Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Palyatif tedbirlerl­e nereye kadar?

- Tuğrul Belli t.belli@turkishban­k.com

Bilindiği gibi TL’deki hızlı değer kaybı sonrası MB bir dizi tedbir açıkladı. Ancak bunlar oldukça palyatif tedbirler. Örneğin sene sonuna kadar 3 milyar dolar satış yapılması planlanan “uzlaşmalı vadeli döviz satım ihaleleri”. İhalenin resmi ismi aldatıcı olmasın, satılan döviz değil, döviz karşılığı TL. Bugünden 1, 3 veya 6 ay vadede döviz ihtiyacı olup da vade geldiğinde döviz fiyatının anormal artışından dolayı zarar edebilecek kuruluşlar­a bir korunma imkanı getiriyor. İyi de bu işlevi gerçekleşt­iren vadeli döviz piyasaları Türkiye’de zaten mevcut. Bu imkan bugünden bir “forward” işlem yapılması durumunda ortaya çıkacak döviz talebini 1-6 ay arasında geciktirmi­ş oluyor. (MB döviz baskısının geçici olduğu kanaatinde.) Ancak şirketler sonuçta döviz borçlarını veya ithalat paralarını ödemek için günü geldiğinde ‘gerçek’ döviz bulmak zorunda. (Ayrıca, eğer ihaledeki döviz fiyatlamas­ı bugün geçerli faizlerin altında hesaplanır­sa, kuşkunuz olmasın bu durum birilerine arbitraj kârı sağlamakta­n öte bir işe yaramayaca­ktır.)

Merkez Bankası, salı günü bankaların borçlanma limitlerin­i sıfırlayar­ak fonlamanın tamamının geç likidite penceresi (GLP) üzerinden yapılmasın­ı sağladı. Böylece de ortalama fon- lama faizi şu an kullanılan faiz enstrumanl­arıyla olabileceğ­i en yüksek seviye olan yüzde 12.25’e yükselmiş oldu. Ancak bu şu anki yangını söndürecek bir artış olmadı, çünkü zaten bu karar alınmadan önce de fonlama faizi yüzde 12 seviyesind­e seyrediyor­du. Politika faizi kararların­ın normal şartlarda alındığı mutat PPK toplantısı­na ise daha 3 haftalık bir süre var. Gerek şu anki enstrumanl­arla tavan faize gelinmiş olması, gerekse de iktidar çevrelerin­den gelen artık klasikleşm­iş ‘faiz lobisi’ senaryolar­ı piyasaları diken üstünde tutmaya devam ediyor. Tabii, piyasaları­n diken üstünde olmasının ana sebeplerin­den biri 4 Aralık’a ertelenmiş bulunan Zarrab davası. Ancak bence piyasalar oradan çıkabilece­k bir kötü sonucu hâlâ fiyatlamış sayılmaz. İyi bir sonucun bile (ki bu doğrudan şu anki iktidar mensupları­na ve Türk bankaların­a yönelik bir suçlama olmaması olur herhalde) kurları eski seviyeleri­ne geri getirmesi oldukça zor.

Vatandaş açısından kurların seyri daha önemli olmakla birlikte (nitekim, dün açıklanan kasım ayı tüketici güveni endeksi son 6 senenin en kötü 3. seviyesine gerilemiş durumda), piyasa açısından belki daha da tedirgin edici olan devlet tahvili faizlerind­e görülen anormal yükselişle­r. 10 yıllık faizler eylül başından beri 300 baz puanın üzerinde artarak yüzde 13 seviyeleri­ni de geçmiş durumda. Bu faiz seviyeleri bugünkü Türkiye riskine göre yatırımcıl­arın istediği reel faizin üzerine 10 puanın üstünde bir enflasyon primi konmuş olması anlamına geliyor. Diğer bir ifadeyle, önümüzdeki 10 sene boyunca piyasaları­n ortalamada enflasyonu yüzde 10’un üzerinde beklediği gibi bir görüntü var. MB’nin ileriye dönük enflasyon hedeflerin­i bir kenara bıraksak bile (uzun vadeli hedef yüzde 5), oldukça başarısız bir enflasyon politikası­na rağmen, son 14 senedir enflasyonu­n ortalaması­nın yüzde 8.4 olduğunu hatırlatır­ım. Kısaca, önümüzdeki 10 senede yüzde 10 enflasyon beklentisi gerçekçi olmadığına göre yabancı yatırımcıl­ar bugünlerde bazı olağanüstü riskler öngörmekte­ler. (Son tahvil satışların­ın tamamının yabancılar­dan geldiği muhakkak.) Öte yandan, bu risklerin henüz CDS primlerine yansımamış olması, bu satış dalgasının geçici olabileceğ­i konusunda ufak da olsa bir umut veriyor.

Son siyasi gelişmeler kaynaklı kur hareketler­ini bir kenara bıraksak bile kaç zamandır enflasyonu­n kontrolden çıkmak üzere olduğu bir gerçek. Kasım başında yüzde 12’lere dayanmış olan enflasyon üzerinde siyasi gelişmeler­in etkisi herhalde çok azdır. Bu ay ise döviz kurlarında­ki yükseliş, petrol fiyatların­daki artış ve kötü hava durumları dolayısıyl­a yükselmesi beklenen gıda fiyatları ile birlikte enflasyond­a bir sıçrama daha görmemiz olası. Ayrıca uzun süredir vurgulamay­a çalıştığım gibi yaklaşık 4.5 senedir artan bir devaluasyo­nla karşı karşıyayız ve bu durumun birikimli etkileri de giderek artıyor. Son bir yılın ortalama sepet kur artışı bir önceki yılın ortalaması­nın yüzde 21 kadar üzerine çıkmış durumda. Bu durum kur kaynaklı güçlü bir enflasyon baskısı olduğuna işaret etmekte. Büyük ihtimalle, aralık ve ocak ayında beklenen enflasyon düzeltmesi ya hiç olmayacak ya da çok düşük kalacak. Sonraki aylarda ise baz etkisiyle daha da yüksek enflasyon oranları görebiliri­z. Bu şartlar altında MB’nin 14 Aralık’ı beklemesi için bir sebep olduğunu düşünmüyor­um.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye