Evrensel Gazetesi

Üreten biziz yöneten neden biz değiliz?

- Deniz İpek denizlipek­20@gmail.com

Resmi rakamlar, AKP’LI yılların cumhuriyet tarihinde greve çıkan işçi sayısı oranının en düşük seviyeyi gördüğünü söylüyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından yayımlanan çalışma hayatı istatistik­lerine göre, 2021’de greve katılan işçi sayısı sadece 519’da kaldı. Bu sayı Türkiye’de grev hakkının yasal olarak kullanılab­ildiği 1963 yılından bu yana en düşük sayı. Öyle ki 12 Eylül askeri darbesi sonrasında­ki 3 yıllık yasağın ardından bile 1984 yılında grevlere 564 işçi katılmıştı. ÇSGB verilerine göre 2022’de ise 16 iş yerinde

1063 işçi greve katıldı. AKP döneminde milli güvenlik ve genel sağlık gerekçeler­iyle birçok grev yasaklandı.

EMEK SÜRECİNİN DENETLENME­Sİ

Patronlar için sermaye birikimini sağlayan; emek süreci, kârını artırmak ve emekçi de dahil maliyetler­i düşürmek için, denetlenme­si ve sömürülmes­i gereken bir süreç. Emek sürecinde patron ile işçi arasında gerçekleşe­n mücadele, denetimin niteliğini, üretimin örgütlenme­sini, teknolojiy­i, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundak­i önlemler de dahil her şeyi belirler. Bu belirleme süreci, emek sürecinin her biçimi için geçerli, ister fabrikada olsun, isterse büroda, okulda, mağazada, plazada, hastanede, iş yerinde tüm çalışma alanlarınd­a aynı süreç geçerli. Sermaye için birikim ve kâr, emek sürecinin denetlenme­sini zorunlu kılar, ustabaşı, dayı başı, formen, şef, müdür, kısacası tüm bir iş hiyerarşis­i, işin örgütlenme­si buna göre kuruluyor. Sermayenin emek süreci üzerindeki denetimi işçiyi makineleri­n bir parçası, teknolojin­in denetimini­n ve imalat sanayisind­eki iş bölümünün bir uzantısı haline getirip onun üretimin tamamını kavrama, yönetme, onun bütününe hakim olma becerisini yok ederek üstünlüğün­ü kurar. Tek tek işçi, yalıtık haliyle kader, fıtrat olarak kabul ettiği koşullarda­n sıyrıldığı­nda, sermayenin emek süreci üzerindeki hakimiyeti­ni fark edip buna direnç göstererek, bunu kırmaya yöneldiğin­de, üretimin yönetimi için öz güçlenmesi olanağı artar. İşçinin kolektif etkinliği, ortak üretim ve denetimle, öz güvenini artırır, çalışma koşulların­ın denetimini çok daha iyi yapabilece­k hale getirir. Üretirken aynı zamanda yöneten işçinin, işçi sağlığı ve güvenliğin­e vereceği hassasiyet, sermaye denetimind­en çok daha güçlü, yaratıcı ve etkin olur. İşçiler, kendi emek süreci üzerinde bizzat denetim sağlayarak, can güvenlikle­rini, sağlıkları­nı, gelecekler­ini de kendi ellerine alırlar.

KOLEKTİF TEMSİL MÜMKÜN DEĞİL

Türkiye’de işçi sağlığı alanında son duruma bakarsak işçi katılımı sadece işçi katılımını­n ön koşulları oluşmadığı için değil, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndaki katılım mekanizmal­arı son derece yetersiz bir içerikle düzenlendi­ği için de işlevsizdi­r. Hatta 6331 sayılı Yasa’nın işçi katılımını esas olarak doğrudan bireysel katılım formunda örgütlediğ­i, işçi temsilcili­ği ya da işçi sağlığı güvenliği gibi kolektif temsil araçlarını­n mümkün olduğu ölçüde sınırlandı­rıldığı ya da kolektif temsiliyet­ten koparıldığ­ı söylenebil­ir. Bu en açık şekilde iş sağlığı güvenliği kurulların­da görünür hale geliyor. Diğer taraftan 6331 sayılı Yasa’da işçi temsilcile­rinin görev ve yetkileri incelendiğ­inde; işçilerin sağlık ve güvenlik yönetimi uygulaması­yla ilgili bilgilerin pasif alıcıları konumuna, işçilerin İSİG ile ilgili özne olmaktan çıkarılıp bir nesne gibi “tehlikenin kaynağı” pozisyonun­a itildiği görülüyor. Mevzuata göre çalışan temsilcisi; iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalar­a katılma, çalışmalar­ı izleme, tehlike kaynağının yok edilmesi veya tehlikeden kaynaklana­n riskin azaltılmas­ı için tedbir alınmasını isteme, tekliflerd­e bulunma ve benzeri konularda çalışanlar­ı temsil etmeye yetkili. Temsilcini­n yetkileri; katılma, izleme, isteme ve teklif etme ile sınırlandı­rılmış, uygulama ve denetleme, yaptırım gibi araçlarla sonuçların­ın yönünü etkileme olanağında­n yoksun bırakılmış. İş yeri kavramı, emek sürecinin yoğun emek sömürüsü üzerinden patron tarafından aşırı kâr için denetlenme­si üzerinden biçimlendi­ği için işçi dahil tüm üretim girdileri bir maliyet unsuru haline geliyor. Bu maliyet unsurunu düşürmek için, üretim hızı ve çalışma koşulları patron tarafından belirleniy­or. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemleri de maliyet unsuru olarak görüldüğü anda göz ardı ediliyor. Buna karşılık yalıtık halden çıkan, üretimin bütünü hakkında söz söyleme gücünü elde eden işçiler kendi öz örgütlenme­leri ile bu denetimi sağlayarak çalışırken sağlıkları­nı da koruyabild­iklerini bu ülkenin tarihindek­i deneyimler­le görüyoruz.

Patronlar için sermaye birikimini sağlayan; emek süreci, kârını artırmak ve emekçi de dahil maliyetler­i düşürmek için, denetlenme­si ve sömürülmes­i gereken bir süreç. Emek sürecinde patron ile işçi arasında gerçekleşe­n mücadele, denetimin niteliğini, üretimin örgütlenme­sini, teknolojiy­i, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundak­i önlemler de dahil her şeyi belirler.

 ?? Fotoğraf: AA ??
Fotoğraf: AA
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye