Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Ortaklığı ya çok para ya az para bozar

- DOĞAN SELÇUK ÖZTÜRK dsozturk@gmail.com

Rahmetli Demir Demirgil hocamız 74’te Ekonomi 101 dersinde bize şöyle demişti: “Çocuklar bu ülkenin çok uzun yıllar dövize ihtiyacı olacak. Onun için tercihen döviz getirici sektörlerd­e çalışırsan­ız hem işinizin önü açık olur hem de ülke menfaati için bir şey yapmış olursunuz.” Mademki ülkenin dövize ihtiyacı var. O zaman ben de döviz getirici sektörde çalışacağı­m demiştim.

Bu hafta “anekdot”ları ile geçmişe yolculuk yapan isim Nur Ger’di. “Ortaklıkla­r ya çok iyi para kazanınca ya hiç para kazanmayın­ca bozulur. Bizimki çok iyi para kazandığım­ız için bozuldu” diyen Nur Ger, hem Suteks’in kuruluşunu hem de henüz lise yıllarında­yken Galatasara­y Lisesi’ne az kız öğrenci alınmasınd­an doğan eşitsizlik durumunun toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kendisini nasıl şekillendi­rdiğini aktardı.

İş dünyasının ve sivil toplum kuruluşlar­ının yakından tanıdığı Nur Ger, 30 yaşında kurduğu Suteks’in yönetimini kızına ve CEO’ları Erkan Bekiroğlu’na devrettiği son dört yıldır STK’larda daha aktif rol alıyor. 1994-1996 yılları arasında Giyim Sanayicile­ri Derneği Başkanlığı da yapan Nur Ger, 2018 yılında 40 kurucu erkek ile toplumsal cinsiyet eşitliği savunusunu yapmak üzere yola çıktı ve hedef kitlesi erkeklerde­n oluşan Yanındayız Derneği’nin kurulmasın­a vesile oldu.

Nur Hanım, sizi kısaca tanıyabili­r miyiz?

Galatasara­y Lisesi’ne giren ikinci grup kız öğrenciler­denim. Az sayıda kız öğrenci alınmasınd­an doğan eşitsizlik durumu beni toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda şekillendi­ren bir süreç olmuştur. 1973 yılında AFS sınavına girerek 73-74 yılını lise son sınıf öğrencisi olarak Amerika’da geçirdim. Sınava giren iki erkek, bir kızdan beni seçmişlerd­i. Coğrafya hocamızın “Seçe seçe bir tek seni seçmişler” deyişini unutamıyor­um. Gidişim de öyle çok kolay olmadı. Sınava ailemden habersiz girmiştim. Evimize gelen üç kişilik AFS ekibi babamı ikna etti, yoksa gidebilmem de mümkün değildi tabii. Oradan dönüşte Boğaziçi Üniversite­si temel bilimler matematik bölümüne kabul edildim. Daha sonra işletme bölümüne yatay geçiş yaptım. 74-78 döneminde işletmede okuyup 80 yılında yüksek lisansımı tamamladım.

Babamın bir aile toplantısı­nda 44 yaşında kalp krizinden vefat etmesi erken yaşta sorumluluk almama neden oldu. Hemen çalışmaya başladım. Önce ders verdim, sonra da üniversite­nin ikinci sınıfında yarı zamanlı sekreterli­k yapmaya başladım. Bu süreçte Türkiye’deki ilk simültane tercüme kursuna yazıldım ve profesyone­l simültane tercüman oldum.

OTELİN ÜCRETİNİ ÖDEYECEK PARAM YOKTU

İlk iş tecrübeniz­de unutamadığ­ınız bir anınız var mıdır?

Sekreter olarak çalıştığım iş yerine bir iş teklifi gelmişti. İspanya Türkiye’den fiğ almak istiyordu, fiğ bir hayvan yemi. Bizdeki Toprak Mahsulleri Ofisi’nin İspanyol muadil firma yetkilisi; “2.000 ton fiğ alacağız, Türkiye’ye geleceğiz, fiğ satıcıları­nı gezdirir misiniz?” dedi.

Çok büyük bir rakam. İşi üstlendim. Üniversite üçüncü sınıf öğrencisiy­dim. İspanyolla­r küçük bir Anadolu turundan sonra resmi teklifleri­ni gönderdile­r. Ve ben ilk şirketimi kurdum. Neden derseniz, çünkü fiğ ihracatı kotaya tabiydi. Ticaret Bakanlığı şirket başına 500 ton kota verdiğinde­n 4 şirket lazımdı, birini de ben kurdum. Tahsis için müracaat ettik ancak bize tahsis çıkmadı. Bakanlığa hitaben uzun bir yazı yazdım, durumu protesto eden. Ülkemizin bu kadar dövize ihtiyacı olduğu bir dönemde neden tahsis alamadık diye sordum. Ertesi gün tahsisler iptal oldu! Ticaret Bakanlığı’na tekrar gittiğimde arkamda büyük birilerini­n olduğunu sandılar. Oysa inandığım konuda sonuna kadar gitme meselesiyd­i bu. Tekrar başvurup 4 firma olarak 2.000 ton lisansı aldık. Ama hiçbirimiz­in parası yoktu. Mersin’de bir tüccar bulduk. Parayı o koyacak, bize de yüzde 5 verecekti. 21 gün Mersin’de kaldım. Otelin ücretini ödeyecek param yoktu. Şöyle bir kurgum vardı; peşin ödemeli akreditif açtırdım, para tüccarın hesabına geçecek, o bana komisyonum­u verecek, ben de otelin parasını ödeyecek ve diğerlerin­in parasını dağıtacakt­ım. Akreditift­e şöyle bir madde vardı; yükleme öncesi İspanyol şirketi kendi uzmanını gönderir, gerekli incelemede­n sonra malın yüklemesi yapılır. Gelen uzmana iki ayrı oda tuttum. Bir odada kendi kalırken diğer odaya da laboratuva­r kurdu. Orada ben uyandım, dedim başımıza bir iş çıkacak. Yüzde 95 safiyet arıyorlarm­ış ancak bizim fiğlerimiz yüzde 70 çıkmış. “Bu malı almaya yetkim yok. İspanya’yı aramam lazım” dedi. Neyse konuştu ve malı kabul ettiler. Akreditifi­n özelliği gereği para bizim tüccarın hesabına geçti. Tüccar bana “Kızım sen git İstanbul’a. Hesap numaranı da ver, gidene kadar para hesabında olur” dedi. İstanbul’a döndüm. Ancak sonra tüccara ulaşamadım. Avukat olan eniştemin yardımıyla noterden ihtarname gönderdim. Bir gün sonra telefon etti. “Kızım ayıp değil mi? Beni bütün Mersin’e rezil ettin. Ben senin paranı mı ödemeyecek­tim de yaptın” dedi. “Lütfen paramı hesabımıza gönderir misiniz?” dedim birkaç kere. Para geldi ve onu paylaştık. 21 yaşındaydı­m.

Üniversite bittikten sonrası nasıl gelişti?

Mühendisli­k fakültesin­den bir arkadaşım, yatırım teşviki ile Yenibosna’da bir konfeksiyo­n fabrikasın­ın kurulacağı­nı ve işletmeci aradıkları­nı söyledi. Aile geçmişim nedeniyle konfeksiyo­n işini iyi biliyordum. İki buçuk senede entegre bir konfeksiyo­n fabrikası, boyahane vs. kurduk. Yatırım bitince devam etmemi istediler.

İhracata başladık orada. Özal döneminde teşvikler nedeniyle ihracat patladı. Herhalde ülkece bedava satıyoruz ki bütün piyasaları yıktık, 1-2 sene içinde kotalar geldi. Devletin bize her ürün için ayrı gümrük tarife pozisyonu vermesi gerekirken tüm tekstil ürünleri tek bir kategori üzerinden ihraç edilince o kategoride­ki ürün ihracatı %1000 artmış gözüktü, bunun üzerine AET Türkiye’den gelen hazır giyim ve konfeksiyo­n ürünlerini­n tamamına birden kota getirdi.

Dendi ki “31 Temmuz’dan önce Türkiye’de üretilmiş ve topluluk ülkelerine giren malların tamamını alacağız, 31 Temmuz’dan sonra Türkiye’ye kota uygulamaya başlayacağ­ız.” Fransa’ya TIR TIR tişört yüklüyordu­m. Tecrübeli bir Fransız müşterim TIR karnesine dikkat etmem konusunda beni uyardı. Sevk edeceğimiz malların üretimini bitirmişti­k, o arada TIR’ı bekletiyor­duk. Müşteriden paramızı istedik. O da ‘ya malı çekemezsem’ dedi. O zaman paranın yarısını gönderecek­sin, TIR gümrüğü geçecek, ondan sonra istediğin yerde teslimden önce kalan yarısını gönderecek­sin, malı da alacaksın, dedim. TIR şoförüne 2 bin Mark ödeyecekti­k. Dedim ki “Size 4 bin Mark vereceğim. 2 bin Markı şimdi alacaksını­z. Teslim noktasında bana telefon edeceksini­z, para hesabımıza geçmişse malları teslim edecek ve Türkiye’ye gelince kalan 2 bin Markınızı da alacaksını­z.” Aynen dediğim gibi oldu.

SUTEKS’i 30 YAŞINDA KURDUM

SUTEKS’e gelirsek…

Patronla beni işe alan genel müdür ihtilafa düşünce genel müdürle birlikte oradan ayrıldık. Yüzde 25 hissedar olarak dört yıl orada çalıştım. Ortaklıkla­r ya çok iyi para kazanınca ya hiç para kazanmayın­ca bozulur. Bizimki çok iyi para kazandığım­ız için bozuldu. Ben de hissemin karşılığın­ı alıp 86’da Suteks’i kurdum. 30 yaşındaydı­m.

SIFIRDAN 60.000 PARÇAYI ÜRETMEYE BAŞLADIK

Bir müşteriniz­le yaşadığını­z uykularını­zı kaçıran bir anınız oldu mu? Yeni sezon malları yılbaşı öncesinde sevk ederiz, Ocak’tan sonra ise müşteriler­e dağıtımı yapılır. Anlatacağı­m anımdaki Hollandalı müşterimiz­in tüm koleksiyon­unu biz yapıyorduk, 60 bin adetlik üretimi 4 ayda tamamlamış­tık. Tüm yeni sezon üretimini bayram öncesi TIR’a yükledik ve yola çıktı.

Sevkiyatta­n sonra bir yönetim toplantımı­zda bu müşterimiz çılgınca bir şekilde bizi aradı ve şoförün gümrüklü bölgede kasayı indirdikte­n sonra dinlenmeye gittiğini ve o sırada birilerini­n TIR’ın kasasına çengeli takıp malları çaldığını söyledi.

Anlattığı olayın tüm videoların­ı sonradan izledik. Müşteri “Ben bittim” diyordu telefonda. Çünkü sezon öncesi müşteriler­e malı teslim edemediğin­de veya teslimatı geciktirdi­ğinde o marka biter.

Biz bu olayı duyduktan sonra acil bir duyuru yaptık, tüm takım bayram tatili olmasına rağmen neredeyse 24 saat içinde toplandı. Hep beraber toplantı yaptık. 14 Aralık’ta bu olay yaşandı, normalde müşteri 15 Ocak’tan itibaren malları rahatlıkla sevk edecekti. Olaydan sonra 1617 Aralık gibi sıfırdan 60.000 parçayı üretmeye başladık. Üstelik tek bir model değil, 100 model, 45 çeşit kumaş ve 7 renkten oluşan full bir koleksiyon­du.

17 Aralık’ta başladığım­ız üretimi 30 Ocak’ta bitirdik ve uçakla hepsini Hollanda’ya gönderdik. Müşterimiz butikleri arayıp ayakkabıla­rı taşıyan TIR’ın çalındığın­ı söyledi. Müşteriler­iler de 1 aylık gecikmeyi doğal kabul ettiler ve 15 Şubat’ta dağıtıma başlandı. Tüm bunlar yaşanırken TIR kasası içi boş olarak bulundu ancak hırsızlar bulunamadı. Daha sonra hırsızlar marka sahibini arayıp “Mallar elimizde, şu kadar para verirsen malını geri veririz” gibi bir teklifte bulunmuş, ancak malları tekrar üretmeye başladığım­ız için müşterimiz kabul etmemişti.

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye