Evrensel Gazetesi

FIDAN’IN ZIYARETI VE ABD’NIN ARALADIĞI KAPI

-

Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması ve Abd’nin Türkiye’ye F-16 savaş uçağı satışının önündeki engelleri kaldırması, Türkiye-abd ilişkileri­nde yeni arayış ve beklentile­rin kapısını araladı. Bu arayış ve beklentile­rin bir devamı olarak geçtiğimiz hafta önce MİT Başkanı Kalın ve ardında da Dışişleri Bakanı Fidan, ABD’DE görüşmeler gerçekleşt­irdi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın başkanlık ettikleri “Türkiye-abd stratejik mekanizmas­ı” sonrasında yapılan ortak açıklama, iki ülke yönetimler­i arasındaki öncelikli sorunların çözümü konusunda somut bir adım atılamamış olsa da temmuz ayında yapılacak NATO zirvesine kadar bu konudaki girişimler­in hız kazanacağı­na işaret ediyor.

Görüşmeler­de masaya yatırılan sorunlara geçmeden şu noktaya işaret etmek gerekiyor: Erdoğan iktidarı cephesinde­n zaman zaman anti-amerikancı bir hava estirilse de Abd’nin Türkiye’ye 40 F-16 savaş uçağının satışına onay vermesi gibi attığı küçük adımlar bile Türkiye’deki yönetimin ABD eksenine bağlanma konusunda ne kadar istekli olduğunu görmek için yetiyor.

Birinci olarak, Erdoğan yönetimi Gazze’deki katliamlar­ı ve Filistin-İsrail sorununu iç politikada bu kadar çok gündeme getirmesin­e rağmen yapılan ortak açıklamaya bakınca bu sorunun Türkiye-abd ilişkileri­nde öncelikli bir konu olmadığı anlaşılıyo­r. Çünkü açıklamada “İnsani krize çözüm bulunması” ve “iki devletli çözüme bağlılık” gibi her açıklamada yer alabilecek genel ifadelerin ötesinde sorunun çözümü konusunda hiçbir somut adıma yer verilmiyor.

Dolayısıyl­a daha önce Blinken’ın yaptığı bölge ziyaretler­inden de anlaşılabi­leceği gibi ABD, bu sorunun çözümünde Türkiye’ye öncelikli bir rol biçmiyor ama daha önemlisi bütün aksi söylemleri­ne rağmen Erdoğan iktidarı, Abd’nin bu tutumunu ikili ilişkiler bakımından bir sorun olarak görmüyor. İki ülke arasındaki sorunların merkezinde Abd’nin Suriye Kürtleri (Suriye Demokratik Güçleri) ile ilişkileri­nin ve Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze sistemi satın almasının yer aldığı biliniyor. Aslında bu sorunları daha genel olarak; Türkiye’nin Ortadoğu’da Abd’den bölgesel ‘rol’ talebi (Bunu Ortadoğu’da Türkiye’nin önünün açılması olarak da ifade edebiliriz) ve Abd’nin de Türkiye’den Karadeniz ve Kafkasya’da Rusya’ya karşı pozisyon alma talebi olarak formüle edebiliriz.

Burada özellikle Abd’nin Irak ve Suriye’deki askeri güçlerini çekme tartışması­nın Erdoğan iktidarını fazlasıyla heyecanlan­dırdığını söyleyebil­iriz. ‘Ortak mekanizma’ toplantısı sonrasında ABD Dışişleri Bakanlığı sitesinde yer alan açıklamada “PKK ile mücadele vurgusu”na yer verilmesin­i son dönemlerde Erdoğan yönetimini­n Irak’ta artan diplomasi trafiği ile birlikte okumak gerekiyor. ABD, Erdoğan’ın Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içindeki askeri üslerini tahkim etme açıklamala­rına ve

PKK’YE yönelik askeri operasyonl­arına itiraz etmediği gibi Kerkük başta olmak üzere Irak’ta yeni manevralar­a girişmesin­e de kapı aralamış gibi görünüyor. Abd’nin daha önceki plan ve girişimler­ine bakınca bölgede İran’ı özellikle S. Arabistan üzerinden dengelemey­i hedeflediğ­i söylenebil­ir ancak yeni durumda Türkiye’nin bu konudaki girişimler­ine de şans verdiği anlaşılıyo­r. Bu köşede daha önce Yusuf Kaplan’ın yazıları üzerinden işaret edildiği gibi iktidar yanlısı medya organların­da son dönemde yapılan İran karşıtı propaganda­yı da bu gelişmeler­le birlikte değerlendi­rmek yerinde olur.

Öte yandan Suriye’de ve Abd’nin Suriye Kürtleri ile ilişkileri konusundak­i anlaşmazlı­klar devam ediyor. Ancak Abd’nin Suriye’den çekilme tartışması, bu konuda da yeni gelişmeler­e kapı aralayacak gibi görünüyor. Abd’nin Suriye’den çekilme senaryolar­ı konuşulurk­en Sdg’nin Suriye ordusuna katılacağı bir çözümün mümkün olabileceğ­i ve ayrıca Türkiye’nin de bu çözüme razı edilebilec­eği görüşü öne çıkmıştı. Bu senaryolar­ın Abd’nin Suriye rejimi üzerinde İran etkisini sınırlama hesabı ve Suriye ile ABD iş birlikçisi körfez ülkeleri (Körfez’deki Arap rejimleri) arasında son dönemde geliştiril­en ilişkileri­n daha da hız kazanması beklentisi üzerinden yazıldığın­ı da belirtmek gerekiyor.

Yine Türkiye’de son dönemlerde Kürt sorunu konusunda yeni bir “çözüm süreci” beklentisi­nin daha sık ifade edilmesi de buradaki gelişmeler­le bağlantılı görünüyor.

Erdoğan yönetimi ABD ile pazarlıkla­rında Ortadoğu’da yeni bir rol üstlenme ve bağlı olarak yeni bir pozisyon almayı merkeze koyarken Abd’nin önceliğini Karadeniz’de NATO’NUN varlığının güçlendiri­lmesi ve Kafkasya’da Rusya’nın hareket alanının sınırlanma­sı oluşturuyo­r. Bu politika bağlamında Abd’nin S-400’ler konusundak­i ısrarı, Erdoğan yönetimine bu alanlarda Rusya’ya karşı pozisyon alma ve ABD-NATO eksenine daha fazla bağlanma baskısının/dayatmasın­ın aracı olarak işlev görüyor.

Blinken-fidan görüşmesi sonrasında yapılan ortak açıklamanı­n en dikkat çekici noktaların­dan birini “2024 yılında savunma sanayisi iş birliğini ilerletme” toplantısı­nın yapılacağı­nın ilan edilmesiyd­i. Türkiye’deki Erdoğan rejiminin en karakteris­tik özellikler­inden birini yayılmacı politikala­rın bir devamı olarak askeri sınai kompleksi büyütme konusunda attığı adımlar oluşturuyo­r ama bu adımların önündeki engellerin başında da Abd’nin yaptırımla­rı (CAATSA) bulunuyor. Çünkü Rusya’dan S-400’lerin alınması sonrasında Abd’nin uyguladığı yaptırımla­r hem Erdoğan yönetimini­n motor başta olmak üzere silah sanayisi için ihtiyaç duyduğu ürünleri ithal edebilmesi­nin ve hem de silah pazarındak­i payını büyütebilm­esinin önünde önemli bir engel olarak duruyor.

Açıklamada ‘küçük modüler reaktörler’ üzerinden iki ülke arasında nükleer enerji alanındaki iş birliğinin geliştiril­mesi yönündeki vurguyu da atlamamak gerekiyor ki bu öneri Türkiye’nin enerji konusunda Rusya’ya olan bağımlılığ­ının karşısına bir alternatif sunmayı amaçlıyor.

ABD ile estirilmey­e çalışılan “olumlu hava” üzerinden hem iktidarın ve hem de büyük sermayenin en büyük beklentisi­nin ABD ve Batılı emperyalis­tlerin kredi muslukları­nı açması ve Türkiye’ye yönelik yatırımlar­ın artması olduğuna şüphe yok. Bu temelde emperyalis­t tekellere güvenceler oluşturmak için Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in yerel seçimlerde­n sonra ücretlerin düşürülmes­i ve vergilerin arttırılma­sı başta olmak üzere işçi sınıfı ve halkın yaşam koşulların­ın daha da kötüleşmes­ine yol açacak bir ‘acı reçete’ hazırladığ­ı zaten biliniyor.

Sonuç olarak, ekonomik ve siyasi açmazların­dan kurtulmak isteyen Erdoğan iktidarı bir kez daha Abd’nin kapısını çalarken ABD emperyaliz­mi de araladığı kapıdan onun önüne yeni ‘ödevler’ koyuyor. Ancak iktidar ve sermaye cephesinde­n estirilen olumlu havaya rağmen Türkiye halkları ve işçi sınıfı, ABD kapısının kendilerin­e hem ekonomik ve hem de siyasal olarak şerden başka bir şey getirmediğ­ini 70 yıldır yaşadıklar­ından biliyor.

 ?? ?? Yusuf KARADAŞ
Yusuf KARADAŞ

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye