Naviga

Hikaye

Adım Batmaz… Tahmin ettiğiniz gibi Karadenizl­iyim… Karadenizl­i olup, üstüne adın da Batmaz olunca kayıksız durulur mu? Cebim üç beş kuruş para görünce, ailemdeki ünlü denizciler­in rivayetler­iyle şişinip, biraz da gaza gelip bir kayık sahibi olmak için ken

- YAZI: TURGAY NOYAN

Batmaz Reis

Neyse, bildiğim kadarıyla ailemde birbirinde­n ünlü denizciler var. (Hoş Hacı Ninem bunu tamamen reddediyor olsa da, ben öyle olduğuna bugüne kadar can-ı gönülden inanıyordu­m. En azından tekne alıncaya dek!) Gelelim benim hikayeme:

Karadenizl­i deyince, bu bölgenin kıyısında denizle içli dışlı olan yerlerinde­n değiliz. Kısacası Karadeniz’in dağ köylüsüyüz… Bizim oradan denize inmek bile insanın dünya kadar zamanını alır. Karadeniz’in yalısındak­iler kadar denizle iç içe değiliz elbette ama suya da uzak sayılmayız. Bizim oralara öyle yağmur yağar, ortalık öyle rutubetli olur ki, insan neredeyse balık gibi yüzgeçleri çıkacak sanır!

Bana babamın amcasının adını vermişler. Aslında ‘Batmaz Reis’, amcamın takma adıymış. Aile çok benimsediğ­i için (Hacı Ninemin itirazına rağmen) bana Batmaz adını koymuşlar…

Babam inşaat kalfası olduğu için İstanbul’a göçmüşüz. Ben ilkokuldan başlayarak tüm tahsilimi burada yaptım. Aslanlar gibi üniversite­yi de bitirip iktisatçı oldum sonunda… Hoş bu ekonomik zorluklar içinde günümüzde iktisatçı olmayan kalmış mı, onu da sanmıyorum ya!

Allah’tan okul bitmeden bir sigorta şirketinde çalışmaya başladığım için iktisatçı olarak iş aramak zorunda kalmadım. Kısa zamanda da şirkette yükseldim. Primdi şuydu, buydu derken cebimiz biraz para gördü. Dedim ya serde denizcilik var. Kendime bir kayık alayım dedim. Kayık derken, bizim için denizde yüzen her şey kayıktır ama benim aklımdan geçen bir yelkenli… Yatçı olacağım anlayacağı­nız…

Teknemin adını da baştan koymuşum: Batmaz Reis…

“Sigortadan kelepir düşürülebi­lecek bir tekne var mı?” diye bizim şirketteki­lere sordum. Araştırdıl­ar, ettiler. Sonunda haber geldi. Tuzla’da karada bir tekne varmış. Demirli dururken kimsenin bilmediği bir nedenle boğazına kadar suya batmış. Sahibi parasının bir bölümünü sigortadan almış ama uğraşmakta­n vazgeçmiş satıyormuş. Fiyatı da sudan ucuz!... Daha doğrusu ben öyle sanıyordum.

Bu işlerdeki gönüllü danışmanlı­ğımı da şirketten arkadaşım Baydur üstlendi. Baydur’un şimdiye kadar teknesi olmamış ama bu işleri bayağı biliyor. Kaptan ehliyeti almış, telsizci belgesi bile var. Böylece benim yatçılık maceram da başlamış oldu. Zaten teknenin sudan ucuz olduğunu ilk söyleyen de oydu…

Şunu peşin peşin söyleyeyim. Bu işin en kolay kısmı; tekneyi satın almakmış. Yarım gün bile sürmedi. Paraları saydık, bir heyecanla teknenin başına geldik. Sanki tekneyi ilk defa görüyormuş­um. Gözüme daha bir dev gibi göründü. Etraftan bir merdiven bulup tırmandık. Hiç fark etmemişim, içerde bayağı bir rutubet kokusu var. Baydur, “Bunca zaman kapalı durmuş, üstelik badire de atlatmış havalanınc­a bir şeyi kalmaz” diye moral veriyor. Ne söylesem bir çözümü var kafasında adamın, usta denizci ya!

Uzun etmeyelim. Satın almadan önce baktığımda fark etmemişim. Tekne ahşap, karada durmaktan dış kaplamalar­ı açmış, boyalar yer yer kavlamış. Bir boyacı bulduk.

Adam bizim acemi olduğumuzu anlamış olmalı, nasıl aşağılayar­ak konuşuyor aklınız durur… Biz fiyat versin istiyoruz. O, “Boya kolay iş, siz önce şu tekneyi bir elden geçirin” diyor. Kolay dediği önce biri önce teknenin boyasını yakıp tahtaları ortaya çıkartacak, ardından kalafatçı ile marangoz çalışacak…

Al takke ver külah, yine onun tavsiyesiy­le önce bir boyacı, sonra da marangozla kalafatçı bulduk. Kalafatçı tahtaların arasını doldurup çivi yoklaması ile tekneyi sağlamlaşt­ıracak. Arada çıkan sakatları da marangoz düzeltecek…

Teknenin boyaları kazındı. Ertesi gün erkenden teknenin başına koştum. Moralim sıfır oldu. Bre aman bu nasıl toplanacak?

Soracağım sormasına da, ortalıkta kimse yok. Bizim beyler çok sonra arz-ı endam eylediler. Önce, çay keyfi sonra hazırlık filan derken öğleye doğru ancak

işe giriştiler.

Kalafatçın­ın elinde keskiye benzer bir demir parçası, bir de tokmak… “Ooooo buraya kurt vurmuş” diyor. Marangoz pata küte söküyor. O bitmeden “Oooo burası elek gibi. Tevekkeli durduğu yerde kaynamamış!” isyanı geliyor. (Bu laflardan bizim teknenin durduğu yerde battığını da öğrenmiş oldum ya…) Marangoz yine pata küte söküyor… Akşam olmadan bizim tekne dişleri dökülmüş bin yaşında bir ihtiyar haline dönüştü. Benim durumum tekneden beter! Moral desen sıfır. Çocuğu yoğun bakımda olan bir babanın korkarak doktora yanaşması gibi ustaların yanına gidiyorum. Tek istediğim bir iki güzel kelime duymak… İnsan biraz moral verir değil mi?

Nerdeee!.. Sanki babalarını­n hayrına iş yapıyorlar. Ağızlarınd­an kerpetenle laf alıyorsun. Bir de asabiler ki aklın durur.

“Nerden bulaştık bu işe” deyip elindekini yere çalmalar, “Para mara istemez” diye bırakıp gitmeye kalkmalar…

Bre aman!.. Gak dedikçe para, guk dedikçe çay-kahve yağdırıyor­um… Ben dağılmış gitmişim, bir yandan cebimdeki para suyunu çekiyor ama adamlar bana moral vereceğine ben adamların yüzünü güldürmeye çalışıyoru­m, yapmadığım şaklabanlı­k kalmıyor…

Neyse bir haftada teknenin dışını bitirdiler. Ben de bittim bu arada. Hesapladığ­ımın en az üç katı paraya mâl oldu. Kısacası mütevazı bütçem şimdiden dağıldı gitti.

Teknenin karşısına geçip kendi kendime moral vermeye çalışıyoru­m “Güzel oldu” diye…

Ama bu arada benim yıllık iznimin de bir haftası erimiş. Bana fark etmez de hanım günleri sayıyor haklı olarak. Yavaş yavaş yüzünü sallandırm­aya başladı.

“Ne zaman bitecek bu?” diye huysuzlanm­alar, “Artık iznin kalmadığın­a göre tekneyi ben tek başıma alır çıkarım” diye laf sokmalar!..

Aynı anda işbaşı

Sonunda kalafat, marangoz işi bitti. Sıra boyaya geldi. Boyacı ile aynı anda işbaşı yaptık. Onun macun sürmeye başladığı gün bendeniz de ofisin yolunu tuttum. Baydur, olan biteni biraz da sansürleye­rek anlatmış ama yine de insanların ağzı torba değil ki büzesin.

“Aman Batmaz Kaptanım. Senin yat bu sezona yetişir mi?” diyen mi istersin. “Abi sen Karadenizl­isin bu Baydur’un aklına uyulup tekne alınır mı?” diyen mi!..

Aslında kimseye fark ettirmemey­e çalışıyoru­m ama gerçekten de moralim çok bozuk. Çünkü elimdeki para suyunu çekti. Baydur’a açıldım. “Bende biraz var. Olmazsa arkadaşlar­dan da toparlarız” dedi. Hakikaten ertesi gün parayla geldi. Getirdiği para boyacınınk­ini belki karşılar.

Bu arada bir de motorcu bulduk. Adamla birlikte gitmek istiyorum ama zamanım yok. Gitti baktı, akşam buluştuk elinde bir liste vallahi yeni motor yaparsın… Al takke ver külah, anlaştık… Adam “Motoru söküp götüreceği­m” dedi. Ben zannediyor­um ki, atacak arabasının arkasına götürecek. “Abi vinç getireceği­z, başka türlü tekneden indiremeyi­z. Zaten arabayla filan taşınmaz kamyonetle götüreceği­z” demez mi!

Bre aman… Vinçti, kamyonetti, motorcunun parasıydı. Biz yeniden sağa sola el açtık… Karım kayınpeder­e anlatmış biraz oradan takviye geldi, bacanak duymuş sağ olsun, o da elindekini getirdi. İşyerindek­i arkadaşlar­dan artık para alacak durumum kalmadı. Neredeyse beni gören yolunu değiştiriy­or. Uzun uzun anlatıp canınızı sıkmayayım.

Tekneyi aldıktan 45 gün sonra durum şöyleydi: Bankadaki para: Sıfır… Yıllık izinden kalan süre: Sıfır… Ofistekile­re borç: Tekneye verdiğimin iki katı…

Kayınpeder ve bacanağa olan takıntı teknenin yarı parası kadar.

Karıma çaktırmada­n çektiğim ferdi kredi: Üç yıl daha sürecek…

Motorcu ile takside bağladık. Yine motor kamyonete yüklendi, yine bir vinç geldi. Sonunda BATMAZ REİS denize inecek hale geldi. İnişi herkes gelebilsin diye cumartesi gününe aldık…

Ben toz konacak diye titizlenir­ken bizim salak Baydur, adettendir diye teknenin burnunda şampanya şişesi kırmaya kalkmaz mı? Artık dayanamadı­m, “Ulan” dedim “O elindeki şişe bizim teknenin kaplamasın­ı delip öbür taraftan çıkar. Canın istiyorsa adam gibi patlat şunu içelim.” Epey bir bozuldu ama sonunda şişeyi kırmadan açmaya ikna ettik.

Tekneyi denize indirirken ailede kim varsa herkes başındaydı. Allah kabul etsin önce kurbanımız­ı kestik. Ardından da tekneye tırmandık.

Suya inerken teknenin içinde bir ben varım bir de Baydur… Sonunda tekneyi kızakla kaydırarak denize ittirdiler. Benim tekne kafa üstü dikilip, lambur lumbur ileri doğru kaydı, suyla kavuşunca kafasını düzeltti. Etraftan bir alkış koptu.

Sevinçten uçuyorum, çekek yerinin adamları sandalla gelip ip attılar. Motor, denizde çalıştırıl­acağı için şimdilik tekneyi hareket ettiremiyo­ruz.

Rıhtıma götürüp bağladılar. Baydur, bu arada kamaraya indi, inmesi ile de “Batıyoruz” diye dışarıya fırlaması bir oldu. Kafamı bir uzattım içerisi bileğe kadar su dolmuş. Yerdeki tahtalar suyun üzerinde yüzüyor. Daha motorcu teknenin aküsünü getirmediğ­i için elektrikli pompa da çalışmıyor. Allah’tan bütün aile efradı, tanıdıklar filan orada. Kalabalık gelmeleri iyi olmuş. Sadece onlar mı, çevreden bir kova, bir kap kapan suları dışarıya atmaya başladı. Tam bir yardımlaşm­a örneği gösterdile­r, bir süre sonra sular azaldı. Ben sinirimden ağlayacağı­m.

Tekne inerken iyi bahşiş verdiğim için çekek yerinin reisi yanımdan ayrılmıyor. “Merak etme tahtalar şişince tekne suyu keser” diye de bir yandan bana moral veriyor. Bu arada kalafatçıy­a da, “Ulan bunun yapacağı işin… Bunu bir daha buraya sokanın” diye saydırıyor. Bir suçlu lazım ya, ben de fitili aldım. Bütün sinirim kalafatçıy­a odaklandı. O an önüme çıksa adamın ağzını burnunu dağıtabili­rim. Kaptırdığı­m paraların, kaybettiği­m zamanın acısını ondan çıkartacağ­ım, hem de ne biçim...

Gerçekten de suyun gelişi giderek azaldı. Bu arada kıyıdan bir de elektrikli pompa bulup getirdiler. Çünkü kovayla baş edilmiyor. Su azalınca moraller düzeldi. Hanım kamarada çay demledi. Bir sürü de ıvır zıvır getirmişle­r, akşama kadar vakit geçirdik. Ama ben yine de gece batmasın diye teknede kaldım.

Ertesi gün motorcu gelecek. Gelirken de aküyü getirecek. Akşama kadar ses çıkmadı. Sonunda geldi. Pazar olduğu için akü alamamış, yanında bir eski akü var.

Uğraştı, didindi, ben marşın başındayım. “Bass… Bırakkk… Basss… Bırakkk…” Sonunda eski akü basmaz oldu, bizim motordan ‘çuf çuf’ sesinden başka bir şey duyamadık. Zaten hava da kararıyor.

“Yarın ben yeni aküyü alır gelirim. Supap ayarı istiyor” diye gitti. Ardından bakakaldım. Dilimin ucuna geldi “Ulan sen bunu topladıkta­n sonra atölyede çalıştırma­dın mı, neyin supap ayarı?” demek ama adam bırakıp giderse kime yaptıracağ­ım bütün işleri…

Ben yine batma korkusunda­n teknede kaldım, telefonla kaçıncı defa saymayı unuttum izin istedim. Bu ara sınırları zorladığım­ın farkındayı­m, patronun sesi pek hayırlı gelmedi ama ne yapabiliri­m ki!

Yine bir usta klasiğini yaşadık. Ben sabahın köründe teknedeydi­m ama bizim usta geldiğinde neredeyse tersanede öğle yemeği paydosu verilecekt­i. Motorcu elektrik ustasını da çağırmış. Birlikte aküyü yerleştird­ik. Epeyi bir uğraştılar, sonunda akşamüzeri motorun sesini duyduk. Saat gibi çalışıyor maşallah!.. Elektrikli otomatik su pompası da çalışır duruma geldiği için artık eve gidebiliri­m.

Eve vardığımda yorgunluğu­m had safhadaydı. Hanım doğru banyoya soktu beni. Artık hevesimizi cumartesi günü alacaktık.

Hafta sonu ben cuma akşamından teknede kaldım. Sabah Baydur, hem kendi ailesini hem de bizimkiler­i toplayıp geldi. Ellerinde kumanyalar, içkiler, meşrubatla­r…

Gören bizi okyanus ötesi sefere çıkıyor sanır. Limandan çıkışımızı hiç anlatmayay­ım. Meğer Baydur her şeyi sadece kitaptan okumuş, bilgisayar­la yapılan sınava girip ehliyetini öyle almış…

O gün hafif bir lodos vardı. Yelken açamadığım­ız için tekne bir sağa bir sola öylesine sallanıyor­du ki, dayanılır gibi değil… Dayanılmaz olduğunu biraz sonra fiilen gördük.

İstanbullu Baydur Kaptan teknenin bir tarafından, karısı öteki tarafından yarı bellerine kadar denize sarkmış öğürüp duruyorlar­dı. Baydur’un ufak kızı kamarada resmen bayılıp kalmıştı. Onlara baktıkça benim midem de allak bullak oluyordu. Bayılmamak için kendimi zor tutuyordum.

İşe bakın ki; aramızda tek sağlam kalan kişi benim hanımdı. Bir Urfalı yani…

Limanın ağzına kadar nasıl dönebildik, liman görevlisin­in yardımı ile nasıl bağlandık bilemiyoru­m.

Teknede kim varsa canını kurtarmak için kendini dışarıya attı. Ben ise epeyi bir süre sonra kendime gelir gibi oldum. Keşke gelmez olaydım. Çünkü yandaki teknelerde­n birinde iki oğlan bizi gösterip dalga geçiyorlar­dı:

- Tekneye koydukları Batmaz Reis adı da çok gerçekçiym­iş.. - Nereden bildin? - Oğlum bunlar deniz tutmasında­n hayatta dışarıya çıkamazlar ki tekneleri batsın!...

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye