Türkiye’de ‘emisyon ticaret sistemi’ kuralım
İhracatımızın yarısı AB ülkelerine gerçekleşiyor. AB’nin yeni büyüme modeli olarak hayata geçireceği “Yeşil Mutabakat”, her sektörde çok önemli bir dönüşümü beraberinde getirecek. Bu dönüşümün Türkiye’ye getireceği tehditler ve fırsatlar neler?
“Yeşil Mutabakat”, 2019 sonunda AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak tanıtıldı. Çevresel bozulma, tarım, biyoçeşitlilik, iklim değişikliği ve dönüşümün finansmanı gibi pek çok konuda hedeflere ve yaklaşımlara yer verildi.
Yer verilen bir diğer konu ise sınırda karbon düzenlemeleriydi. Buna göre AB ithal ettiği ürünlerin içerdiği karbon yoğunluğuna göre bir vergi düzenlemesi tasarlamakta.
AB 2005 yılından beri emisyon ticaret sistemi ile içerde karbon fiyatlaması uyguluyor. Yani karbon AB’de fiyatlanıyor. Eğer AB Ortak Pazarı’na karbon fiyatlamasına maruz kalmamış bir ürün girecekse, AB’deki karbon maliyeti nispetinde bir vergi uygulanacaktır. Sonuçta, karbon fiyatlandırmasına tabi olmayan aktörlerin pazardaki avantajı önlenmiş, başka bir deyişle karbon kaçağı önlenmiş olacaktır.
Önümüzdeki haziran ayında uygulamanın belli başlı noktaları netleştirilecek, uygulamanın kendisi ise 2023’te hayata geçecek. Sürecin nasıl işletileceği ve dolayısıyla maliyetlerin ne olacağı şimdilik kesinleşmemiş olsa da pek çok ülkeye sağlanan maddi imkânların Türkiye’ye de standartlarını yükseltebilmesi için sağlanması gerekiyor.
Ülkemiz açısından konunun önemi çok barizdir, çünkü AB’ye olan ihracatımız 2020 yılında 69 milyar dolar gibi bir rakama ulaştı. Bu rakam, toplam ihracatımızın yüzde 41’ini oluşturuyor.
Sınırda karbon düzenlemesinin ülkemiz için bir risk teşkil ettiği doğrudur. Uygulama çifte karbon vergilendirmesini önleyecek şekilde işletileceği için ülkemizde kurulacak olan emisyon ticaret sistemi ile bu risk bertaraf edilebilecektir. Bu sistemle elde edilecek gelirin yeniden dağıtımı ile yeşil ekonomi kapasitemizi artırabiliriz.