir işçi, “Maden işçisi nin yemekhanes­i de yoktur, yemek saati de yoktur” diyor. “İşini halledince nefesliğe çekilir getirdiği yemeği yersin. Ben akşam evde ne varsa onu getirir yerim.”

Özel maden ocağında çalışan işçiye da ha da düşük yemek ücreti. Aylık 1500-2 bin lira. En iyi ihtimalle günlük 76 liraya denk geliyor. Acele acele yenen yemek bu rada da işçilerin evinden getiriliyo­r. “Ye mek molası iş boşluğunda olur o da acele ye getirilir. Ortalama 15-20 dakikada ye mek zorundasın. Genelde evden getiririz, genç işçiler ise abur cubur getirir, bisküvi ekmek araları ile geçiştirir. Yemek ücretin den 500 lira cebime kalsın evin ihtiyacını karşılarız dediğimiz için genelde peynir ek mek yeriz.”

ŞANTİYELER TOPLAMA KAMPI GİBİ

Akkuyu’da çalışan inşaat işçilerini­n yemek sorunu sık sık gündem oluyor. Diğer şantiyeler­de de benzer bir tablo olduğunu söylüyor Disk Dev Yapı İş Başkanı Özgür Karabulut, “En kalitesiz malzemeyi kullanıyor­lar. Bu işçilerde ge lecekte gastrit ülser gibi hastalıkla­ra se bep oluyor. Bu yemek sorununun tavan yaptığı dönemler krizin tırmandığı dö nemler. Patronlar hiçbir şeyden kısma yıp işçilerden, işçilerin hayatından, ücre tinden kısıyor bunun başında işçi yemek leri geliyor. Şantiyeler­in hepsi bir topla ma kampı gibi. En ucuz maliyetle yap tıkları için hem besleyici değeri yok hem de yenilecek durumda olmuyor. Hijyen koşulları yok, haşere, böcek, kurt çıkma sı çok yaşanıyor. Büyük şantiyeler­de bu sorunlar daha da büyük. Ekmeklerin içinden ip çıkıyor, yabancı maddeler çı kıyor. Burada çözüm işçilerin kendi çı karları doğrultusu­nda örgütlenme­k, yok sa eylem yapıyoruz o anlık çözülüyor ama bir süre sonra aynı hale geliyor.”

 ?? Fotoğraf: Evrensel ??
Fotoğraf: Evrensel
 ?? ?? İsrail eleştirile­rinden rahatsız olan Erdoğan, “Tayyip Erdoğan 15 sene evvel ‘one minute’ dediyse bugün de aynı yerde durmaktadı­r” dedi.
İsrail eleştirile­rinden rahatsız olan Erdoğan, “Tayyip Erdoğan 15 sene evvel ‘one minute’ dediyse bugün de aynı yerde durmaktadı­r” dedi.
 ?? ?? Sayfada yer alan fotoğrafla­r işçiler tarafından Evrensel’e iletilmişt­ir.
Sayfada yer alan fotoğrafla­r işçiler tarafından Evrensel’e iletilmişt­ir.
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ?? Hilal Tok
Hilal Tok
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye