İyi insan olmadan iyi Müslüman olunamaz
İbadetleri hiç aksatmadan yerine getiren, ancak örneğin ticarette, günlük hayatta “iyi insan” olmanın gereklerini yerine getirmeyen, kul hakkı yiyen bir kişi sırf ibadetleri eksiksiz yerine getirdiği için “iyi bir Müslüman” sayılır mı?
İslam dini bizim iç dünyamızdaki duygu ve düşüncelerden, Yüce Yaratan’la nasıl bağ kuracağımıza, aile hayatımızdan sosyal ilişkilerimize kadar birçok alanda bize sorumluluklar yükler.
Kendi yakınlarımızın aleyhine de olsa adaletten ve doğruluktan şaşmamak, yalan söylememek ve iftira etmemek, emaneti ehline vermek, insanların ve bütün canlıların haklarına saygılı olmaktan tutun akan suyu kullanırken bile israf etmemeye, varlığı ve yokluğu paylaşabilmeye, temizliğe, çalışkanlık ve üretkenliğe kadar birçok alanda bizlere ahlaki ve insani birçok ödev verir.
Bütün bunlar bizim yararımız, dünya hayatımızın insanca yaşanabilmesi içindir.
Ahiret hayatına dair uyarılar da yine dünyada güzel ve doğru işler yapmamızı temin içindir.
Hal böyle olunca, “iyi Müslümanı” dinin bütün bu ödevlerini yerine getirebilme çabasında aramak gerekir. Bunları ne kadar yapabiliyorsak o kadar iyi Müslümanız demektir.
Onun için de iyi insan olmadan iyi Müslüman olunamaz.
Tıpkı ahlaklı bir insan olmadan iyi Müslüman olamayacağımız gibi. Ama günümüzde İslam ve Müslümanlık denince sadece belli ibadetleri yerine getirme ya da belli yasaklardan kaçınma anlaşılmaya başlanmıştır.
Domuz eti yemeyi yasaklayan dinimiz gıybet yapmayı “kardeşinin etini yeme” olarak, iftira etmeyi ya da yalancı şahitliği “hak gasbı” olarak çok daha ağır biçimde yasaklıyor. Müslümanlar ibadetlerde gösterdiği titizlik ve duyarlılığı sosyal ve kamusal ahlakı koruma, ötekinin hakkına saygılı olma, yalandan, dedikodu ve iftiradan kaçınma, hileli işlerden uzak durmada da göstermezse bu dini bütünüyle anlamış sayılmaz.