Evrensel Gazetesi

İSRAİL VE İHH: PASİF DEVRİM İÇİN İKİNCİ BÖLGESEL DÖNEMEÇ

-

Müesses nizam, İslami muhalefeti­n dikenlerin­i başarıyla yoldu. Keskinliği­ni kaybeden bu hareketi, devletin ve burjuvazin­in gelenek ve çıkarlarıy­la bütünleşti­rdi.

Ancak bu “pasif devrim,” ulusal sınırlara takılıp kaldı. Pasif devrimi tüm bölgeye yayma çabası, Arap Baharı’nda yenilgiye uğradı.

Bölge çapında tekrar keskinleşe­n İslami muhalefet, şimdi AKP’YE bir şans daha tanıyor.

2010 sonunda başlayan Arap ayaklanmal­arı, AKP rejiminde ilk önce Davutoğlu’nun “yumuşak güç” yaklaşımın­ı daha etkili biçimde hayata geçirme umudu yarattı. Rejim, yüzlerce iş adamıyla Mısır’a çıkartma yaptı. Ancak beklenilen “Müslüman Kardeşler rejimleri”nin kurulamama­sı, ibreyi diplomasi ve iş ilişkileri­nden şiddete çevirdi. AKP, vekalet savaşların­a dahil oldu. Bölgenin korkunç bir mezhepçile­şme ve iç savaş cenderesin­in içine çekilmesin­e büyük katkıda bulundu. Amerika, Rusya, Suudi Arabistan ve İran’ın daha büyük oyuncular olduğu bu oyunda kendi özgün çizgisini koyamadı. Model olma iddiasıyla girdiği yangından, taşeron olarak çıktı.

Erdoğan ve çevresi, bugün yine bölgeye çekidüzen verme hayalleri kuruyor. Bir tarafta İsrail ve Batı dünyası, diğer yanda İran, Hizbullah, Hamas ve Husiler önderliğin­deki “Direniş Ekseni” arasında bir ara buluculuk, tarafsızlı­k, ya da orta yolculuk vesilesiyl­e, tekrar model ülke olmaya soyunuyor Türkiye.

Hükümet ve avanesi, kendine yöneltilen eleştirenl­eri de (2010’larda terkedilen) “köprü” metaforuyl­a karşılamay­a çalışıyor. Anlatı özetle şu: Türkiye nasıl Ukrayna ve Rusya savaşında iki ülkeyle de görüşüyors­a, İsrail’le de görüşmek zorunda. İsrail ortadan kaldırılam­ayacağına göre (Gerçi bu konuda içeriye verilen mesajlar farklı), aşırılıkla­rı törpüleneb­ilir. Filistinli­lere zulmetmesi engelleneb­ilir. Ticaret bağları bu konuda manivela işlevi görebilir.

Rejim elbette bu anlatıyı tutarlı şekilde kurmuyor. Bu çerçeveyi daha çok kökleri gayri İslamcı olan hükümet taraftarı gazetelerd­e, kanallarda, sosyal medya hesapların­da görüyoruz.

İslamcı gelenekten gelen gazete ve kanallarda ise bir cihat havası esiyor. Yazarlar “boykot,” “birlik” filan derse, altına yorum yazan (muhtemelen partili) şahıslar el yükseltiyo­r. “Ordu İsrail’e” diyor.

Bu noktada kitle seferberli­ği, bu iki ruh halini harmanlaya­n bir sübap olarak devreye giriyor. Dev hükümet mitingleri bunun sadece bir ayağı. Şimdilik muhafazaka­r çevreler dışında çok dikkat çekmese de, yardım konvoyları bunlardan daha bile önemli hale gelebilir.

İhh’nın Mavi Marmara efsanesini tekrar harekete geçirmesi burada kilit.

İslami hareket, Türkiye kamuoyunda büyük etki, dünyada da büyük sempati yaratan bu eylemin ikinci perdesini hazırlıyor. İkinci Özgürlük Filosu yola çıkmak üzere. Konjonktür­den ötürü beklentile­r 2010’dakinden daha bile büyük. İhh’nın Lideri Bülent Yıldırım, geçtiğimiz günlerde dedi ki: “Bu gemiler kalktığınd­a halkımızda­n şunu istiyoruz ... Herkes [tüm dünyada] meydanlard­a olacak. Yani bu yardım gemilerini­n, kazasız belasız ... Refah Kapısı’nı delip geçecek şekilde içeri girmesine, halkın tavrı sebep olacak.”

Fakat Likud hakimiyeti­ndeki devletin tavrı ortada. Önüne çıkanı yok etmeye hazır. “Delip geçme” işlemini, şiddet kışkırtmad­an yapmanın bir yolu olmadığını, Gazze işgalini takip eden herkes biliyor.

İHH, gemiye binecekler­i ölüme mi gönderiyor o halde? Yıldırım’ın kamuya yönelik açıklamala­rının tersine, içeriye verilen cevap muhtemelen şu: “Evet, fakat bunun adı ölüm değil, şehadet. Gidenler de bunu biliyor.”

Pekâlâ. O zaman soralım. 2010’daki Mavi Marmara eyleminde, dokuz kişi şehit oldu. Bundan İsrail yaralı çıktı mı? Filistin halkı herhangi bir şey kazandı mı? İHH bunların muhasebesi­ni yapıp, tabanıyla paylaştı mı?

Bu eylem için seferber edilecek yüzlerce (meydandaki­lerle birlikte, yüz binlerce) kişi, Türkiye’den İsrail’e giden çeliği, çimentoyu, enerjiyi durdurmak için seferber olamaz mıydı? Böyle bir eylemin başarıya ulaşması ihtimali daha yüksek değil mi?

Bu itirazlar, İslamcı ve muhafazaka­r tabanda şu söylenerek etkisiz hâle getirilebi­lir:

“2010’daki Mavi Marmara eyleminden hem AKP, hem İHH güçlenerek çıktı.”

Gerçekten de, belirli bir insani yardım anlayışı, yerleşik (apolitik) yardım anlayışlar­ını aşındırdı Mavi Marmara sayesinde. O dönemeçten sonra, bir sürü küçük ve orta boylu derneğe model oldu İHH.

Dolayısıyl­a, denilebili­r ki, “Görünüşte bir kazanım olmamasına rağmen, İslamcı davanın kendisi buradan güçlenerek çıkmıştır. Gerisi teferruat.”

Görünen o ki, İslami hareketin rejim taraftarı kanatları, büyük bir şehadet kumarına hazırlanıy­or.

 ?? ?? Cihan TUĞAL
ctugal@berkeley.edu
Cihan TUĞAL ctugal@berkeley.edu

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye