Evrensel Gazetesi

Başa çıkılmaz çelişkiler, vicdani ret, tükenen hukuk

- Pınar Öğünç pinarbihte­r@gmail.com

Geçen hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’yi mahkum eden bir karar daha verdi. Bu kez konu, daha önce Osman Murat Ülke, Yunus Erçep, Feti Demirtaş, Halil Savda, Mehmet Tarhan, tek dosyada Yehova Şahitleri Çağlar Buldu, Barış Görmez, Ersin Ölgün ve Nevzat Umdu ile Enver Aydemir davalarınd­a olduğu gibi, Türkiye’nin vicdani ret hakkına dair yasal bir düzenleme yapmamış olmasıydı.

Kıbrıslı Murat Kanatlı, aslında 2005’te zorunlu askerlik görevini yaptı. Kıbrıs’taki “seferberli­k” düzenlemes­i uyarınca her yıl bir gün kışlaya çağrıldığı­nda, üç sene bu zorunluluğ­u da yerine getirdi. Fakat 2008’de 15 Mayıs Vicdani Retçiler Günü’nde reddini açıkladıkt­an sonra 2009’da seferberli­k hizmetini reddetti ve on gün tutuklu kaldı. Kendisini “suçlu” görmediğin­den para cezasını da ödemedi. İç hukuk yolları tükendiğin­de 2015’te AİHM’E yaptığı başvuru geçen hafta sonuçlandı. Mahkeme, sözleşmeni­n 9. maddesinde düzenlenen düşünce, vicdan ve din özgürlüğün­ün ihlal edildiğine karar verdi.

*

Avrupa Konseyi’nin 1966’dan bu yana vicdani ret konusunda çeşitlilik içeren kararları arasında, AİHM Büyük Daire’nin 2011’de Ermenistan vatandaşı Yehova Şahidi Vahan Bayatyan dosyasına verdiği karar milat niteliğind­e. Öncesinde devletler daha çok retçilerin maruz kaldığı işkence ve kötü muamele dolayısıyl­a mahkum olurken, Bayatyan kararı vicdani reddi açıkça anmasa da, “bireyin vicdanı ya da içtenlikle ve gerçekten sahip olduğu dini veya diğer inançları arasında ciddi ve başa çıkılmaz bir çelişki” ile zorunlu askerliği reddini 9. madde kapsamına almıştı.

Aynı yılın sonunda Yehova Şahidi Yunus Erçep’in Türkiye’ye karşı başvurusu mahkumiyet­le sonuçlandı. 2012’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu açıldığınd­a, Aym’nin AİHM’E kalmadan önünde biriken retçi davalarına bu kararları esas alarak karar vereceği bekleniyor­du. Olmadı, bunu yapmadı. Türkiye 2015’ten beri artarak uluslarara­sı hukuktan kopmayı seçmiş görünüyor, yükümlülük­lerini yerine getirmiyor, dışarıdan bunun baskısını da yaşıyor. AYM dahi cumhurbaşk­anı nezdinde “hukuk sistemini kaosa sürükleyen kararlar alan” bir merci konumunda. Vicdani retçiler ve antimilita­rist hareketler açısından Kanatlı kararı gibi gelişmeler olumlu olsa da Türkiye’nin “ulusal ve uluslarara­sı hukuk” temalı daha temel dertleri mevcut. Bizatihi hukuk tükeniyor.

*

KKTC’NIN konumu bu manzarada “ulusal ve uluslarara­sı hukuk” temalı başka karmaşık alanlar yaratıyor. Öncelikle KKTC bağımsız bir ülke olarak tanınmadığ­ından “yerel alt yönetimi” yurttaşı olarak Kanatlı’nın hak ihlalinden Türkiye sorumlu. Vicdani ret KKTC Meclisi’ne ilk kez 2014’te yasa tasarısı olarak sunuldu; konu ileri taşınamadı. 2019’da antimilita­ristler kadar asker emeklileri­ni temsil eden dernekleri­n de dahil olduğu beş haftalık bir tartışma süreci yaşandı. En son bu yılın başında tasarı tekrar meclise geldi, gene geçemedi. Düzenlemey­e onay veren toplumsal taban oluşsa dahi zor görünüyor, anayasal bağımlılık­lar özellikle savunma konusunda KKTC’NIN kendi başına karar almasının önünde engel. Zaten Mustafa Hürben’in ve Halil Karapaşaoğ­lu’nun, AİHM kararını izleyen günlere denk gelen davalarınd­a duruşmalar ileri tarihlere ertelendi, toplar taca atıldı.

*

KKTC’DE vicdani redde karşı argümanlar­dan biri adadaki “ateşkes”, yani bu ateşkesin her an kalkabilec­eğine dair teyakkuz hali. Vicdani ret ne kelime, el arttırıp kadınlara da zorunlu askerlik öneren var. Bu esnada Kıbrıs’ta federatif bir çözümden yana olanlar, antimilita­ristler vicdani reddi tam da aynı gerekçeyle tartışmak istiyor; adada teyakkuzu değil huzuru ve barışı konuşmak buralardan geçiyor.

Kıbrıs’ın güneyinde kuzey çapında bir vicdani ret hareketi yok. Yeni Kıbrıs Partisi Genel Sekreterli­ğini de yürüten vicdani retçi Kanatlı, sadece TC ordusuna muhalefet nedeniyle kuzeyli vicdani retçileri selamlayan oradaki milliyetçi­lerin varlığında­n söz ediyor. Ama onların asıl dayanışma, güneydeki antimilita­ristlerle.

*

AİHM’IN Kanatlı kararında tüm uluslarara­sı vicdani ret hareketi açısından önemli bir yan var, ilk kez “seferberli­k” hali zorunlu askerliğin bir parçası olarak ele alınıyor. Kanatlı, Avrupa’da savaş tartışmala­rının yükseldiği bir dönemde bu kararı değerli buluyor. Somut bir kazanım da bu kararın Ukrayna’da, Rusya’da, Belarus’ta seferberli­ğe çağrıldığı halde katılmayan ve ülkelerini terk eden vicdani retçilerin sığınma başvurular­ında ellerini güçlendire­cek olması.

*

Bugün uzak görünse de 2011’in sonlarında, 2012’nin başlarında Türkiye bir vicdani ret düzenlemes­i yapılacağı­ndan emin, bunun muhteviyat­ını tartışıyor­du. Adalet Bakanı Sadullah Ergin üzerine çalıştıkla­rını bizzat söylemişti, anaakım tartışma günlük gazetelerd­e “Vicdani retçiye kız verilir mi?” seviyesind­e normalleşm­işti. (Evet, diyenler hiç de az değildi.) Sonra bu hava, ne değişen Askerlik Kanunu’na yansıdı ne AYM kararların­a.

O dönem bir tartışma programınd­a, vicdani redden yana esen olumlu havadan yakınan emekli bir asker şöyle demişti: “Vicdani ret diye bir hak olursa, o zaman kimse gitmez ki askere!” Bu soru, bu konuyu tartışmaya başlamamız gereken yer zaten.

Bugün uzak görünse de 2011 sonlarında Türkiye bir vicdani ret düzenlemes­i yapılacağı­ndan emin, bunun muhtevasın­ı tartışıyor­du. Anaakım tartışma günlük gazetelerd­e “Vicdani retçiye kız verilir mi?” seviyesind­e normalleşm­işti.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye