İdeali köy öğretmeni olmaktı
Suna Kıraç, Vehbi Koç ve Sadberk Koç ’un kızı olarak 3 Haziran 1941’de doğdu. Ailenin Semahat Arsel, Rahmi M. Koç ve Sevgi Gönül’den sonraki dördüncü ve son çocuğuydu. İlköğrenimini Ankara’da Türk Eğitim Derneği (TED) İlkokulu’nda tamamladı. 1952’de İstanbul Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ne (Robert Kolej) girdi. Kolejin son sınıfında ABD’ye gidip işletme ve finans okumaya karar verdi ve Pennsylvania Üniversitesi Wharton School of Finance’ten kabul aldı. Ancak babası Vehbi Koç’un, “Benim tezgâhım en iyi üniversitedir. Seni ben yetiştireceğim” demesi üzerine İstanbul’da kaldı. Onu tanıyan arkadaşları “İdeali köy öğretmeni olmaktı” diyor ama eğitimdeki hayallerini gerçekleştirmek için aile şirketinde kat etmesi gereken uzun bir yol vardı.
Eğitime olan aşkıyla bir yandan babasının çırağı olarak holdingde çalışırken bir yandan da bankacılık ve finans okumak üzere Robert Kolej’in yüksek kısmına (bugün Boğaziçi Üniversitesi) kaydoldu. Ders seçimlerini iş deneyimine katkısı olacak şekilde yaptı; iş idaresi, muhasebe, bilanço gibi konulara yoğunlaştı.
Arçelik’te yabancı ortaklığa karşı çıktı
Ablası Semahat Arsel, Suna Kıraç’ın Koç Holding’deki deneyimi sırasında öğrendiği şeylerden birinin de babası Vehbi Koç’u kontrol etmek olduğunu belirtiyor. Babası da bir röportajında “En ufaktan başladı. Çalıştıkça yükseldi, başardı” diye övüyordu çırağını. Gerçekten de yıllar geçtikçe holdingde disiplinli çalışmasıyla farklı bir yeri oldu Suna Kıraç’ın. Onun holdingde değişimin katalizörü olduğu, topluluğun imaj çalışmalarına liderlik ettiği tüm mesai arkadaşlarının ortak görüşüydü. Topluluk, otomotiv ve beyaz eşya başta olmak üzere sanayi alanında büyüdükçe Kıraç’ın sorumlulukları da arttı. Suna Kıraç bu süreçte idealist yapısı ve farklı düşünce yapısıyla dikkat çekiyordu. Arçelik’in o dönemde yabancı ortaklığa girmesine de aynı idealist duygularla karşı çıktı. Yönetim Kurulu Başkanı olduğu şirketin bir gün Türkiye sanayiini dünyaya açması gerektiğini savunuyordu çünkü.