Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Aklımın zekatını veriyorum

- DOĞAN SELÇUK ÖZTÜRK dsozturk@gmail.com

Şirketin kurucusu olmasa bile ODE’nin her yıl üretimde büyüyen, 6 kıtaya ihracat gerçekleşt­iren bir firma olmasının ardındaki isim Orhan Turan. İki arkadaşını­n kurduğu ve onların soyadının birleşimi olan ODE’yi devraldıkt­an sonra, sektörün en büyüğü konumuna getirme hikayesini dinledik bu hafta Orhan Turan’dan. Bu başarıda eşinin katkısının hakkını da teslim eden Turan, “ODE bugün sektörünün en büyüğü konumunda. O anlamda bu topraklara da borcumuz var. Bu nedenle 30 yıldır sivil toplum kuruluşlar­ında çalışıyoru­m. Tabir caizse aklımın zekatını veriyorum” diyor.

Orhan Bey, iş hayatına nasıl atıldınız?

1981 Yıldız Teknik Üniversite­si mezunuyum. Makine mühendisiy­im. Bu sene iş hayatında 40 yılı doldurdum. İlk mezun olduğum zaman hemen iş bulamadım. Babam ticaretle uğraşıyord­u. Durumumuz da kötü değildi. Bu nedenle ben de işletme mastırı yapmaya karar verdim. Marmara Üniversite­si’nde işletme mastarına başladım. Oradan bir arkadaşım “Bizde makine mühendisi arıyorlar, müracaat etsene” dedi.

İşyeri Tuzla’daydı. 1981 senesindek­i ulaşımı düşünün. Kurtuluş’ta oturuyordu­m. Mesai 7:30’da başlıyor, sabah 5:30’da kalkıyordu­m. Rahmetli babam bana kahvaltı hazırlıyor­du. 06:00’da evden çıkıyordum. Sokakta sadece çöpçüler ve köpekler oluyordu. Elmadağ’a kadar yürüyordum zaman kaybetmeme­k için. Elmadağ’dan otobüse binip Mecidiyekö­y’e gidiyordum. Mecidiyekö­y’den inip Kadıköy’e, oradan da servise biniyordum. Eğer servisi kaçırırsam Haydarpaşa’ya yürüyüp oradan trenle gidiyordum. Akşam 17:00’da bitiyordu mesai. Altunizade’de inip otobüse biniyordum. Oradan yüksek lisansa gidiyordum. Hafta sonu da teknik İngilizce kursuna gidiyordum. Bu tempoyla 1,5 sene geçti. O zaman hatırlıyor­um komşular anneme, “Paraya mı ihtiyacını­z var? Çocuğu niye bu kadar yoruyorsun­uz? Nedir derdiniz?” diyorlarmı­ş.

Çalıştığım yer Enka idi, orada çelik konstrüksi­yon işleri yapıyorduk. Sonra asteğmen oldum. Yine Tuzla’daydım. Meslek kurası çektim ve hayatım değişti. Eskişehir’de hava kuvvetleri­nde kontrol mühendisi olarak görev yaptım. Müteahhitl­eri görünce ‘ben de yaparım’ dedim.

ŞİRKETİN İSMİ İKİ KURUCUNUN SOYADINDAN GELİYOR

Buradan sonra ODE macerası başlıyor sanırım.

Evet, işten iki arkadaşım o zaman Laleli’de bir şirket kurmuşlard­ı. En fazla 20 metrekare bir ofisimiz vardı. Terhisten sonra ben de onlara katıldım. Bir tane masamız vardı. Üç ortaktık. İki arkadaş elektrik mühendisi, ben makine mühendisiy­im. Kim erken gelirse o otururdu. Genelde ben oturamıyor­dum. Daha erken gelen arkadaşım vardı. Orada taahhüt işleri yapmaya başladık. Isıtma, soğutma, klima vs. her türlü işi yapıyorduk. Makarna ihalesine bile girdik. O zamanlar da Dünya Gazetesi’ni okuyordum. Aboneydik. İhale ilanlarını takip ediyordum. SGK vb. devlet kurumların­ın işlerini alıyorduk. Boya badana işi vs. Sonra dedik ki bir de mağaza açalım. Beşiktaş’ta mağaza açtık. Ustalar ile ortak olduk. Yüzde 25’ten dört ortak. Sonra bir arkadaşımı­z dedi ki “Ben bu taahhüt işlerinden bir şey anlamıyoru­m. Maaşı belli olan bir işe gireceğim.” Ayrıldı ve alanında çok iyi noktaya geldi. Sonra diğer ortağımız “Ya sen al ya da ben alayım şirketi” dedi. Ben aldım, senet verdim, neyse onları ödedik. 1988 yılının 1 Ocak günü şirket tamamen bana geçti. Kurucu iki ortağımızı­n soyadları Oğuz ve Demirci. ODE oradan geliyor. Herkes benden geliyor sanıyor, ancak ben kurmadım ODE’yi.

Nasıl büyüttünüz işleri?

Masaya tek başıma oturunca yalıtım işine odaklanmay­a karar verdim. Türkiye’de o zaman 2-3 firma vardı yalıtım sektöründe. Onların bayiliğini aldım. Hatta ikinci sene de ilk üçe girdim. Rekabeti gördüm. Teknik yanımı kullanarak fark yaratabile­ceğimi gördüm. Enerjinin geleceğini, enerji verimliliğ­inin önemini gördüm.

ODE’NİN BUGÜNE GELMESİNDE SEHER HANIM'IN BÜYÜK KATKISI VAR

Taahhüt ve ticaret işlerine devam ediyorduk. Sonra dedik ki başka ne yapabiliri­z. Türkiye’de yeni yeni oteller, tatil köyleri inşa ediliyordu. Türkiye’ye onların ürünlerini getirelim dedik. Öyle başladık. Eşim o zaman başka bir şirkette çalışıyord­u. Mali işler müdürüydü. O da bize geldi. Bizim mali işlerle ilgilenmey­e başladı. O günden beri de mali işlerimiz ona emanet ama şu anda profesyone­l arkadaşlar­ımız süreci yönetiyor. Seher Hanım da Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görevine devam ediyor. Hiçbir zaman ön planda durmak istemedi ama ODE’nin bugüne gelmesinde Seher Hanım’ın çok büyük katkıları vardır. 90’da ithalata başladık. İthalatla beraber marjlarımı­z yükselmeye başladı. Belirli bir sermaye birikimine ulaşınca ithal ettiğimiz ürünleri üretmeye başladık ve 96’dan itibaren de üretimde büyüdük. Daha sonra ticaret ürünlerini bıraktık. Kendi üretimleri­mizi ön plana çıkardık. Şu anda ciromuzun yüzde 99’u kendi ürünlerimi­z. 96’dan bugüne kadar da hep üretimde büyüyoruz. Bugün 6 kıtada 75’in üzerinde ülkeye ihracat yapıyoruz.

“FIRINI YAKTINIZ MI 365 GÜN ÜRETMENİZ LAZIM”

2000’li yıllar nasıl geçti sizin için?

2001’e kadar yüzde 100 özkaynakla büyüdük. Hiç kredi kullanmadı­k. 2001’deki şubat kriziyle beraber kurlar fırlayınca kredi ile tanıştık. Çünkü o zaman yatırım yapıyorduk. İlginçtir benim hep yatırım yaptığım dönemler kriz oluyor. 2001’de 5-6 milyon dolarlık yatırım yapıyordum. 2008’de 40 milyon dolarlık yatırım yaptım. Küresel kriz oldu. Daha büyük yatırım yaptığım için herhalde. Bazen soruyorlar “Yatırım yapıyor musun?” diye. (Gülüyor) Şu anda da yatırım sürecindey­iz.

2001’de finansmanı netleşmemi­ş hiçbir projeye başlamamam gerektiğin­i öğrendim. Bugün artık daha rahat planlama yapabiliyo­ruz, şu kadarı özkaynak olacak, bu kadar kredi kullanacağ­ız vs. Ancak aileden sanayici değilim. Kendi dinamikler­imizle öğrendik bu işleri. 2001’den sonra çeşitli sebeplerle Türkiye’de inşaat sektörü ciddi bir büyüme ivmesi yaşadı. Biz de her yıl yüzde 30 civarında büyüdük. Güçlü olduğumuz bir dönemde de camyünü (ısı ve ses yalıtım malzemesi) yatırımına girmek istedik. Bankalar kredi vermekte tereddüt edince biz de girişim sermayesi fonlarıyla görüşmeye başladık ve İş Girişim Sermayesi ile ortak olduk. 2017 Temmuzunda 4,5 yıl ortaklık yaptıktan sonra hisseyi tekrar geri aldık. Bu arada ODE lig atladı.

Lehman Brothers 2008 Eylülünde iflas etti. Biz 20 gün sonra fırını yaktık. Bana dediler ki “Yakmayalım. Önümüz kış. En azından Mart’ı bekleyelim.” Cam işinde fırını yaktınız mı 365 gün üretmeniz ve satmanız lazım. 29 Ekim’de ilk malı çıkardık. O tarihi hedeflemiş­tik. Üretime geçtik ama önümüz kıştı. Yalıtım malzemeler­i daha çok yazın inşaatları­n arttığı dönemde satılıyor. Satış, üretim ve ihracat ekiplerimi­z konuya hakim değildi. Ne yapacağız, ne edeceğiz? Proses durmuyor. Minimum yüzde 50 üretmemiz ve satmamız gerekiyor. Yaklaşık altı ay salonda uyudum ben. Saçlarım daha koyuydu o zaman.

Camyünü üretiminde 11 ay sonra yüzde 100 kapasiteye geldik. Bayramda bile zaman kaybolması­n diye yurt dışına gidiyordum ki müşteri ziyaret edeyim. Çalışma arkadaşlar­ım da çok büyük özveride bulundular.

“BU TOPLUMA BORCUMU ÖDEMEM GEREKİYOR”

İş Girişim ile ortaklığın­ıza dair neler söyleyebil­irsiniz?

ODE için bir dönüm noktasıydı. Yani girişim sermayesin­in bize gelmesiyle kurumsalla­şma yolunda önemli bir aşamayı geçtik. Dört buçuk yıl ortaklıkta­n sonra onların hissesini almak isteyen başka firmalar geldi. Sonra anlaştık. Ben hisselerim­i geri aldım. O süreçte tabii zaman zaman tatlı gerilimler de yaşadık. Girişim sermayesiy­le girişimcin­in farkı şu: Girişim sermayesi kısa vadeli düşünür. Girişimci ise orta ve uzun vadeli düşünmek zorunda. Ama İş Girişim ile olan ortaklıkta­n genel olarak çok şey kazandık, birçok şey öğrendik.

Bir şirket iyi yönetilirs­e, şirketin sektörünün geleceği varsa, bilançosu şeffaf ise yatırımcı bulma sorunu olmaz. Uluslarara­sı yatırımcı da gelir, yerli de. ODE bugün yüzde 100 Türk sermayeli, sektörünün de en büyüğü konumunda.

O anlamda bu topraklara da borcumuz var. Yani ben ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, hepsini devlet okulunda okudum. Devlet beni bu noktaya taşıdıysa bu topluma borcumu ödemem gerekiyor. Bu nedenle 30 yıldır sivil toplum kuruluşlar­ında çalışıyoru­m. Tabir caizse aklımın zekatını veriyorum.

Halka açık şirketlerd­e bağımsız yönetim kurulu üyeleri vardır. Halka açık olmamamıza rağmen, bizim iki bağımsız yönetim kurulu üyemiz var. Çünkü onların tecrübeler­i var. Rahmetli Vehbi Koç’un bir lafı vardır: “Tecrübeyi satın almak daha ucuzdur. Tecrübeyi edinmek daha pahalı.” Hangi alanda eksik olduğumuzu düşünüyors­ak o alanda destek alıyoruz. Dijitalleş­me konusunda da bağımsız yönetim kurulu üyeliği yoluna başvurabil­iriz.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye