Arzum’da ‘ aile’ kavgasına yer yok
Küçük elektrikli ev aletleri şirketi Arzum’da ‘aile’ işletmelerini tehdit eden riskler devre dışı bırakıldı. Şu anda 2’nci jenerasyonun yönettiği şirkette, her aileden yalnızca bir çocuk yönetimde. İcrada ise profesyoneller var. Kolbaşı, “Şirketin uzun yıllar yaşaması için risk dahilindeki aile kavgasına kökten çözüm bulduk” diyor.
Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin birçoğu aile işletmelerinden oluşuyor. Aile şirketlerinin en büyük sorunu ise devamlılığın sağlanamaması. Bu durum, dünyanın her yerinde aynı. Çünkü yönetim dönüp dolaşıp insan ilişkilerine dayanıyor. Aile içerisindeki anlaşmazlıklar da yönetimi baltalayıp şirketin hayatına son veriyor. Yapılan araştırmalara göre aile şirketlerinin yüzde 80’i birinci kuşakta, yüzde 17’si ikinci kuşakta, geri kalanı ise üçüncü kuşakta yok olup gidiyor. İşte bu riske kafa yorup emin adımlarla geleceğe yürümek isteyen Türk şirketleri, yönetimlerinde bazı radikal değişimler gerçekleştiriyor. Bu şirketlerden biri de küçük elektrikli ev aletleri sektöründe yarım asrı deviren Arzum.
Konyalı Kazım, Kemal ve İbrahim Kolbaşı isimli üç kardeşin arzusu olarak 1966’da kurulan firma, faaliyetine ilk olarak 1950’li yıllarda Güney İthalat olarak başlıyor. Kolbaşı kardeşler elektronik eşya ticaretiyle başladıkları yolculuğa, 1966’da Arzum markasını yaratarak devam ediyor. Ardından ikinci jenerasyonun işe başlamasıyla Arzum, hem iç pazar, hem de globalde önemli bir oyuncu haline geliyor. Arzum’un ikinci kuşağı ve şirketin aynı zamanda yönetim kurulu başkanı olan Murat Kolbaşı, 2008’de bir fon şirketiyle yaptıkları ortaklıkla birlikte Arzum’un aynı zamanda kurumsal bir şirket olduğunu söylüyor. Yönetimde de radikal değişimler yaptıklarını açıklayan Kolbaşı, “Biz kurucularımızın eşlerini, yani annelerimizi hissedarlık yapısından çıkardık. Her aileden yalnızca bir çocuk yönetim kurulunda. İcrada aileden kimse yok. Üçüncü jenerasyonun da şirkette çalışmasına izin vermiyoruz. Dolayısıyla şirketimizde oluşabilecek aile kavgasına kökten çözüm bulduk” diyor. Arzum’u ancak bu tedbirlerle yaşatıp büyüteceklerini belirten Murat Kolbaşı ile yönetimi ve ekibini konuştuk…
Öncelikle şirketin kuruluşundan bahseder misiniz?
Arzum bir aile şirketi. Üç kardeşin arzusu olarak 1966’da kurulmuş bir marka. Kolbaşı kardeşler Konyalı. 1930’dan sonra Adana’ya göç etmişler. 1960’a kadar Adana’da kalıp, zaman içerisinde İstanbul’a yerleşmişler. Güney İthalat şirketi bünyesinde 1966’da Arzum markası kurulmuş. İşe ilk olarak Bayrampaşa’daki fabrikada ütü üretimiyle başlanmış. Ardından gırgır süpürgeler üretilmiş. Bu ürünleri de Eminönü’nde 108 metrekarelik bir dükkanda satmaya başlamışlar. Hep ‘miş’li geçmiş zaman kullandım çünkü ben de Arzum markası gibi 1966’da doğdum.
Peki, sizin kariyer hikayeniz nasıl başladı?
Nişantaşı’ndaki Işık Lisesi’ne anaokulundan girip lisesinden çıktım. Üniversitede işletme okumak istiyordum. İzmir 9 Eylül Üniversitesi’ni kazandım. İki yıl burada okuduktan sonra yatay geçişle Marmara Üniversitesi’ne girdim. Mezun olduktan sonra dil öğrenmek için Boston’a gittim. Orada bir kafe işletme deneyimim oldu. Tam MBA yapacaktım ki, 1988’de babamın vefat etmesiyle yurda döndüm. Ardından Arzum’da işe başladım. İzmir’de okurken Ege Bölgesi’nin satışını bana vermişti ailem. O zamandan bu işe başlamıştım aslında. Bu alanda büyük tecrübem oldu.
Arzum'da başka hangi alanlarda çalıştınız?
1999’da vefat eden amcam beni satışın yanında finansa da odakladı. Ardından dış ticarete yöneldim. 1992’de ilk defa Hong Kong’a, Çin’e gittim. Ve dolayısıyla şirketin içerisine böylece akmış olduk. Şu anda şirketin yönetim kurulu başkanıyım. 1999’da bir amcam, 2004’te de diğeri vefat etti. Biz şu anda bir aile şirketinin ikinci jenerasyonu olarak operasyonu götürüyoruz. 2008’de şirketin yüzde 49’unu yabancı bir fona sattık. Kolbaşılar olarak yüzde 100 olan hisse yapımızı yüzde 51’e çektik.
Yönetimden bahseder misiniz?
Aile şirketlerine yıllardır büyük önem veriyordum. İsviçre’de 1989’da kurulan ve aile şirketlerindeki yönetim ve sorunlara odaklanan Family Business Network International isimli derneğin faaliyetlerini takip etmeye başladım. Sonra Türkiye’den de bu derneği takip eden birçok aile şirketi olduğunu fark ettim. 2012’de 40 tane aile işletmesiyle bir araya gelerek bu derneğin Türkiye temsilciliğini aldık. Dolayısıyla uzun bir dönem aile şirketlerindeki sıkıntılara ve uzun yaşam fırsatlarına ilişkin yüzlerce örnek görme şansım oldu. Oradaki ailevi problemleri dinledik, bir ders çıkardık. Bu deneyimlerden yararlanarak Arzum’da da bazı önemli kararlar aldık.
Nasıl bir yapı kurdunuz?
Prensibimiz şu: 3 kardeş kurdu bu şirketi. 3 kardeşin payı da eşit. Biz bu 3 kardeşten bir tane çocuğunun olmasına izin veriyoruz yönetim kurulunda. Damatları gelinleri içeriye almadık. Biz eltileri yani babalarımızın eşlerini hissedarlık yapısından çıkardık. Çünkü bir anne özellikle şirkette de hiç çalışmamışsa onun için öncelik daima evladıdır. O yüzden hakları baki kalmak kaydıyla, annelerin hisselerini hayattayken çocuklarına verdirerek onları devreden çıkardık. Dolayısıyla şirkette sadece 2’nci kuşakta hissedar kaldık. Bu aile işletmelerinde bir başka boyut da bir yabancı ortaklık olması. Bu, şirkete muazzam bir disiplin katıyor. Aile kavgasına böylece kökten çözüm bulduk. İşte bu yüzden yönetim kurulumuz 5 kişi. Bunun sadece 3’ü aileden.
Başka kurallarınız var mı?
Önemli bir ayrıcalığımız da şu; yönetim kurulunun altında CEO dahil, icra dediğimiz bölümde hiçbir aile üyesi yoktur. Biz icraya üçüncü kuşaktan da kimseyi almıyoruz. Bu da bir kuralımız. Net kriterlerimiz var. Çünkü bunu uygulayabilenler bugün ayakta kalabiliyor.