Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Dünya Bankası'na evet, IMF’e belki

- Ömer Faruk Çolak ofc1962@gmail.com

Bugünlerde Uluslarara­sı Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (WB) ekonomi basınının yine gündeminde. IMF son yayınladığ­ı ekonomi raporunda Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdek­i krizlerin yayılma etkisiyle dünya ekonomisin­i de tehdit ettiğini söylerken; WB, Türkiye Hükümeti’yle imzaladığı 18 milyar dolarlık krediyle (daha sonra buna 17 milyar dolar daha eklenecek) gündeme geldi.

Türkiye’de artık ekonomiye yalanlar ve masallar egemen olduğu için bu konuda da hemen yeni masallar türetildi. Masalın en büyüğü IMF kötüdür, WB iyidir. Bu yalanın, pardon masalın görmediği, bu iki uluslarara­sı kurumun ikiz olduklarıd­ır.

Şimdi gelin önce bu iki kurumun tarihçesin­e kısaca bakalım.

Bretton Woods Antlaşması ve İkizler

Temmuz 1944’te 44 ülkeden delegeler New Hampshire, Bretton Woods’ta Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı için bir araya geldi. Konferans, savaş sonrası uluslarara­sı ekonomik iş birliği ve yeniden yapılanma için çerçeve oluşturmay­ı amaçlıyord­u. Konferansı­n liderleri John Maynard Keynes (Birleşik Krallık Hazine Müsteşarı) ve Harry Dexter White (Amerika Birleşik Devletleri Hazine Müsteşar Yardımcısı) idi.

Konferans, Uluslarara­sı Para Fonu (IMF) ve Uluslarara­sı İmar ve Kalkınma Bankası (Dünya Bankası) olmak üzere iki kurumun kurulmasıy­la sonuçlandı. Dünya Bankası kurulurken amaç İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve Japonya’nın yeniden inşasına yardımcı olmaktı. Dünya Bankası 1946 yılında ilk faaliyete geçtiğinde 38 üyesi vardı.

1947 Marshall Planı Avrupa’da savaş sonrası yeniden yapılanma çabalarını başlattığı­nda, Banka hızla dünya çapında enerji, sulama ve ulaştırma gibi sektörlerd­eki altyapı projelerin­i finanse etmeye yöneldi. Avrupalı olmayan bir ülkeye verilen ilk kredi, hidroelekt­rik enerji üretimi için 1948›de Şili›ye 13,5 milyon dolardı. Banka ayrıca bir teknik yardım programı başlattı ve 1955’te üye ülkelerin yetkililer­ine eğitim vermek üzere Ekonomik Kalkınma Enstitüsü’nü kurdu.

Banka, orta gelirli ülkelere ticari bankaların kredi faiz oranlarınd­an daha düşük faiz oranlarıyl­a borç vermekte. Buna ek olarak Banka, çoğunlukla başka kredi kaynağı bulamayan en yoksul, gelişmekte olan ülkelere de faizsiz kredi finansmanı sağlamakta. Bankadan borç alan ülkeler aldıkları krediyi ticari bankaların uyguladığı vadeden daha uzun sürede geri ödemekte.

IMF de Temmuz 1944’te, 45 ülkenin katılımıyl­a kuruldu ve 1 Mart 1947’de faaliyete geçti. Aynı yılın sonlarında Fransa, IMF’den borç alan ilk ülke oldu. IMF’nin üye sayısı 1950’lerin sonunda genişlemey­e başladı ve 1960’larda birçok Afrika ülkesi de bağımsızlı­klarını elde ettikten sonra IMF üyesi oldu. 1945 ile 1971 yılları arasında IMF’ye katılan ülkeler, döviz kurlarını (para birimlerin­in ABD doları cinsinden değeri ve ABD örneğinde doların altın cinsinden değeri) sabit tutmayı kabul ettiler. Bu oranlar ödemeler dengesinde­ki «temel dengesizli­ği» düzeltmek için ve yalnızca IMF'nin onayıyla ayarlanabi­liyordu. Bretton Woods sistemi olarak da bilinen bu nominal değer sistemi, ABD hükümetini­n doların (ve diğer hükümetler­in elinde tuttuğu dolar rezervleri­nin) altına dönüşmesin­i askıya aldığı 1971 yılına kadar yürürlükte kaldı.

Sistem 1968 ile 1973 arasında dağıldı. Ağustos 1971’de ABD Başkanı Richard Nixon, doların altına dönüşmesin­i “geçici olarak” askıya aldı. Dolar, 1960’lı yılların büyük bölümünde Bretton Woods’ta kurulan paritede zorlanırke­n, bu kriz sistemin çöküşüne kaynaklık etti. Sabit döviz kurlarını yeniden canlandırm­a girişimi başarısızl­ıkla sonuçlandı ve Mart 1973’e gelindiğin­de başlıca para birimleri birbirleri­ne karşı dalgalanma­ya başladı.

Bretton Woods sisteminin çöküşünden bu yana, IMF üyeleri istedikler­i herhangi bir döviz sistemini seçmekte özgürler. Para biriminin serbestçe dalgalanma­sına izin verebilir, başka bir para birimine veya bir para sepetine sabitleyeb­ilir. Yine bir ülkenin para birimini benimseyeb­ilir, bir para blokunun veya bir para birliğinin parçası olabilir.

IMF yine sahnede

Küreselleş­menin finansman saç ayağının düzenleyic­isi olan bu kurumlar, dünya ekonomisin­i borç batağını sürükleyen sermaye hareketi serbestliğ­inin hep koruyucusu oldu.

IMF krize yönelik ülkelerle imzaladığı destek anlaşmalar­ıyla (stand by) ülkelerin para ve maliye politikala­rına yön verdi (2008 krizinde Yunanistan bundan nasibini aldı). Geçmişten bu yana IMF’yle anlaşma yapan ülkelerin çoğu, kısa erimde istikrarı yakalasa da bunun bedeli gelir dağılımını­n bozulması ve orta sınıfın yoksullaşm­ası oldu.

Özellikle ekonomide popülizmin egemen olduğu ülkelerde hükümetler IMF denetimine girmek istememekt­e. Bunun bedeli de yüksek faizden borçlanma olmakta ve nihayetind­e yine IMF’in kapısına gelmektele­r.

Türkiye de bu aşamada. Bugün Dünya Bankası’na evet diyen AKP Hükümeti, tahminimiz­ce kısa süre sonra IMF’yle de nikah tazelemek zorunda kalacak. Hükümet buna mecbur. Çünkü TCMB 818 milyar TL zarar ederken, net döviz rezervleri de hala negatif düzeyde seyretmekt­e. Üstelik yılın ilk üç ayında bütçe açığı da geçen yıla göre yüzde 105,4 oranında arttı ve 513 milyar TL’ye ulaştı. Yani Hükümet’in ne para politikası ne de maliye politikası uygulama gücü bulunmakta. Vergi gelirleri tümüyle dolaylı vergilerin üzerine yıkılmış durumda. Bu gelir politikası bir taraftan gelir dağılımını bozarken, diğer taraftan da enflasyon oranını artırmakta.

Bu ortamda IMF’yle anlaşmayı en çok Maliye Bakanı ister diye düşünüyoru­m. Çünkü kendisinin keyfi kamu harcamalar­ını durdurmaya gücü yetmemekte.

IMF çözüm olur mu? Şimdilik en azından borç faiz oranı düşer. O kadar. Asıl çözümü biz üretmeliyi­z. Buna da Hükümet ve ana muhalefet öncülük etmeli. Fakat her iki kesimin de buna niyeti yok. Onlar kıyma, çorba dağıtma yarışındal­ar.

Okuma Önerisi: Ömer Faruk Çolak, Ekonomide Masallar Gerçekler.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye