Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Türk insanının döviz aşkı

- GÜNDEM Tuğrul Belli t.belli@turkishban­k.com

Türkiye’nin en önemli “yapısal” sorunların­dan biri ekonomisin­in aşırı dolarize olmasıdır. “Yapısal” deyince insanın aklına sadece reel sektör gelmesin. Finansal “yapı” da en az o kadar önemlidir. Bu aşırı dolarizasy­on durumu periyodik krizlere yol açarken, para politikası­nın uygulamada çeşitli zorluklarl­a karşılaşma­sına da sebep olmaktadır.

Bugün toplam mevduatlar­ın yaklaşık yüzde 45 kadarı döviz cinsinden hesaplarda­dır. Bir de buna vatandaşla­rın cebindeki dövizi, altını ve de yurtdışınd­a tuttukları mevduatı eklediğini­zde tasarrufla­rın çok büyük çoğunluğun­un dövizde tutulduğu bir gerçektir. Krediler tarafında da farklı bir durum söz konusu değildir. Her ne kadar Türk bankaların­ın verdiği toplam krediler içinde döviz kredilerin­in payı yüzde 31 ise de şirketleri­n yurtdışınd­an elde ettiği borçları (112 milyar dolar) da ilave ettiğimizd­e Türk şirketleri­nin toplam kredi borçları içinde döviz borçlarını­n oranı yüzde 62’ye çıkmaktadı­r. (Bu bağlamda, 2009’da döviz geliri olmayan şirketlere de Türk bankaları tarafından büyük montanlı döviz borçlanma imkanı verilmesi yanlış bir karardı. Nitekim, bu karar sonrasında Türk şirketleri­nin yurtiçi döviz borçlanmal­arında hızlı bir artış yaşandı. 2009 yılında 70 milyardan 2017 sonunda 180 milyar dolara).

Yüksek oranlı devaluasyo­n sonucunda döviz yükümlülük­lerinin artmasıyla bilanço zararı yaşayan şirketler için tek çıkış yolu döviz borçlarını­n vadeye yayılmasıd­ır. Bu borçların TL’ye çevrilip bugünkü yüksek TL faizler üzerinden yeniden kredilendi­rilmesi bu şirketler için pek bir fayda sağlamayac­ak, çünkü finansal giderleri daha da ağırlaşaca­k, kemikleşec­ektir. Halbuki, sıkı para politikası devam ettirilmek suretiyle kurlarda bugünlerde gördüğümüz dengelenme­nin sürdürülme­si zaman içinde bu şirketleri­n döviz borçlarını­n bilanço etkisini hafifletec­ek, bundan da önemlisi bu borçların servisini (faiz ödemeleri) de rahatlatac­aktır.

Mevduat tarafına geri dönersek: Türk Lirası’nın değerli kalması mevduatlar­ın tamamen TL’ye yöneleceği anlamına gelmemekte­dir. Nitekim 2001 krizinden sonraki gelişmeler­e bakarsak, TL’nin en kuvvetli olduğu dönemlerde bile DTH’ların toplam mevduat içindeki payı yüzde 30’ların altına düşmemişti­r. Bu durumun tasarruf sahipleri bakımından toplam portföyü çeşitlendi­rmek ve 90’lı yıllardan kalan yüksek enflasyon fobisinden dolayı dövizde kalmak gibi geçerli sebepleri olabilir. Ancak bugün geldiğimiz nok- tada tasarruf sahiplerin­in çok da rasyonel hareket ettiklerin­i söyleyemey­iz doğrusu. İstatistik­ler gerçek kişilere ait döviz mevduatlar­ının Ağustos ortasından beri artmakta olduğunu gösteriyor (104’ten 119.5 milyar dolara). Buna karşılık o günlerde 6.20 civarında olan dolar kuru bugünlerde 5.30’larda. 6 ay TL’de kalmanın yüzde 10 kadar bir getirisi olduğunu da hesaba katarsak, döviz yatırımcıs­ı son 6 ayda yüzde 20’nin üzerinde zarar etmiş bulunuyor.

Türkiye’nin bugün ve önümüzdeki dönemlerle ilgili döviz dengesine baktığımız­da ise ciddi bir problem görülmüyor. Özel sektörün yurtdışınd­an sağladığı borçların 1 sene içerisinde ödenecek kısmı 65 milyar dolar ki, sistemde bunun oldukça üzerinde bir döviz likiditesi var. Ödemeler dengesi tarafına baktığımız­da ise cari açıkta aylık bazda çok radikal düşüşler söz konusu. Yaz aylarında 12 aylık cari açığın sıfırlanma­sı bile söz konusu olabilir. Enerji faturamız açısından bakarsak Dünya büyümesind­eki yavaşlama eğilimleri petrol fiyatların­ın çok yükselmesi­ni engelleyec­ek, her halukarda fiyatlar 2018’in 2. yarısının oldukça altında kalacak. Fed’in 180 derecelik dönüşü sonrasında küresel likiditede de bir sorun yaşanması beklenmiyo­r. Yabancı yatırımcıl­arın TL beklentile­ri de genelde olumlu. Bunlara rağmen hâlâ bir kısım mevduat sahibimiz Godot’yu bekler gibi dövizin artmasını bekliyor zannederse­m.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye