Din ile dinin insanın anladığı biçimini ayrı tutmalıyız
• Dindarlığın toplumsal bir etkinlik kazanması ve aynı zamanda medyada daha fazla görünür hale gelmesiyle çok farklı, birbiriyle uyumsuz, hatta çatışan ve insan sağduyusuna ters düşen dindarlık anlayışları ortaya çıktı. Din ile dindarlık arasında bir ayrışma mı yaşanıyor?
Milyonlarca müntesibi olan bir dinin bağlılarının hepsinin dini aynı tarzda anlaması ve yaşaması elbette beklenemez. Dinin soyut bir mesajının farklı coğrafyalarda ve kültürlerde farklı yorumlanması kaçınılmazdır. Ancak bir kesime ait dini inanış ve tercih herkesi kuşatan sosyal ve siyasal bir proje olarak topluma dayatıldığında veya “makbul din yorumu” olarak öne çıkarılınca huzursuzluklar oluştu, ayrılıklar derinleşti.
İslam dininde kutsallık Allah’a aittir, Kur’an Allah’ın kelamı ve bütün insanlığa hitabıdır, Onu bize getiren de Hz. Peygamberdir. Dini otorite olan Hz. Peygamberdir. Onun dışındaki herkesin sözü, bu dini anlama yönünde insani ve bireysel bir çabadan ibarettir. Yanlış da olabilir doğru da; üstelik her türlü eleştiriye de açıktır. İşte herkesin bildiği, İslam’ın tevhid akidesinin de gereği olan bu ilke çoğu zaman göz ardı edilip dünyevi çıkar ve beşeri zaaflar sonucu yapay kutsallıklar, Allah adına konuşmalar, din üzerinden dışlamalar ve engizisyonlar başladı. Bir kesim dinin ve tarihin açık bilgilerini bırakıp menkıbe, bidat ve hurafe eksenli bir din söylemiyle toplumda yer edinmeye çalıştı. Din konusunda subjektif mülahazalar ve özensiz üsluplar ortamı alevlendirdi, bir kaos yaşanmaya başlandı.
Sosyal medyanın yaygın kullanımı kapalı kapılar ardındakileri gözler önüne serdi. Bazı dini gruplar kendi bağlılarını artırabilmek ve bu piyasada ben de varım diyebilmek için kurumsal olarak Diyanet’e ve ilahiyat fakültelerine hücum edip din ticaretine ve çığırtkanlığına girişti. Bütün bu hengamede dini değerler aşındı.
Din ile dinin insanlarca anlaşılma ve yaşanma biçimini birbirinden ayrı tutmalıyız. Allah’ın dini tekdir. Tek bir Kur’an’ımız vardır. Hz. Peygamber’in sünneti bellidir. Ama dün de bugün de Müslümanlar bunları anlamada ve yaşamada farklılıklar gösterecektir. Yaşanan Müslümanlık dinin kendisi değil, dinin insanlarca anlaşılma ve yaşanma biçimidir.
İslâm Allah’ın gönderdiği dinin adı, Müslümanlık da bizim bu dini anlama ve uygulama tarzımızdır. Diğer bir anlatımla Müslümanlık, Kur’an ve Sünnet’in getirdiklerinin şu veya bu zaman diliminde veya bölgede Müslümanlar tarafından hayata aktarılma ve yaşanma biçimidir. Bu ayırımı yapmaz da din adına söylenen ve yapılanları İslam olarak görmeye başlarsak, büyük yanlış yapmış oluruz