Şahsiyetli bir kimlik: MÜSLÜMANLIK
Yaratılış itibari ile zayıf ve muhtaç bir varlık olarak dünya sahnesine çıkan insan, hayatın akışı içerisinde gelişir, olgunlaşır ve yeryüzünün halifesi olmaya aday mükemmel bir varlığa dönüşür. Bu ise güçlü bir karakter eğitimi ve sağlam bir irade gerektirir. Yeryüzü yaşamı her zaman iyi yüzünü göstermez. İnsan bollukla birlikte yokluğu da yaşar. Yazın sıcağından sonra kışın soğuğunda da kavrulur. Bu ise onu hem varoluş hem de psikolojik açıdan güçlendirir. Gelip geçici yaşamdan sonra ebedi yaşamı hak edebilmek için böylesine bir karakter eğitimine tabi tutulmak ve bu diyardan geçerken mümin kimliğiyle gidebilmek bir zorunluluktur. “Müslüman bir kişinin
ahlakı ve kişiliği nasıl olmalı?” sorusuna harika bir örneğimiz var: 1984 Yaz Olimpiyatları Judo finalinde Japon bir sporcu ile Mısırlı Müslüman sporcu Muhammed Ali karşı karşıya gelir. Japon sporcu önceki maçlarında aldığı darbeler sonucu sağ ayağından sakatlanmıştır. Antrenörünün ve seyircilerin rakibine karşı “sağ ayağına oyna!” tezahüratlarına aldırış etmeyen Mısırlı Muhammed Ali, maçı isteyerek kaybeder ve gümüş madalya ile yetinir. Maç sonrası rakibinin zayıf noktasına karşı neden oynamadığı sorulur. Mısırlı sporcu inanılmaz bir yanıt verir: “Benim dinim insana, yaralıya, yaralının yaralı yerinden vurmaya yasak koymuştur. Eğer ben yaralı yerine
vursaydım, sakat da kalabilirdi. Madalya için bunu ona yapamazdım.” der. Bu olayın ardından fair play “temiz oyun” ödülü kazanır ve binlerce Japon'un Müslüman olmasına vesile olur. Yaptığı tek şey, Müslümana yakışan şekilde güzel ahlâklı davranmaktır. Umarım bizler de Müslümanca yaşamayı başarabiliriz ve Ramazan ayının manevi iklimi, hayat koşuşturmasında nefeslendiğimiz ve Müslümanlığımızı samimiyetle tefekkür ettiğimiz bir mola olur. Müslüman bir kişinin kimliği, dünya hayatının geçici lezzetlerine dalıp ahireti unutan bir birey yerine, dünya hayatının değerini bilip sorumluluk üstlenebilen şahsiyetli bir kimliği işaret eder.