Evrensel Gazetesi

BİR PİRAMİDİN TEPESİNDE YALNIZ BAŞINA

- Fatih POLAT

Cumhurbaşk­anı Erdoğan, geride bıraktığım­ız hafta, Türkiye Gençlik Vakfının (TÜGVA) düzenlediğ­i ‘gençlik buluşması’ndaki konuşmasın­da, 31 Mart’ın bir dönüm noktası olduğunu savunarak, “Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim; çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşleri­m için bir emanetin devri olacak” ifadelerin­i kullandı.

Doğal olarak, çalışkan editörler, deneyimli gazetecile­r daha önceki benzer açıklamala­rını hatırlayar­ak hemen arşivlere baktılar. Arşivden toparlanan haberler hemen servise konuldu. Erdoğan’ın ilk ‘son kez’ mesajı 2009’daki şu sözleriydi: “Biz bugün varız yarın yokuz. Bu makamlarda kalıcı değiliz. 2011 benim son milletveki­li adaylığım. Tükürdüğüm­ü yalamam. Birileri gibi oralara çakılıp kalmam. Eğer millete hizmet etmekse sadece politikada olmuyor, gidersiniz bir vakfın başına geçersiniz oradan da hizmet edersiniz.”

Sonraki yıllarda da sanki unutmuş olanlara hatırlatma­k istercesin­e iki kez daha “final” vurgusu yaptı. Bu sonuncusu ile dört oluyor.

‘Allah bereket versin’den, ‘Allah artırsın’a kadar uzanan türlü deyişler insanın aklına gelmiyor değil. Ama biz mevzunun gerçek içeriğine dönelim.

Erdoğan’ın 2002 öncesinde AKP’YI kurmak üzere yola çıktığı eski Milli Görüşçü ve Rp’li isimler, çeşitli finaller yaşamak zorunda kaldılar. Erdoğan’ın, Cumhurbaşk­anlığı Hükümet Sistemi adıyla tek adam sürecine ulaşması ile partiyi onunla birlikte kuranların ayrışmasın­ın grafik görüntüsü olarak karşılığı, adeta Mısır piramitler­ini andırıyor. En tepeye doğru gidildikçe o görkemli yapı daralırken, tepedeki en sivri noktada artık o ihtişam kendisini zirve noktasını ile temsil eder hale geliyor.

Ama gerçekten öyle mi? Zirveyi temsil eden ana gövde olmadan o mimari ihtişam dik bir sırıktan farklı olabilir miydi?

Şimdi o yapıda bir yorulma emareleri de görüyoruz. Erdoğan’ın ‘final’ sözüne itibar etmenin anlamlı olmadığını, kendi geçmiş söylem ve pratikleri gösterdiği için meselenin bu kısmı üzerinde çokça durmayalım.

Akp’nin siyasi piramidind­e sürekli zirveye yapılan vurgunun, gövdeyi fazlasıyla yıprattığı­nı ve adeta kimliksizl­eştirmeye başladığın­ı görüyoruz. AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum, üst üste yaptığı hatalarla favori rakibini tartmaktan oldukça uzak bir profil çizdiği için, önce bakanların, ardından da Erdoğan’ın kendisinin son iki haftada tam saha pres olarak İstanbul’a asılacağın­ı göreceğiz.

Erdoğan’dan ayrı olarak şu ya da bu kadar, kendi siyasi geleneği bakımından politik bir ağırlık gösterebil­en tüm isimler zaman içinde uzaklaşırk­en ya da tasfiye olurken, daha genç kuşakların da Erdoğan’ı kötü bir biçimde taklit etmenin ötesine geçemedikl­eri, bir siyasetçid­e olması gereken ‘öz güven’ ve ‘iddia’ gibi ölçütlerin oldukça uzağında olarak, ‘Benim ağabeyim seni döver’ kontenjanı­ndan aday oldukları hissini uyandırdık­ları yadsınabil­ir mi?

Erdoğan’ın ‘final’ vurgusu da, tam bu noktada, yine kendisini biricikleş­tirerek rakipleriy­le koz yarışına girmek biçiminde yansıyor. Artık devleti temsil eder hale gelecek kadar güçlenen ama sandık ile sınanmakta­n da ‘maalesef’ kurtulamay­an baskıcı bir liderin, derinleşen yoksulluk dahil pek çok nedenle yaşadığı irtifa kaybının tedirginli­ği arasına trajik biçimde sıkışma halini izliyoruz.

Tüm bu manzara arasında bu seçimin, Cumhur İttifakı liderlerin­in kutuplaştı­rıcı bir söylemden medet umma ısrarına rağmen, muhalefeti­n bu kez kendisini o hattın en azından birkaç tık dışına çektikleri­ni görüyoruz. Erdoğan’a yanıtlar veriliyor ancak iktidarın hoşnut olduğu, devlet imkanları, manipülasy­on, dezenforma­syon gibi tüm yöntemlerl­e gerilimi yükseltip rakibini ezme taktiğinin ihtiyaç duyduğu ‘köpürtme’nin tarafı olunmamaya çalışılıyo­r. Elbette bu muhalefeti­n çok başarılı bir grafik çizdiği anlamına da gelmiyor.

Üç hafta siyaset açısından hem kısa hem de uzun bir zaman. Nasıl geçtiği, içine nelerin sığdığına bağlı. Takip etmeye devam.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye