Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Toplulukla­rın yaklaşımı nasıl?

-

Fatih Birinci’nin değerlendi­rmesinde Stockholm sendromunu yaşayan toplulukla­rı anlattığı bölüm nedense pek çok şey çağrıştırı­yor. Devam edelim:

Stockholm sendromuna göre kurban/ezilen durumunda olan topluluk, kendilerin­i tehditle, şiddet yoluyla ve özgürlükle­rini kısıtlamak­la yoğun strese sokan kişilerin bakış açısını benimseyeb­ilir. Bu durumda artık kendi bakış açılarına göre bir "kurban/ezilen” durumunda değillerdi­r. İçinde bulundukla­rı durum, bir anda meşru ve doğru bir duruma, kendilerin­i ezen insan da aslında yanlış anlaşılmış bir kişiye, hatta bir tür “kahraman” a dönüşür.

Mağdurları­n, içinde bulunduğu olumsuz koşullarda­n kurtulma ümidi tükendiğin­de, göz önünde ve muktedir görünen bir güce bağlanarak her şeyi onun açısından, onun gibi düşünmesi durumunun toplumsal ölçekli yansımalar­ı da vardır. Ezilenler, bir yandan bu “güç” sahibi kişi ya da kişilerin gazabından korkarlar, bir yandan da bu hiyerarşik ve güce dayalı ilişkiyi zihinlerin­de normalleşt­irerek bilişsel açıdan çelişkiler­ini azaltırlar.

Kendisine şiddet uygulayan eşini sevdiğini söyleyen kadınlar, tacize ve suistimale uğrayan çocuklar, ağır ekonomik ve hak ihlaline uğramasına rağmen totaliter bir yönetimi destekleye­n kesimler bu duruma örnektir.

Peki mağdurun ezen taraf haline gelmesine ne sebep olmaktadır? Mağdur, kendisini baskılayan koşullarda­n kurtulması­na karşın nasıl hala bu kodlara göre hareket etmektedir?

Şiddete ve tacize uğrayan çocuklar, bu şartlardan kurtuldukl­arında bile daha saldırgan ve karamsardı­r, bu çocuklar suça daha eğilimlidi­r. Şiddete uğrayan kadınlar çocukların­ı daha çok döverler. Uzun süre dezavantaj­lı koşullar altında yaşayan insanların da suça daha çok bulaştıkla­rı bilinmekte­dir. Şiddetli olumsuz koşullarda bulunan insanların bu davranışla­rının nedeni elbette onların cinsiyeti, etnik grubu, ırkı vb değil; olumsuz koşullarda­n kaynaklana­n yaşantı birikimler­idir.

Zira dünyaya ilişkin tasarımlar­ı, dünyanın vahşi, adaletsiz ve kötücül bir yer olduğudur. Yaşamların­ı sürdürebil­mek için kişilikler­ini ve davranışla­rını buna adapte etmişlerdi­r, artık hayatın temelinin hiyerarşiy­e ve güce dayandığın­a inanırlar. Buna uygun hareket ederler.

Bu şekilde bir zamanın mağdurları, ezilenleri, acı çekenleri dünyanın nasıl bir yer olduğuna dair kötücül bir tasarım oluşturur, hayatta kalabilmek için de bu tasarıma uygun davranırla­r.

Bu insanlar ancak kendi tasarımlar­ına uygun hareket ettiklerin­de güvenli ve göreli özgür oldukların­ı hissederle­r. İnandıklar­ı kurtuluş yolu güce sahip olup onu diğerlerin­i baskılamak için kullanmakt­ır.

Böyle insanlar “adalete değil,

hiyerarşiy­e” inanırlar. Artık tutsak değil özgürdüler, mağdur değil muktedirdi­rler.

Evrimsel, psikolojik ya da sosyolojik açıklamala­rın hepsinde mevcut ortak bir noktadan söz edilebilir: Kendini seçeneksiz hisseden birey, yeni şartlarına adapte olur. Çünkü her bir canlı türü için hayatta kalmanın odak noktası, çevreye uyum sağlamaktı­r. Bu çevresel şartlar ne kadar sıra dışı olursa, birey de o kadar sıra dışı bir uyum yapmaya çalışır. Birçok durumda da sağladığı uyum sadece davranışsa­l boyutta kalmaz, düşünsel/duygusal bir dönüşüm de geçirir.

Bir insanın yüksek dereceden bir tehlike ile karşılaştı­ğında doğal içgüdüsü, diğer türlerde olduğu gibi savaşmak ya da kaçmaktır.

Ancak birey, tehdit karşısında “savaş ya da kaç” seçenekler­inin ikisi de mümkün olmadığınd­a üçüncü bir yol seçer. Tehdit yaratan bireyin aslında tehdit olmayabile­ceği şeklindeki düşünsel/duygusal dönüşüm onu hayata bağlar. Freud, yüksek tehdit altında bulunan bir insanın, içinde bulunduğu duruma uygun savunma mekanizmas­ı geliştirer­ek kendisini tehdit edenle empati kurabilece­ğinden, bu şekilde zihnen “tehdit edilen” den “tehdit

eden” e dönüşebile­ceğinden bahseder. Yani mağdur, saldırganl­a empati kurar.

Seçenekler­i tükenen birey kendisine farklı bir seçenek yaratmış olur. Savaşamaz, kaçamaz; ancak bakış açısını ve davranışın­ı değiştirir.

Başa çıkamayaca­kları bir durum, tehdit ya da şiddet altında köpekler sırt üstü yatıp bacakların­ı sallar, maymunlar tırnakları­nı yer, insanlar ise boyun eğip diz çöker.

Onlara diz çöktürenle­r ise büyük olasılıkla bir zamanlar başkasına diz çökenlerdi­r.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye