YOL ARKADAŞLARININ KALEMİNDEN...
“Ciddi, otoriter, bir o kadar da çocuktu”
CENGİZ SOLAKOĞLU/ TEGV Kurucularından ve eski Yönetim Kurulu Başkanı
TEGV’in kuruluş fikri 1994 yılının nisan ayında bir öğle yemeğinde, Suna Hanım’ın kafasında şekillendi. Onun en önemli özelliği babasından ona geçen müthiş takipçiliği ve hiçbir işi yarım bırakmama azmiydi. O dönemde 2.5 milyon dolar kadar bir fon oluşturdu. 8 aylık yoğun bir çalışmadan sonra Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, 23 Ocak 1995'te kuruldu. Evvela bu çocukların eğitiminde hangi modelle ilerlememiz gerektiği konusu üzerinde uzun uzun duruldu. Sonunda bir nevi “Halk Evi” modeli, 6-14 yaş grubuna indirgenerek 21’nci yüzyılın son versiyonuna uyarlandı. Suna Hanım çok farklı bir insandı. Tüm insani değerleri yüreğinde taşıyan, zenginliğini değerleriyle dengeleyen ve bunu toplum yararına kullanan bir insandı. Görgüsüyle, bilgisiyle, adaletli aklıyla, faziletli vicdanıyla çok ama çok farklıydı. Onun bu durumu hepimizi çok etkilemiştir. Cumhuriyetin değerlerini temsil eden bir Türk kadınıydı. Ciddi, otoriter, bir o kadar da yüreği çocuktu Suna Hanım’ın. Hastalığının ileri safhalarına kadar TEGV’i takibini hiç bırakmadı. İletişimi konuşarak yapamadığı dönemde dahi yazarak, yazdırarak, gözbebeklerini hareket ettirerek hep takip etti. Ben de onun başlattığı misyonun bekçiliğini seve seve yürütüyorum, vakfı yaşatmak benim için kutsal bir görev halini aldı. Onu; kurucusu olduğu 3 milyona yakın çocuğun şükran duygularıyla sonsuzluğa uğurladık. Ruhu şad, makamı cennet olsun.
“Ben daha çok idealist Suna’yı gördüm”
PROF. DR. BÜLENT GÜLTEKİN/ Koç Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi
80’lerin sonunda Amerika’dayken bir telefon geldi. Suna Hanım, Koç ailesinin üniversite kurma fikrini anlattı. “Vergisi ödenmiş, temiz kaynağımız var. İyi bir yere harcanması gerektiğini düşünüyorum” dedi. İkinci, üçüncü nesillere aktarılabilecek, sağlam mali zemine oturmuş bir yapı istediğinden bahsetti. Ben de bu süreçte gönüllü olarak çalışabileceğimi söyledim ama “Bu iş zor” dedim. Bağımsız bir düşünce kuruluşu oluşturmak gerektiğini anlattım. Ancak Suna Hanım müthiş şekilde üniversite fikrine sarıldı. İki yıl süren hazırlık döneminde kendisini yakından tanıdım. Çok güçlü bir insandı. Düşündüğünü söyleyen, açık sözlü biriydi. Ben şeffaf bir Suna Kıraç tanıdım. Benim için Vehbi Bey ile Suna Hanım’ın baba-kız ilişkisine tanıklık etmek de çok hoştu. Babasını çok seven bir kız çocuğuydu. Çok esprili, müthiş coşkusu olan bir insandı Suna Hanım. Ben iş insanından çok idealist tarafını gördüm. “Mesele bir üniversite kurmak değil, Türkiye’nin entelektüel boyutta da dünyayla boy ölçüşecek bir yapıya kavuşması bütün mesele” diyordu. Bu ideale çok inandı. Vefalı da bir insandı Suna Hanım. Ben Merkez Bankası’ndan istifa ettikten sonra en çok desteği Vehbi Bey ve Suna Hanım’dan gördüm. Kendisini ciddiye almayan, kendi kendiyle dalga geçebilen bir insandı. Gardını bıraktığı noktada çok hoş anılar paylaşabileceğiniz bir dosttu.
Ruhu şad olsun…