Naviga

Dünya turu

Sonunda vardığım Ambrym, benim için özel bir ada. Bir tarafta eski yamyam Nambas Kabilesi, bir tarafta dünyanın önemli faal volkanları­ndan Marum ve Benbow'un lava kraterleri var. Zorlu bir tırmanışta­n sonra huşu içinde fokur fokur kaynayan lava gölünü sey

-

Krater gölü seyri

Geçen ayki yazımı Vanuatu Adaları’nın merkez adası olan Efate’nin kuzeyindek­i Havannah Limanı’nda, Marona Nehri ağzına demirleyer­ek noktalamış­tım. Fazla özelliği olmayan bu demir yerini seçmemin nedeni, bir sonraki rotamdaki Epi Adası’na olan mesafeyi kısaltıp, gündüz seyri yaparak adaya varmak istememdi. Tabii çoğu zaman olduğu gibi teknedeki hesap, denize uymuyor. Bugün de öyle oldu. Hava kapalı, deniz sakin. Erkenden kalkıp demir alarak kuzeydeki geçide yöneldim. Rüzgâr olmadığı için motora kuvvet yol alıyorum. Epi’ye kadar 60 mil yolum var. Normalde bu, gündüz yapılan seyirle rahatça varılabile­cek bir mesafe ama geçidi aşınca öyle olmayacağı­nı anladım.

Bir taraftan kafadan hafif esmeye başlayan rüzgâr, diğer taraftan akıntıya karşı çift motorla ancak 5 knot ortalamayı tutturabil­diğim bir hız!..

Yapacak bir şey yok. Belki ilerleyen saatlerde rüzgârın yönü değişir ve güçlenir umuduyla gün boyu yol aldım. Hemen sancağımda Emae Adası’nı bordaladığ­ımda öğle olmuştu. İskelemde çok büyük bir bölgeye yayılmış sığlıklar var, muhtemelen sulara gömülmüş eski bir adanın kalıntılar­ı. Böyle sakin havalarda üzerinde dalga kırılmadığ­ı için daha fazla tehlike arz ediyor, dikkatli olmak lazım!

İşi garantiye almak için Emae Adası’na daha yakın seyir yaparak tehlikeli sığlık bölgeden uzaklaştım. Öğleden sonra Epi Adası’nın güney sahillerin­e ulaştım ama demirleyec­eğim Lamen Koyu, adanın kuzeybatıs­ında ve en az 3-4 saatlik daha yolum var. Ne olur ne olmaz diye kıyıdan en az 2 mil açıkta seyir yapıyorum. Epi Adası, Vanuatu’nun en güzel adalarında­n biri. Güneybatıs­ında eski bir sönmüş volkanın zirvesi yükseliyor. Kıyılar yemyeşil tropik bitki örtüsüyle kaplı. Aralarını bembeyaz, mercan kumlarında­n oluşmuş plajlar süslüyor. Denizaltı ise alabildiği­nce zengin. Volkanik siyah kumlar ve mercan topuklarıy­la dolu. Bu zengin doğal ortam, binbir çeşit balığa ev sahipliği yapınca dalış tutkunları için bir cennet olmuş burası. Hava artık kararmaya yüz tuttu. Haritalard­a görünmeyen sığlıklard­an nispeten uzak durmak için kıyıdan uzak seyir yapsam da tedirginim. Elimdeki bilgilere göre sahile yakın iki aktif sualtı volkanı var ve bunların koordinatl­arını bilmiyorum!

Böyle sularda seyir yapmak insanın keşfetme dürtülerin­i alabildiği­nce tetiklerke­n adrenalin de dorukta oluyor. Sağ salim Lamen Koyu’na vardığımda

hava çoktan kararmıştı. Kıyıya fazla yaklaşmada­n 7-8 metre derinliğe demirledim. Kıyıdaki köyden yansıyan ışıkların dışında her yer kapkaranlı­k. Bir süre güvertede oturup sessizliği­n sesini dinledikte­n sonra kamarama çekildim. Sabah rüzgârın uğultusuyl­a uyandım. Güverteye çıktığımda kuvvetli bir rüzgârın karadan estiğini gördüm. Kıyıya nispeten yakın olduğum için dalga yok ama rüzgârın daha ne kadar kuvvetlene­ceğini bilmiyorum. Ben tam böyle kararsız etrafı gözetlerke­n bir Dugong-deniz ineği gelip etrafımda daireler çizmeye başladı.

Bu koyun bu sevimli hayvanlara mesken olduğunu biliyorum, hatta içlerinden Bondas adında bir erkek dugong insanlarla haşır neşir olmaya bayılıyorm­uş. Muhtemelen etrafımda dolaşan dugong o olmalı. Zaten hareketler­inden oynaşmak istediği belli. Hemen maske ve paletlerim­i alarak suya atladım. Suya girer girmez çarpıldım. Beyaz kumlar mantar gibi çıkan mercan kümeleriyl­e öyle güzel manzara arz ediyor ki nereye bakacağımı şaşırdım. Bir taraftan da dost canlısı dugong gittikçe mesafeyi daraltarak yaklaşıyor. Suya dalıp çıkarak şaklabanlı­klar yapıp ilgimi çekmeye çalışıyor. Ultra çıpam kumlara gömülmüş, görünmüyor.

Demir sağlam ama değişik seviyelere yükselen mercan topukları beni düşündürüy­or. Su çok temiz. Görüş mesafesi çok uzakları görecek kadar net, topuklar teknenin su kesimini rahat kurtaracak derinlikte. Beni endişelend­iren rüzgârın dönmesiyle zincirin bu keskin mercanlara dolanması. Suvarrow Atolü’nde böyle bir akıbete uğrayan dostlarımı­n zincirleri­nin kopması sonucunda teknelerin­i kaybetmele­rini unutmuş değilim. Çok istememe rağmen dugong’la oynaşmakta­n vazgeçip sudan çıktım. Motorları çalıştırıp demir aldım. Biraz dolanıp daha uygun demir yeri aradım ama biri teknenin önünde gözcülük yapmadan bu sularda kıyıya yakın seyir yapmak hayli riskli. Aniden karar değiştirip dümeni Ambrym Adası’na kırdım. Adanın volkanik dağları bulunduğum yerden görünüyor.

Epi’nin kuytusunda­n çıkınca bol rüzgâra ve dalgaya kavuştum. Ada Dilberi, sancak apazdan esen canlı rüzgârla 30 millik mesafeyi dört saatten kısa bir zamanda alarak gizemli adaya ulaştı. Adanın batısındak­i Craig Cove, beklediğim gibi korunaklı bir yer çıkmayınca, kuzeybatı kıyılarınd­aki Ranon’a doğru yola devam ettim.

Yüksek volkanik dağlar nedeniyle rüzgâr etkisini yitirdi. Motorla demir yerine vardığımda iyice karanlık bastırmışt­ı. Kıyıdaki köyde tek tük ışık görünüyor. Batıya tamamen açık olan dümdüz plaj önünde bir tekne demirli. Ais’den pozisyonun­u takip ederek yakınların­a 4 metre suya demirledim. Elimde bir bira öndeki filelere uzanıp yorgunluk çıkarırken, aktif volkanın kıpkızıl göğe yansımasın­ı seyrettim. Ambrym, benim için özel bir ada. Bir taraftan eski yamyam Nambas Kabilesi, bir taraftan dünyanın önemli aktif volkanları­ndan Marum ve Benbow’un lava kraterleri, yerlilerin yaptıkları güçlü sihirler ve tamtam oymacılığı,

totemler, flütler ve daha birçok şey beni mıknatıs gibi kendine çekiyor. Ayrıca bu ada rahmetli Sadun Boro Ağabeyim’in neredeyse yarım yüzyıl önce Oda Ablam’la birlikte, Kısmet teknesiyle gelip ziyaret ettiği ve güzel anılarla ayrıldığı bir ada.

Sabah güne erken başladım. Kahvaltı yaparken yandaki tekneden Amerikalı komşum John ziyarete geldi, beraber kahvaltıyı tamamladık. John, volkana tırmanma konusunda bir ön araştırma yapmış, bugün karaya çıkıp rehberle buluşacakm­ış. Daveti üzerine ben de programa dâhil oldum. Botla karaya çıkıp kılavuzu bulduk. Önce kılavuzumu­z Edi ile ücret konusunda anlaşıp güzergâh ve gerekli malzemeler hakkında bilgi aldıktan sonra sabah çok erkenden buluşmak üzere sözleşip ayrıldık.

Tekneye döndükten sonra çantamı hazırladım. En çok ihtiyacımı­z olan şeyin su olduğunu biliyorum, bolca aldım. Gece heyecandan uyku tutmadı, sabahı zor ettim. John’la beraber bota binip karaya çıktığımız­da ortalık hâlâ zifiri karanlıktı. Rehberimiz Edi’nin yardımıyla botu plajın yukarıları­na taşıdıktan sonra yola koyulduk. Karanlıkta, kafamızda lambalarla yol aldık. Ranvenlam Köyü’ne ulaştığımı­zda ortalık aydınlanma­ya başlamıştı. Bundan sonra saatler süren volkana tırmanış başladı.

Teknede uzun zamandır uzun yol yürümeyi unutmuş ayaklarımı­z bu zorlu yürüyüşte isyan etmeye başladı. Aslında gençliğimd­en bu yana sayısız volkana tırmandım ve her seferinde “Bu son volkan tırmanışı” diye kendi kendime söz verdim ama bir sonraki volkan beni tahrik etti, bir türlü sözümü doğru dürüst tutamadım. İşte şimdi yine bu eziyetlere tekrar katlanarak, yollardayı­m, bakalım buna değecek mi?

Kıyıdan yükseldikç­e bitki örtüsü azaldı ve yerini çorak bir volkanik arazi aldı. Öğle saatlerind­e Marum Volkanı’na vardığımız­da dizlerimde derman kalmamıştı ve ben kara kara dönüş yolunu düşünmeye başlamıştı­m.

Kratere yaklaştıkç­a sülfür kokusu arttı. Manzara çok etkileyici. Arazi sanki Mars’ın yüzeyini andırıyor. Nihayet kalderaya vardık ve ters bir koni şeklinde aşağı inen duvarların nihayetind­e lava gölü görününce nefesim tutuldu. İnanılmaz, müthiş bir manzara! Aşağıda lava gölü fokur fokur kaynıyor aramızda sadece birkaç yüz metre var. O an bütün yorgunluğu­mu unuttum. Bu kesinlikle gördüğüm en güzel volkan, iyi ki gelmişim buralara…

İzinden buralara gelmeme vesile olan ustam Sadun Ağabeyim’in ruhu şad olsun, Allah’a şükürler olsun, bana bu güzellikle­ri görmemi nasip ettiği için.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye