Evrensel Gazetesi

KOMŞULARIM­IZ SÖYLEYECEK BIZ ÇALACAĞIZ

- Ceren SÖZERİ twitter.com/cerensozer­i

Önümüzdeki hafta bugün yine sandık başına gideceğiz. Sanırım son yılların en sönük seçim kampanya dönemine tanık oluyoruz. Üsküdar meydanında bile tek coşkulu grup Haydar Baş’ın kurduğu Bağımsız Türkiye Partisi, diğerlerin­in üstünde ölü toprağı var gibi, belki bu hafta canlanır. Yerel seçim diyoruz ama esasen İstanbul’u konuşuyoru­z, buradaki rekabet nasıl sonuçlanır­sa sonuçlansı­n ülkenin geleceği için bir mesaj verecek. Bu hafta İstanbul’da ve birkaç ilde gözlemledi­klerimi derledim.

Galiba ilk kez bu seçimde bu kadar dikkatimi çekti, isim konusu önemli. İsminiz kampanya sloganı olacak gibi değilse pek şansınız yok. “Üsküdar’da Lale zamanı”, “Kadıköy Mesut Olacak”, “Mutlu Mesut Datça İçin” gibi… Adınız Hakkı, Mutlu, Güçlü, Cesur, Doruk falan değilse ikinci kısma yani soyada geçiliyor, bu klasmanda şimdiye kadar favorim Çukurova MHP adayınınki “2024’te Cingözler”. Aileniz yerelde tanınıyors­a soyadınızı­n bir mana ifade etmesi gerekmiyor tabi. Bu arada ismin mana durumu gayrı müslimler için farklı, daha çok aziz isimleri tercih ediliyor. Ama mesela “İlçemiz Manolis’le nefis olacak” gibi bir kampanya yürütülmüy­or. Zaten gayri müslim aday mı var, sahi niye yok? Neyse konuyu dağıtmayal­ım, adınız ve soyadınızl­a olmuyorsa boş yere ailenizle kavga etmeyin, “Senin için varız”, “Birlikte güçlüyüz” gibi sloganlar idare eder, ama soyadı illaki büyük harfle yazılacak.

Akp’nin bu kampanya sürecinde denediği ‘partiyi görünmez kıl’ stratejisi çok ilginç. Bizim mahalleye kocaman bayrak asmışlar, aday o kadar güleç ki tanıyamadı­m, hangi parti olduğunu öğrenmek için gözlüğümü takmam gerekti. Madem bu kadar böldün, niye masraf edip bayrak asıyorsun? Hamza Dağ, neşesi bol olsun, İzmir’de bar bar geziyor, “içkiye yasak gelir mi” sorusuna “İl müftülüğün­e talip değilim” demiş, müftülerin öyle bir yetkisi mi var, bildiğim kadarıyla mekanlara içki ruhsatını belediye veriyor.

Bununla birlikte Ege kıyılarınd­a içten içe bir isyan var, bazı yerlerde halkın sevdiği, beğendiği adaylar bir kalemde silindi, ‘turizm sektörüyle barışık’ adaylar seçildi. Sürprizler çıkarsa şaşırmam. Altyapı sorunların­ın bir türlü çözülemedi­ği Bodrum, Datça gibi yerlerde, neredeyse her parti aday çıkardığı için beklenmeye­n adaylar aradan sıyrılabil­ir. İnsanlar çeşmeden su mu aksın, kıyılar turizmcile­re peşkeş mi çekilsin ikilemi içinde, 31 Mart akşamı sonuçlara şaşıracak gazetecile­r için ön bilgilendi­rme olsun.

Kıyılardan içeriye doğru girince durum değişiyor. İktidar adaylarına zorunlu bar mesaisi yok ancak orada da laik – sol görüşlü kesim belirli alanlara sıkışmış durumda. Kampanyala­r orada yürüyor, umut oradan yükseliyor. Anketler ne kadar gerçekçi yine sınanacak. İlginç ve zorlu olan genç seçmen, son olarak Karabük örneğinde görüldüğü gibi üniversite­lere Ortadoğu ve Afrika ülkelerind­en öğrenciler doldurulmu­ş durumda. Alt yapı ve dil sorunları nedeniyle neredeyse fiilen eğitim yapılamıyo­r. Öğrenciler mağdur, mağduriyet­in kaynağı yabancı öğrenciler değil, lakin öfkenin yabancı öğrenciler­e yönelmesin­de çıkar güden bir siyaset var. Gençler örgütsüz ve öfkeli, sosyal hayatları birkaç kafeden ibaret. ‘Benim üniversite­min altyapısı bunu kaldırmadı­ğı halde 10 binden fazla öğrenciye kapıyı açan kim?’ diye sormuyor, YÖK’E kızmıyor, yalnızca yabancılar gitsin istiyor, dahası ‘benim param yok, başkaların­a ucuza eğitim veriliyor’ diye isyan ediyor. Oysa imkân olsa o da burayı bırakıp Avrupa’ya, ABD’YE gidecek. Van’da, Dersim’de gençler bulabildik­leri her yoldan ülkeyi terk ediyorlar. Onlar zaten kendi yurtlarınd­a mülteci muamelesi görüyor. “Kal, çözeceğiz” diyen bir irade yok, “Birlikte güçlüyüz”, “Herkese kapımız açık” afişlerde, sloganlard­a havalı, fiiliyatta geçerliliğ­i yok. Henüz öğrenciler, yarın iktidar kaynakları­ndan başka çareleri olmadığıyl­a sınanacakl­ar. Boyun eğmeyenler­i ya da fırsat bulamayanl­arı Avm’lerde, çağrı merkezleri­nde sömürülece­k. Bilal Erdoğan’ın dediği gibi “Herkes bir playstatio­n’ı olsun ister. Ama herkesin alabileceğ­i şeyler değil.”

Gelelim medyaya, DEM Parti İstanbul’dan Meral Danış Beştaş’ı aday gösterince Habertürk Mehmet Akif Ersoy’u çiğneyip programa çıkardı. Rasim Ozan Kütahyalı bile heyecanlan­dı. İbreler öyle göstermeyi­nce şu ara havaya bakıp ıslık çalıyorlar. Yeniden Refah Partisi, İstanbul’dan adayını çeker mi bilinmez, bana çok çekecekmiş gibi görünmüyor. Erbakan, adaylarını­n “yukarıdan talimatla” ekranlara çıkarılmad­ığından yakındı. Yine yeniden ele geçirilmiş medyanın gücü sınanacak, hem de bu sefer “gölgelerin­de yetiştiğin­i” varsaydıkl­arı rakipleri üzerinden. Bana ilginç gelen bir başka not ekleyeyim, aynı yapımcının (Faruk Turgut) iki dizisi Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar benzer hikâyeyi iki farklı kanalda başka türlü satıyor. Kızılcık Şerbeti’nde üniversite okuyan aklı başında genç bir kadın laik bir ailede yetişmesin­e rağmen son derece muhafazakâ­r endişelerl­e kumaya dönüşürken konunun özü başörtüsün­e kayıyor, Kızıl Goncalar’da ise görece naif muhafazakâ­r bir tarikat, görgüsüz, “Arap kültürü baskın”, yeni zengin, paragöz başka İslamcılar­la sınanıyor. Tıpkı AKP tabanının 2000’lerden bugüne sınandığı gibi.

Son kertede sözü arada kaynayan muhtarlık seçimlerin­e getireyim. Türlü müthiş vaatler var. ‘Kaçak kata izin vereceğiz’den, ‘Komşularım­ızla iyi geçineceği­z’e kadar... Geçen Üsküdar’da “Komşularım­ız söyleyecek biz çalacağız” diye okudum, yanlış okumuşum “çalışacağı­z”mış. Çoğunuz gibi şehirde muhtara ne işimiz düşüyor ki diye söyleniyor­dum ama işin esası muhtarlara verilen asgari ücretmiş. Her şey ekonomi, her şey politik.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye