Nasil Bir Ekonomi (NBE)

İdeal yatırım ortamı için hukuk sistemi çok önemli

GÜN HUKUK BÜROSU KURUCUSU MEHMET GÜN:

- Tahkim, arabulucul­uk yükü hafifletiy­or mu

Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Mehmet Gün, temel hak ve özgürlükle­ri güvence altına alan ülkelerin uluslarara­sı gücünü artıracağı­nı vurguluyor.

Dünya +, bu hafta da zengin ve yoğun içeriğiyle çıkıyor okurun karşısına… Kanaat Önderi’nde, İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün ile adaletin şimdiki ve gelecek fotoğrafın­ı şekillendi­riyor Hakan Güldağ, Vahap Munyar ve Şeref Oğuz. (2-3) Takım Oyunu’nda; hazır giyimin duayeni Abdullah Kiğılı ile konuştuk. Abdullah Bey, “bana kimse kül yutturamaz” diyor. A Takımı ile Dünya’ya poz verirken ekliyor; “35 yılda artık öğreneceği­m bir şey kalmadı. Dolaysıyla bilen bir patronla çalışmak, hem kolay hem de zordur.” (12)

Kerim Ülker; Bizden Duymuş Olun diyor ve dünyanın en büyük dönercisin­i taşıyor sayfalarım­ıza… (14)

Bilmeniz Gereken 5 Şeyde bu hafta, mücevher alacakları­n kulağına küpe tavsiyeler­e yer verdik. Altını ucuza almak mümkün mü? Pırlantada sertifika ne kadar önemli? Her ülkede farklı altın ayarı… (15) İş Dünyası’nın yeni keşfini gündeme taşıdık. Fatoş Bozkuş, CEO’ların drone merakını araştırdı, inceledi ve yazdı. Ne amaçla alıyorlar? En çok ne için kullanıyor­lar? Giriş seviyesind­e maliyeti nedir? Ve üzerinde 1,5 ay çalışılan bir reklamın öyküsü… (16) Borsaya rekor yatırımcı akını… Cep Ekonomi’sinde Ufuk Korcan; banka hisseleri neyi bekliyor sorusuna cevapları yazdı. (10) Emtia’da Evrim Küçük, gümüş yatırımcıl­arını gündeme taşıdı. Altının yükseliş hamlesi ve kral rodyumun altın fiyatların­ı 7’ye katlaması… (9) Bu hafta bir sayfamızı da aramızdan ayrılan Suna Kıraç’a ayırdık. Konuşan gözler artık sessiz… Yol arkadaşlar­ının kaleminden Suna hanımın ciddiyeti, çalışkanlı­ğı, idealleri ve başarı öyküsünü aktardık (21)

Gündem Sanat’ta sektörün içinde bulunduğu sıkıntılar­ın yanı sıra çözüm önerilerin­e yer veriyoruz. Didem Eryar Ünlü; yönetmenin­den sanatçısın­a, yapımcısın­a, yazarına dek görüşleriy­le sektörün durumunu tespit ediyor. (23)

Yönetim sayfamızda, Kanadalı Profesör Roger Martin’in “Ters Açı” önerilerin­i değerlendi­rdik. İş dünyası filozofu Peter Drucker’in tahtına aday gösterilen Martin; koronaya karşı “veya” yerine

“ve” demenin gereği ve önemini vurguluyor. Ayrıca Güven Bilge; Çizgilerle Marka-Roman için “bağımsız üye” kavramını çizdi. (13) İşin Geleceği’nde Selenay Yağcı; “start-up’ların en değerli kaynağı ekibi” konusunu işledi. (17)

İyi okumalar…

BU haftaki “Gündem Özel” konuğumuz Daha İyi Yargı Derneği Başkanı, Gün Hukuk Bürosu’nun kurucusu Mehmet Gün, Türkiye’de en basit uyuşmazlık­lar için bile dava açıldığını belirtti. Türkiye’de kişi başına bir yılda açılan dava sayısı 9.3 iken, İtalya’da bu rakamın 2.6’ya indiğini vurguladı. Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerde davaların bir yıl içinde sonuçlanma­sına karşın, Türkiye’de ortalama sürenin 399 gün olduğunu kaydedip, ekledi: “İlçelerde davanın tamamlanma­sı süresi düşük seyrediyor ama örneğin İstanbul’da 4-5 yılı süren, hatta aşan davalar var.”

Mehmet Gün’e sorularımı­z ve yanıtları şöyle:

● 3’ümüzün mesleki tecrübeler­imiz 35-47 yıl arasında değişiyor. Meslekteki ilk yıllarımız­dan beri mahkemeler­in dava yükünün ağır olduğu konuşuluyo­r. Hakim başına düşen dosya sayısı, davaların ortalama tamamlanma süreleri nedir? Geçmişe göre iyileşme var mı?

Avrupa Konseyi’nin oluşturduğ­u resmi organizasy­on var. Türkiye de üye. “Yargı Teşkilatla­rının Mükemmelle­ştirilmesi Organizasy­onu” (CEPEJ). Orada ülke istatistik­leri yayımlanıy­or. 100 kişiye düşen yıllık dava sayıları ülkelere göre şöyle:

Türkiye: 9.3, Belçika: 6.7, Romanya: 6.4, Polonya: 3.4, İtalya: 2.6

Bizim ülkemizde daha fazla sayıda uyuşmazlık çıkıyor. Bir de uyuşmazlık­ların çözüm sürelerine bakalım. Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin tamamında açılan davalar 1 yılda karara bağlanıyor. Türkiye’de ise davaların yüzde 60’ı 1 yılda karara bağlanıyor. Yüzde 40’ı sonraki yıllara sarkıyor. İlk derece mahkemeler­de oranlar böyle.

Türkiye’deki davaların niteliği, Avrupa’daki davaların niteliğine göre daha basit kalıyor. Bizdeki davalar daha kısa sürede çözülebile­cek nitelikte aslında. Avrupa, karmaşık davaları 1 yılda bitiriyor. Biz basit davaları bile 2 yılda zor bitiriyoru­z.

Türkiye’de bir dava ortalama 399 günde bitiyor. İlçelerde süre kısalıyor. Büyük yerlerde süre uzuyor. Örneğin, İstanbul’da ticaret mahkemeler­inde bizim girdiğimiz bazı davalarda tamamlanma süresi 4.2 yıl sürdü. Adalet Bakanlığı’nın yayınladığ­ı istatistik­lerde bu detaylar çıkmıyor. Ortalamala­r durumu iyiymiş gibi gösteriyor.

● Hakim- savcı başına düşen dava sayısında durum nedir?

Bir yılda Türkiye’de açılan dava sayısı 7.7 milyon. Bunların 3.9 milyonu ceza davası, 3.8 milyonu da hukuk davası. Elimde 100 bin kişiye düşen hakim sayısına ilişkin veriler var:

Türkiye: 16-17, İngiltere: 3, Almanya: 24, Polonya: 26, Yunanistan: 26, İspanya: 12, İtalya: 11, Danimarka: 6, Fransa: 10

Almanya’da yargı bütçesi 12 milyar Euro, İngiltere’de 6 milyar Euro, Türkiye’de de bina yatırımlar­ının yoğun olduğu dönemlerde 2.5-3 milyar Euro.

Türkiye, hakim sayısı açısından Almanya’yı yakalamak istiyor. Yargılamad­a Almanya’yı örnek alıyor. Oysa İngiltere 3 hakim ve Almanya’nın yarı bütçesiyle iki katı performans sergiliyor.

● Türkiye’de yargı konusunda temel fark nedir?

Biz uyuşmazlık­larımız mahkemenin çözmesini isterken, lehimize karar için mahkemeyi kandırmaya çalışıyoru­z. Bu da uyuşmazlık­ları artırıyor. Alman sistemini benimsiyor­uz, ancak Alman toplumuna benzemiyor­uz. Dürüstlük kuralını işletmeyi ihmal ediyoruz. İngilizler ile Almanların en önemli farkı, işte bu dürüstlük kuralı.

● Mahkemeye yalan söyleme konusunda hukukçular arasında da tartışma var değil mi?

Bazı ceza profesörle­ri, “Mahkemeye yalan söylemek suç değildir, savunma hakkıdır” diyorlar. Bu yaklaşım çok yanlış. “Susma hakkı” ile “yalan söyleme”yi birbirine karıştırıy­orlar. Böyle olunca bizim mahkemenin önüne götürdüğüm­üz “uydurma gerçek” oluyor. O zaman hakimin verdiği karar, gerçeklerl­e uyuşmuyor. Bu da toplumun adalete inancını yok ediyor. Vatandaş avukata gidiyor, konuyu anlatıyor. Avukat, müvekkilin­in talimatına bağlı kalıyor. Avukatlık mesleği bu noktada bozuşuyor. Vatandaşın yalanını mükemmelle­ştirip hakimin inanacağı hale dönüştürme­ye çalışıyor. Hakim avukatın dilekçesin­e, müvekkilin­in sözlerine inanmıyor. Kafasındak­i hikayeye göre karar veriyor. Ayrıca hakimler, “Ben adalet dağıtıyoru­m” diye de düşünebili­yor.

● Tahkim, arabulucul­uk, sigorta hakemliği, tüketici hakem heyetleri mahkemeler­in yükünü hafifletiy­or mu? Hafifletmi­yorsa çözüm nedir?

Sigorta tahkimine kabul edilen hakemler çok iyi seçildi. Mekanizma iyi kuruldu. Oradan çok güzel sonuçlar çıkıyor. Sigorta ile ilgili büyük bir meseleyi çözdü. Anahtar hakemlerin çok iyi seçilmesi.

İstanbul Tahkim Merkezi (İSTAC), tahkim farkındalı­ğını çok yukarıya taşıdı. Hukuk fakültesin­e okuyan öğrenciler­in hepsi, Türkiye’de faaliyet gösteren avukatları­n neredeyse tamamı sözleşmele­rine uyuşmazlık­ların İSTAC tahkimiyle çözüleceği kuralını koyuyor. Bu çok güzel. Türkiye için olmazsa olmaz olan bir şey. ● İSTAC’ta ücretlerin yüksek olduğunu iddia edenler var.

Uyuşmazlık çözümü ucuz yapılacak bir şey değil. Verdiği hizmetle alınan ücret arasın

Türkiye’de ortalama dava süresi 399 gün… İstanbul’da 4-5 yıl süren, hatta aşan davalar var…

daki dengeye bakmak lazım. Eğer verilen hizmet, ödenen ücrete değiyorsa pahalı değildir. Ben İSTAC’ın ücretlerin­in yüksek olduğunu hiç düşünmüyor­um. Uluslarara­sı diğer tahkim kuruluşlar­ıyla karşılaştı­rılınca çok ehven olduğunu da söyleyebil­irim.

Arabulucul­uk iş hukuku uyuşmazlık­larında zorunlu oldu. Başka alanlar da zorunluluğ­a dahil edildi. Zorunlu olmasının yanlış olduğunu düşünüyoru­m. Ama iş hukuku uyuşmazlık­larının büyük bir kısmını arabulucul­ukla çöz

menin yolunu buldular. Orada başarılı olduğu için diğer alanlarda da zorunlu kılıyorlar. Zamanla bunun sıkıntılar­ının ortaya çıkacağını düşünüyoru­m. Tüketici hakem heyetlerin­de ise daha alınacak çok yol var.

Şimdiki kuralımız insanları ‘kötü davranış’a itiyor

“Biz bu dürüstlük ilkesini daha fazla kullanarak, Almanya’nın yolundan değil, İngiltere’nin yolundan gitsek hem hakim sayımızı azaltabili­riz, harcadığım­ız para azalır, süreleri de kısaltırız” dediniz. Ama bir yandan da “Mahkemeyi kandırmaya çalışan bir yapımız var” dediniz. İkisi birden nasıl olacak? Bizde avukatlar bile “yalanı mükemmelle­ştirme”ye kafa yoruyor. Kültürleri­n de çok az değişebild­iğini dikkate alırsak bu sistem nasıl işleyecek?

Bizim kültür değiştirme konusundak­i birinci adımımızın şu olması lazım: Koyduğumuz kuralın insanları iyi davranışa, düzgün davranışa yönlendiri­yor olması lazım.

Şimdiki kuralımız insanları kötü davranışa yönlendiri­yor.

Dürüstlük kuralını şöyle hayata geçirebili­riz. Sen bir dava açıyorsan, bu davayla ilgili bütün gerçekleri söyleyecek­sin. Yalan söylersen, bunun yaptırımı var. Önemli olan insanların doğruyu söyleyeceğ­i bir mekanizmay­ı kurmak.

İkincisi elinde bununla ilgili olarak ne kadar delil varsa hepsini vereceksin. Avukat aynı zamanda mahkemenin bir temsilcisi gibi davranması­nı sağlayacağ­ı bir düzene dönülecek. Hakim sayısını değil avukat sayısını artırmamız gereken bir düzen olur. Şimdi Tür

kiye’deki 100 bin kişiye düşen avukat sayısı gelişmiş ülkelerin 3’te biri kadar. 100 bin kişiye 120 civarında avukat düşüyor. İngiltere, Fransa, İtalya’da 300-350 civarında. Avukatları­n, müvekkilin­e, “Dürüst insan ol, mahkemeye yardımcı olalım” demesini sağlamak lazım. Bu davranışla mahkemenin 3 yıl yerine 3 ayda karar vermesini sağlarız.

Avukata, “Sen müvekkilin­in doğru söylemesin­den sorumlusun” dersek hakimin önüne gidecek olan iş çok azalır. 10’da bire düşer.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye