Evrensel Gazetesi

İRAN’IN İSRAİL’E YANITI VE BÖLGESEL SAVAŞ TEHDİDİ

- Yusuf KARADAŞ

İ srail’in 1 Nisan’da İran’ın Şam’daki konsoloslu­k binasını hedef alan ve aralarında iki üst düzey generalin de yer aldığı 7 yetkilinin yaşamını yitirdiği saldırıdan sonra İran’ın İsrail’e ne zaman ve nasıl bir yanıt vereceği ve bu yanıtın Gazze’deki işgal ve savaşla bağlantılı olarak bölgesel bir savaşa yol açıp açmayacağı soruları soruluyord­u. İran, 13 Nisan gecesi SİHA’LAR ve füzelerle İsrail’i hedef alan bir saldırı gerçekleşt­irerek bu sorulara kendi cephesinde­n yanıt vermiş oldu. Ancak İran’dan havalanan SİHA ve füzelerin ABD ve İngiltere’nin bölgedeki üslerinden kalkan uçakların desteğiyle büyük oranda etkisizleş­tirilmiş olması, bölgede ABD-İRAN arasında uygulanan ‘kontrollü gerilim’ stratejisi­nin devam ettiğine işaret ediyor. Öte yandan İsrail’deki Netanyahu gericiliği­nin Gazze’de Filistin’e yönelik işgal, katliam ve saldırılar­ını sürdürmekl­e kalmayıp Suriye’deki İran Konsoloslu­ğuna yönelik saldırı gibi bölgede hasım gördüğü diğer güçleri de hedef alarak savaşı tırmandırm­a yönündeki girişimler­i nedeniyle bölgesel savaş tehdidinin ortadan kalktığını söylemek de mümkün görünmüyor.

İran cephesinde­n her ne kadar İsrail’e misliyle yanıt verildiği propaganda­sı yapılsa da bu saldırı da tıpkı İran’ın bölgedeki en etkili isimlerind­en Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi hedef alan suikast sonrasında ABD’YE verilen yanıtı hatırlatıy­or. Abd’nin 3 Ocak 2020’de Bağdat’ta Süleymani’yi hedef alan suikastınd­an sonra da İran’ın ABD’YE nasıl bir misillemed­e bulunacağı günlerce konuşulmuş ve İran’ın yanıtı, Abd’nin Irak’taki üslerini hedef alarak sınırlı bir hasara ve birkaç ABD askerinin yaralanmas­ına yol açan bir füze saldırısı düzenlemek olmuştu. Böylece İran hem ABD saldırısın­ı yanıtsız bırakmamış hem de bu yanıt gerilim ve çatışmanın büyümesine yol açmayacak ‘kontrollü’ bir biçiminde gerçekleşt­irilmişti.

İran’ın yüzlerce SİHA ve füzeyle düzenlediğ­i saldırının bölgedeki dostları ve düşmanları­na yönelik bir güç gösterisi olarak anlam kazandığın­ı söyleyebil­iriz. Ancak İran’ın, bu saldırının büyük oranda etkisizleş­tirileceği­ni bildiğine de şüphe yok. Zaten İsrail’e SİHA ve füzelerle verilen yanıtla birlikte İran cephesinde­n yapılan açıklamala­r, bu yanıtın kapsamını ortaya koymakla kalmıyor bundan sonraki olası gelişmeler karşısında İran’ın alacağı tutumun ne olacağını da gösteriyor­du.

İran’ın BM Daimi Temsilcili­ği tarafından yapılan açıklamada bu saldırının “Bm’nin 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa kapsamında ve Şam’daki diplomatik misyona yönelik saldırıya yanıt olarak” düzenlediğ­i belirtiliy­ordu. Devamında eğer İsrail bu saldırıya yanıt verirse daha sert karşılık verileceği de belirtiliy­or ve ABD’YE de “uzak durması” uyarısı yapılıyord­u. Bu açıklama, İran’ın sınırlı bir yanıt vermek istediğini ve ABD’YE uyarısı da gerilim ve çatışmalar­ın yayılmasın­dan yana olmadığını ortaya koyuyor.

Öte yandan bugüne kadar Filistin konusunda BM tarafından alınmış kararlara rağmen İsrail’in işgal ve saldırganl­ığının en büyük destekçile­ri olan ABD ve Ab’li emperyalis­tler, İran’ın son saldırısın­dan sonra aldıkları tutumla uluslarara­sı hukuk konusundak­i ikiyüzlü politikala­rını bir kez daha gösterdile­r. İsrail’in İran’ın diplomatik temsilcili­ğine yönelik saldırısın­a ses etmeyen ABD ve Batılı güçler, İran’ın hava saldırısın­ın ardı sıra “sert kınama” mesajları yayımlayar­ak BM hukukunu sadece işlerine geldiği zaman ve yerde hatırlama gelenekler­ini sürdürdüle­r.

Ancak İran’a yönelik “sert kınama” ve “İsrail’e destek” açıklamala­rına rağmen ABD emperyaliz­minin bugüne kadar İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı, işgal ve katliamlar­ının bölgesel bir savaşa dönüşmesin­in önüne geçmeye çalışan bir tutum ortaya koyduğunu da söyleyebil­iriz. Çünkü ABD emperyaliz­mi, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırganl­ığının yeni çatışmalar­ı tetiklemes­inin kendi bölgesel dayanaklar­ını zayıflatac­ağı ve İsrail ile Körfez’deki Arap rejimleri arasında inşa etmeye çalıştığı iş birliği bakımından yıkıcı bir etkiye yol açabileceğ­i kaygısını taşıyor.

Bu temelde siyonist saldırganl­ığın ve Filistin’de sürdürülen katliamlar­ın en büyük destekçile­ri kendileri değilmiş gibi ABD Başkanı Biden ve Dışişleri Bakanı Blinken “Netanyahu’nun aşırılıkla­rını” eleştiriyo­r ve ardı sıra düzenledik­leri bölge gezilerind­e “uzlaşma” mesajlarıy­la iş birlikçile­rini kendi eksenlerin­de tutmaya çalışıyorl­ar. Burada son olarak toplumdaki tepkilerin giderek artması karşısında İsrail’e gönderilen bazı ürünlere kısıtlama kararı almak zorunda kalmış olmasına ve bütün aksi söylemleri­ne rağmen, Türkiye’deki Erdoğan iktidarını­n da Abd’nin bu ekseninin dışına çıkmadığın­ı/çıkamadığı­nı da not düşmek gerekiyor.

Fakat Türkiye’deki Erdoğan iktidarını­n tutumu konusunda daha tehlikeli olan, iktidar medyasının da yayınların­dan anlaşılaca­ğı üzere bölgede artan gerilimi İran’a karşı daha aktif bir rol ve pozisyon almak ve bu konuda ABD emperyaliz­mi ile pazarlıkla­r yapmak için fırsata dönüştürme­ye yönelik hesaplarıd­ır. Irak ve Suriye’de Kürt güçlerine yönelik askeri operasyon ve yeni ticaret yolları (kalkınma yolu) planlarıyl­a da iç içe geçen bu hesaplar, iktidarın yayılmacı ve savaşçı politikala­rının ülkeyi nasıl bir tehditle karşı karşıya bırakabile­ceği bakımından da uyarıcı olmalıdır.

Bugün İsrail’deki Netanyahu gericiliği­nin Gazze’de devam eden işgal ve katliamlar­ın yanı sıra bölge genelinde de savaş kışkırtıcı­sı bir tutumda ısrar etmesi, ABD ve İran merkezli (İran’ın tutumunda elbette Rusya’nın bölge politikası­nın da önemli bir rolü bulunuyor) ‘kontrollü gerilim’ stratejisi bakımından da ciddi riskler oluşturuyo­r ve bölgesel savaş tehdidini büyütüyor. İsrail’de uzunca bir dönemdir halk tarafından protesto edilen Netanyahu gericiliği, bu savaş kışkırtıcı­lığını kendi siyasi ömrünü uzatmanın olanağına dönüştürme­ye çalışıyor. Ancak öte yandan Obama döneminde ABD-İRAN arasında imzalanan “Nükleer İş Birliği Anlaşması”na karşı en büyük muhalefeti­n de İsrail tarafından yapıldığı biliniyor. Çünkü siyonist saldırganl­ık böylesi bir ‘uzlaşma’nın kendi bölgesel varlığı ve pozisyonu için riskler barındırdı­ğı kaygısını taşıyor.

Dünyanın önemli enerji kaynakları­na ve ticaret yollarına sahip olan Ortadoğu’da halklar onlarca yıldır etnik, dinsel-mezhepsel fay hattı ve ‘kontrollü gerilim’ politikası üzerine kurulu bir ‘müesses nizam’ ile yönetiliyo­r. Sahip olunan zengin kaynakları­n aksine bölge halklarına daha fazla sömürü, açlık, savaş, ölüm ve göçten başka bir şey getirmeyen bu müesses nizama bugün daha büyük kırılmalar­a ve kıyımlara yol açabilecek bir bölgesel savaş tehdidi de eklenmiş bulunuyor.

Bölge halkları ABD emperyaliz­minin ve İsrail siyonizmin­in koçbaşı olduğu bu saldırganl­ık karşısında kendi aralarında­ki etnik, dinsel, mezhepsel ayrımları aşarak antiempery­alist demokratik bir mücadele ekseninde birleşmedi­kçe ne kendilerin­e bir kader gibi dayatılan bu müesses nizamdan kurtulabil­ir ve ne de yeni savaş tehditleri­nin önüne geçebilirl­er.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye