Silahlar susmalı, kalıcı bir çözüm ve barış tesis edilmeli
Şubat ayında Diyarbakır’da gerçekleştirilen “Kürt Sorununun Barışçıl Çözümü” çalıştayının örgütleyicilerinden olan Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Nahit Eren, yaptıkları çağrıyı ve çözüm önerilerini gazetemize anlattı.
Çatışmaların ve ölümlerin yaşandığı bir süreçte iktidar Kürt sorununu “bir beka sorunu” olarak gösterip sınır ötesi operasyonları toplum nezdinde meşrulaştırırken, 31 Mart yerel seçimlerine giderken de çözümü, Kürt halkının oy tercihi üzerinden bir “tehdit” malzemesi olarak kullanıyor.
Böylesi bir süreçte Bölge illerindeki kurumlar başta olmak üzere pek çok kitle örgütünden, dernekten, emek-meslek örgütlerinden ve siyasi partilerden silahların susması, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl temelde çözümü için çağrılar yapılıyor. Bu çerçevede 172 kurumun içinde bulunduğu Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu 24 Şubat’ta “Kürt Meselesinde Çözüm İçin Sivil Toplum Buluşması” çalıştayı gerçekleştirdi. Çalıştay sonrası açıklanan barış bildirgesinde ise “Çözüm iradesini yeniden göstermeliyiz” diyerek sorunlara ve çözüm önerilerine işaret edildi.
Diyarbakır Barosu da çalıştayın örgütleyici kurumlarından biriydi. Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Nahit Eren’le çalıştayın düzenleniş amacını, Kürt sorununun Türkiye açısından yarattığı çıkmazları, yeni bir sivil anayasa tartışmalarını ve çözüm önerilerini konuştuk.
2015-2016 sonrası başlayan ve temel hak ve özgürlükler alanında hâlâ devam eden ih laller var. Uzun bir süredir de “Kürt sorunu nun barışçıl çözümü” başta DEM Parti ol mak üzere bölgedeki diğer siyasi partiler ve kitle örgütleri tarafından dile getirilen güçlü bir talep. Yerel seçim çalışmaları devam eder ken çalıştayı düzenlemedeki esas amaç nedir?
Uzun zamandır Diyarbakır’daki sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri 2015 sonrası başlayan bu çatışmalı süreçle birlikte yeniden başlayan can kayıplarından, Kürt sorununun yeniden bir şiddet sarmalına itilmiş olmasından dolayı aslında rahatsızlığını dile getiriyordu. Nihayetinde bu çatışmanın yoğun etkileri her zaman olduğu gibi Bölge’den daha fazla hissediliyor. Sorunun seçim sürecinde gündeme gelmiş olması bizleri meseleye dair neler yapılabileceğimiz konusunda çalıştay yapma ihtiyacına itti. Çalıştay ile birlikte de toplumun bir barış beklentisi olduğunu, çatışmaların sorunun çözümü açısında bir yol ve yöntemin olmadığı, sorunun demokratik bir zeminde yeni bir girişimle çözülmesi gerekliliği dile getirildi. Bütün hedef ortaya koyulurken neler yapılabileceği konusunda bir yol haritası da çıktı ortaya.
Bir seçim süreci içindeyiz. Seçim sonrası 4-5 yıl Türkiye’de seçim konuşulmayacak, tartışılmayacak. İktidar da rahatlayacak, toplumsal sorunların çözümü adına yeni bir döneme gireceğiz. Bütün aktörlere çağrımız önümdeki sürecin bu tür ağır toplumsal meselelerin kalıcı çözümü açısında bir fırsat olarak görülmesi ve bu konuda adımların atılması.
Barışçıl çözüm gereklili ğinden bahsettiniz. Kürt so rununun çözümü toplum ta rafından da en yakıcı talep lerden biri. Bunun nedenle rini de biraz açar mısınız?
Kürt meselesinin Kürt toplumu üzerinde yarattığı bir etki ama aynı zamanda Türkiye demokrasisine, Türkiye ekonomisine önemli bir faturası var. Kürt meselesinin çözümsüz bırakılması Türkiye’de bir demokrasi, özgürlükler sorunu olarak da karşımızda duruyor. Türkiye’nin demokrasi sorunu Kürt meselesi çözülmeden çözülemez. Türkiye’nin demokratik gelişimi açısından önemli bir sorunken çatışma, operasyon, askeri yönetim, güvenlik önlemleri de önemli bir ekonomik maliyet oluşturuyor.
‘MESELEYİ SEÇİMLERE ENDEKSLEMEK SORUNU DERİNLEŞTİRİR’
Mayıs ayındaki seçimler sonrası eskisi gi bi olmasa da bir müzakere başlayacak bek lentisi yaratıldı. İstanbul’da aday çıkarma ma, yerel seçim sonrası belediyelere kay yum atanmaması gibi iddialar ortaya atıl dı. Bir yandan da AKP-MHP ittifakının baskısı var. Böylesi bir tablo karşısında ba rış talebinin karşılık bulmasının zemi ni var mı?
Asıl rahatsızlık uyandıran şey, Kürt meselesinin sadece seçim dönemlerinde gündeme gelmesi. Evet tartışılması kıymetli ama Kürt meselesinin seçim stratejisinde bir pazarlık olarak kullanılması doğru değil. Seçim süreçlerinde siyasi partiler belirli ilkeler doğrultusunda taktiksel birliktelikleri oluşturabilir, kimsenin buna itiraz etme gibi bir hakkı yok. Ama Kürt sorunu ekseninde soruna baktığımız zaman “Kürt seçmenin oy tercihiyle Kürt sorununu çözerim ya da çözmem” dediğiniz zaman sorun daha da derinleşmiş olur. Sorunun Türkiye’de 100 yıldır devam eden toplumsal, siyasal bir mesele ve meseleyi bir daha bu tür ağır tahribatlara sebep vermeyecek şekilde çözmek gerekiyor. Barış ısrarını hiçbir zaman iktidarlara, siyasetçilere göre değiştirmemeliyiz.
‘ÇÖZÜMDE MHP’DE DAHİL TÜM AKTÖRLER OLMALI’
Hep söyleriz bu tür sorunlar gerçekte
bütün siyasi partilerin dahil olacağı bir iklimde, atmosferde çözülebilir. Elbette ki sorunun çözümünde MHP’DE olmalı. Zaten bütün siyasi partiler ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuda bir konsensus oluşmadığı sürece konunun sağlıklı bir zeminde tartışılmadığını ya da sağlıklı bir zeminde çözüm isteğinin ortaya çıkma - dığını gösterir. Bu anlamda bizim çağrımız zaten onu da barındırıyor; bütün aktörleri, ülkede söz sahibi olan herkes, siyasi partiler meselesinin samimi ve kalıcı çözümüne yönelik adım atmalı. Meseleyi bütün boyutlarıyla tartışacak bir zemine ihtiyaç var.
‘YENİ BİR ANAYASA KÜRT SORUNUYLA YÜZLEŞEREK ORTAYA KOYULABİLİR’
Sonuç bildirgesinde önerilerden biri de “Demokratik ve sivil yeni bir anayasaya ih tiyaç olduğu ve çalışmalarının başlatılması gerektiği” idi. 21 yıllık AKP iktidarının gel diği noktada var olan Anayasa’nın bile ta nınmayıp fiili olarak askıya alındığı bir sü reç yaşıyoruz. Demokratik ve sivil bir ana yasa nasıl mümkün olur?
Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri zaten hukuk sistemi. Maalesef hep vurguladığımız gibi siyasal iktidarın toplumsal meselelere bakış açısının sertleştiği ya da güvenlikçi politikaların yoğunlaştığı dönemde yargı pratiği de bu bakış açısına göre şekilleniyor. Çözüm sürecini hatırlayın, 2013-2015 yılları arasında demokratik zeminde barışçıl çözüm konusunda kurulan iletişim bile ülkede farklı bir iklim yarattı, yargı da farklı bir pratiğe vesile oldu. Ama Türkiye’de uzun yıllardır önemli bir yargı krizi sorunu var, bu
sadece yargının pratiği ile ilgili bir mesele de değil, aynı zamanda Türkiye’nin hukuk sisteminde önemli bir sorun var. Bunun en tepesindeki de Anayasa. Türkiye hâlâ darbe döneminden kalma ve yıllardır değişikliğe uğrayan bir Anayasa ile yönetiliyor. Vahim olan o darbe Anayasası bile maalesef artık uygulanmıyor.
Biz bu gerekliliği dile getirirken, toplumsal meselelerin çözümünü önceleyecek bir demokratik sivil anayasaya vurgu yaptık. Nihayetinde Kürt meselesinin demokratik zeminde çözümünü talep ediyorsak bu ülkede ana dili sorununu çözmeniz, vatandaşlık tanımını genişletmeniz lazım. Daha kapsamlı, toplumsal tüm kesimlerin kendini içinde bulabileceği, rengiyle, kimliğiyle herkesin kendini özgürce ifade edebildiği bir anayasa. Ne şekilde hazırlanacağı, nasıl kabul edileceği, referandum süreçleri büyük bir toplumsal uzlaşıyı zaten zorunlu kılıyor. Bu anlamda Türkiye Kürt meselesiyle yüzleşmeli, Türkiye’deki diğer azınlık sorunlarıyla yüzleşmeli, dini azınlıklarla yüzleşmeli. Böyle bir anayasa Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu birçok toplumsal, ekonomik sorunu çözecek ve Türkiye’nin Ortadoğu’da daha güçlü, daha etkin bir aktör olmasını sağlayacak. Kastettiğimiz şey bu. Bu çok zor değil, geçmişte denendi. Türkiye’de bir arada yaşamanın imkanları var. Bunun için bir iktidar gücünün açığa çıkması yeterli. Son seçimler bu ülkede Recep Tayyip Erdoğan’ın hâlâ güçlü bir aktör olduğunu da gösterdi. Ülkenin Cumhurbaşkanı, neredeyse 40 yıllık bir siyasi geçmişi var. Bu sorunun çözümü açısından önemli bir rol üstlenebilir.