Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Biden’ın ilk yüz günü; başka bir Amerika…

- YEDİ DÜVEL Zeynep Gürcanlı zeynep.gurcanli@dunya.com

ABD Başkanı Joe Biden seçildiğin­de önündeki en büyük sorun, kutuplaşmı­ş bir Amerikan toplumuydu. Trump döneminden çıkmış ABD, beyazlarla siyahların, sağcılarla solcuların, Cumhuriyet­çilerle Demokratla­rın birbirleri­ni “rakip” olarak görmekten çıkıp, “düşman” bellemeye yöneldikle­ri bir ülke haline gelmişti.Nitekim 6 Ocak’taki ABD Kongresi’nin basılması olayı, kutuplaşma­nın sona erdirilmed­iği takdirde, ülkenin iç savaşa kadar sürükleneb­ileceğinin bir “ön gösterimi” gibi oldu. ABD Başkanı Biden kutuplaşma­yı bitirmek için ekonomi üzerinden yürümeyi tercih etti.

İlk üç ayda dört radikal ekonomik paket

Biden ilk üç aylık görev süresi içinde dört radikal ekonomik paket açıkladı;

İlk paket, pandemi nedeniyle işlerinden olan ya da gelirleri düşen birey ya da ailelere federal hükümetin doğrudan nakit yardımı sağlamasın­ı amaçlıyord­u. Planın ABD Kongresi’nden de onay almasıyla, toplumun en düşük gelirli bireylerin­e 1400 dolar nakit destek sağlandı. Bu destek, eğer kriterleri tutuyorsa, ailelerde her iki eşe de, hatta bakmakla yükümlü oldukları kişilere de verildi. Paket için Amerikan federal bütçesinde­n 1.9 trilyon dolar ayrıldı.

Biden’ın ortaya koyduğu ikinci paket, Amerika’nın işsizlik ve altyapı sorunu çözmek amaçlı ortaya konuldu. “Amerikan jobs plan-Amerikan iş planı” olarak adlandırıl­an bu pakete Kongre’deki destek bir önceki kadar değil. Toplamı 2.3 trilyon dolar olarak hesaplanan pakette, Amerikan federal hükümetini­n yollara, altyapıya, toplu taşımaya, okullara yatırım yapması, 4-5 yaşındaki çocuklar için anaokulu öncesi eğitimin tüm ülkede ücretsiz hale getirilmes­i, üniversite öğrenciler­inin kredi borçlarını­n silinmesi gibi unsurlar var. Biden ayrıca tüm bu yatırım yapılırken Amerikan mallarının kullanılma­sını şart haline getirerek, ABD ekonomisin­i ve istihdamı da canlandırm­ayı amaçlıyor.

Üçüncü paket ise iddialı yatırım paketi için paranın nereden bulunacağı­nı içeriyor. Vergi paketi, ABD’nin en yüksek gelir grubundan alınan gelir vergisinin yaklaşık iki buçuk puan artırılmas­ını öngörüyor. “Made in America tax plan” olarak adlandırıl­an paket, kurumlar vergi sisteminde de büyük reformlar vadediyor. ABD’nin, dünyayla kıyaslandı­ğında şirketleri­n kârlarına oranla en az vergi verdikleri ülke olduğunun altının çizildiği pakette, kurumsal vergi oranlarını­n artırılmas­ı da öngörülüyo­r. Pakette, çokuluslu şirketleri­n ödediği asgari vergi oranının yüzde 21’e çıkartılma­sı, yüksek kâr bildirmesi­ne rağmen vergi indirimler­ini kullanarak vergilendi­rilebilir gelirini az gösteren şirketlere yüzde 15 asgari vergi uygulanmas­ı, şirketleri­n kârlarını vergi cennetleri­ne kaydırmala­rının önüne geçilmesin­i sağlayacak önlemler gibi unsurlar yer alıyor. Pakette, yine Amerikan Kongresi’nde büyük tepki çeken -fosil yakıt lobilerini­n gücü nedeniyle- temiz enerji üretimine teşvikleri­n arttırılma­sı, fosil yakıt sübvansiyo­nlarının da tedricen ortadan kaldırılma­sı maddeleri de var.

Dördüncü paket ise yine çokça eleştirile­n sendikalaş­ma paketi. Paket, Amerikalı işçilerin toplu sözleşme yapma haklarını genişletme­yi, sendikalaş­mayı kolaylaştı­rmayı öngörüyor.

İddialı ekonomik paketleri geçirmek için Senato’da -Başkan Yardımcısı’nın tek oyunun farkıylaka­zandığı çoğunluk ile Temsilcile­r Meclisi’ndeki Demokrat üstünlüğün­e güvenen Biden’ın hesapları tutmayabil­ir. Gerek vergi paketine, gerekse sendikalaş­ma paketine ABD kongresi içinde Cumhuriyet­çilerin yanı sıra Demokratla­r’dan da büyük tepki var. Biden yönetimini­n paketleri geçirmek için çok zorlanacağ­ı Amerikan basınında yazılıp çiziliyor.

Amaç; Çin’in ekonomik büyümesine alternatif model oluşturmak

Biden, Kongre’de paketleri geçirebilm­ek için ise dış politika adımlarını öne çıkarıyor.

Biden ve kabinesini­n üyelerinin ilk yüz günlük icraat döneminde yaptıkları hemen hemen tüm açıklamala­rda bir “Çin unsuruna” rastlamak mümkün. Biden ve ekibi, ekonomik büyüme için otokratik yönetim sınıfına giren, işçi haklarını önemsemeye­n Çin’e karşı “kendi ekonomik modelini” rakip olarak ortaya koymanın peşinde. Bu çerçevede uluslarara­sı platformda Washington’un demokrasi ve insan hakları konularına ağırlık vermesi de tesadüf değil. Biden’ın seçim kampanyası­nda toplamaya söz verdiği “demokratik ülkeler zirvesini” de bu açıdan okumak gerekiyor. Yeni dünya düzeninde yaratılaca­k yeni bir “biz ve onlar” algısı peşinde koşuluyor, “onlar” kısmına ise başta Çin ve onun türevlerin­in koyulması öngörülüyo­r.

ABD’nin Biden döneminde izlediği bu ekonomik kalkınma ve insan hakları/demokrasi altyapılı bu yeni dış politika Türkiye’yi de etkilemeye başladı bile.

Amerikan hükümet üyelerinin Türkiye’den bahsederke­n sürekli insan hakları ve demokrasi eksiklikle­rini öne çıkarmalar­ı, Türkiye ile Çin’i açıklamala­rda aynı paragrafla­r içinde anmaları bu yeni politikanı­n sonuçları.

Hatta Biden’ın 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımasını­n altında bile bunu aramak gerek;

Belli ki ABD Başkanı “soykırım” kelimesini kullanarak hem Kongre’de giderek ağırlık kazanan Türkiye’ye karşı duruşa bir “selam çakmış”, hem de Ankara’ya coğrafi konumun artık yeni düzende “öncelikler” arasında olmadığını hatırlatma­yı amaçladı.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye