Rekabetin yolu enerji verimliliğinden geçer
Günümüzde enerji ve çevre tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birbirinden ayrı düşünülemeyen kavramlar. Bunun nedeni gelişen çevre bilinci olduğu kadar, artan enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik yatırımların çevre üzerindeki etkileri konusunda yaşanan kötü örnekler. Sözünü ettiğimiz bilinç artışı, bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu sayısından da anlaşılıyor. Hatta bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlardan birinin adı, iki kavramı da barındırıyor. Çevreci Enerji Derneği’nden söz ediyoruz. Çevre ve enerji meselesini İzmir merkezli derneğin başkanı Tolga Şallı ile konuştuk.
XEnerji ihtiyacını çevreye en az zararla karşılama konusunda neredeyiz? Aslına bakarsanız, Türkiye’de bu konuda son 10-15 yılda eskiye oranla çok iyi şeyler yapıldı. Rüzgar ve güneş enerjisiyle ilgili çalışmalar önemli. Ama bunlar yeterli değil. Son beş yıla baktığımızda rakamlar da gösteriyor ki yenilenebilir kaynaklara dayalı elektrik üretim yatırımları ciddi şekilde artıyor. Ama tabii olması gereken yerde değil. 2023 hedeflerine bu hızla ulaşılamayacağı ortada.
XPeki ne yapılmalı? Yenilenebilir kaynaklara dayalı yatırımların hızının kesilmemesi için yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizması (YEKDEM) uygulaması devam etmeli. Ya da onun yerini dolduracak ve geleceğe dair perspektif sunacak belki de yeni bir uygulamanın devreye sokulması şart.
XBunu biraz ayrıntılandırabilir misiniz? Örneğin bölgesel YEKDEM uygulamaları olabilir. Bir de biyokütleye dayalı enerji yatırımları daha fazla desteklenebilir. Rüzgar enerjisi alanında belli bir piyasa oluştu. Çünkü devlet fiyat alım garantisiyle rüzgar yatırımlarına can suyunu verdi. Devlet yapabileceğini yapıp geri çekilmiş görünse de bu alandaki yatı-
rımlar ilerlemeye deva edecektir. Ama çok önemli bir kaynak olan biyokütleye dayalı elektrik yatırımlarında henüz ortada ciddi bir gelişme yok. Biyokütle yatırımları hem enerji sektörünün gelişimini, hem tarım ve hayvancılığın sağlıklı büyümesini hem de atık bertarafıyla çevreyi korumayı sağlayan çözümler olarak karşımıza çıkıyor.
XBiyokütle bugüne kadar üvey evlat gibi kalmış anlaşılan? Evet, doğru. Çünkü bir kere, devlet diğer yenilenebilir kaynaklar-
da olduğu gibi biyokütleye dayalı yatırımların da hukuki altyapısını zamanında oluşturdu. Ama buna rağmen biyokütle yatırımlarının bilinirliği çok düşük. Bir de yenilenebilir enerji yatırımlarının artması için sadece devletin bunların önünü açması yetmez. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına, odalara, borsalara, derneklere de büyük görev düşüyor. Biyokütle bilincinin artmasıyla, bu alandaki yatırımların sadece sosyal sorumluluk gereği hayata geçirilecek projelerden ibaret olmadığı, son derece karlı, ticari yatırımlar olabileceği daha
iyi anlaşılacaktır.
XBir de üretilen enerjinin doğru kullanımı meselesi var… Sadece yenilenebilir enerjiden elektrik üretmek değil, bunu en verimli şekilde kullanmak da hem ülke hem vatandaşın yararına olacaktır. Bu konuda özellikle büyük ölçekli enerji kullanıcılarına büyük görevler düşüyor. Aslında bu onlar için sadece bir görev değil, üretim maliyetlerini aşağıya çekmenin de bir yolu.
XBunu biraz açar mısınız? Örneğin bir sanayi şirketi, üretim sırasında kullanacağı makina ve ekipmanları buna göre seçmeli. Enerji cimrisi makinalar kullanmak, birim enerjiyle yapılacak üretimi 10’dan 15’e pekala çıkarabilir. Yani enerjiyi verimli kullanan makina ekipmanla üretim yapmak, sanayiciye rekabet gücü kazandıracaktır.
XBu çerçevede, çatı üstü güneş enerjisi sistemlerini nereye koyuyorsunuz? Sanayicinin çatısına güneş enerji sistemi kurması öncelikle onun kendi ürettiği elektriği tüketmesini sağlayacaktır. Bu da maliyetlerini ciddi oranda düşürecektir. Bu durum öncelikle, maliyetlerini aşağıya çekip kendisine rekabet gücü kazandıracaktır. Ayrıca, bu tür çevre dostu çözümleri kullanmak, şirketlerin imajı açısından da büyük önem taşıyor. Çünkü çevre dostu bir firmanın ürününü, bugün sokaktaki herkes, bir diğerine göre çok daha rahat tercih edebiliyor.