Denizi yaşayanlar
Üç Türk, bir Carlos, bir de Atlantik
Yeterli denizcilik tecrübesi olmadan yola çıktıklarını düşünen Hasan Şirin’in hazırlık sürecinde okumadığı kitap, Türkler’den danışmadığı uzun yol denizcisi kalmamış nerdeyse. Zehra-hasan Şirin, Fatma Gül Yıldırım ve Carlos’tan oluşan Kandiba’cılar eksiklerini tavsiyelerle, özenli hazırlıkla tamamlayarak, seyrin her anından keyif almaya çalışmış. Atlantic Odyssey Rally’de hem kendilerini kanıtlamanın hem de yeni dostlar edinmenin keyfiyle seyahatlerine devam eden Türk ekibin kaptanı Hasan Şirin’le Atlantik maceralarını konuştuk.
Ekibinizdekileri tanıtır mısınız?
Atlantik geçişini üç kişilik ekibimizle tamamladık. Tenerif’ten başlayıp, Le Marin Marina’da biten Atlantik geçişi öncesi tüm etaplarda bu ekip vardı. Antalyalı ekibimiz ben, eşim Zehra ve onun yeğeni Fatma Gül’den oluşuyordu. Tabii ki özellikle Atlantik geçişinde müthiş performans gösterip, moral ve neşe kaynağımız olan dokuz yaşındaki köpeğimiz Carlos’u saymazsak olmaz.
Ben, 1978’de ODTÜ Kimya Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra hep tarım sektöründe çalıştım ve çok yoğun bir iş yaşamım oldu. Zehra ile aynı köyde doğmamız ve akrabalık ilişkileri nedeniyle tanışıklığımız çok eskiye dayansa da yollarımız mezuniyet sonrası Antalya’ya döndüğümde kesişti ve 1982 yılında evlendik. 1984 yılında da tek çocuğumuz Erdem aramıza katıldı ve bugüne kadar iş dışında yaşama dair iyi- kötü her şeyi paylaşarak geldik. Yola çıkarken ben 61’imi yeni tamamlamıştım.
25 yaşındaki Fatma Gül ise daha kariyerinin başında olmasına rağmen, halasının teklifine ve içindeki maceracı ruha karşı koyamayarak, 2015’in mayıs ayında işinden ayrıldı ve temmuzda ekibe katıldı.
Zehra ve ben denizcilik ve tekne ile altı yıl önce tanıştık ama hafta sonları dışında pek yelkene zamanımız olmadı. Fatma Gül ise yelkenle daha çok yeni tanıştı denebilir. Sonuçta 10 Ağustos’ta Turgutreis’ten ayakkabıları pontonda bırakıp çıktığımızda hiçbirimizin yeterli denizcilik ve yelken tecrübesi yoktu.
Denize ilginiz nasıl başladı?
Zehra ve benim altı yıl önce yelkenli ile tanışmamız belki biraz bilinçli ama daha çok tesadüflerle doludur. Takım oyununa olan inancım nedeniyle 1981 yılında kurduğumuz iş ortaklığını bitirmeye karar verdiğimde, iş yaşamında 30, evlilikte 25 yoğun yılı geride bırakmıştık. Çok yoğun stres altında geçen beş yıllık ayrılma sürecinde Zehra ile muhasebe yapma fırsatımız oldu. Gördük ki iş yaşamı dışında kendimiz için, özellikle birlikte hiçbir şey yapmamışız. Bu arayış içerisinde deniz yaşamı öne çıkmaya başladı ve “Yelken dersine mi gitsek?” derken kendimizi ilk teknemiz Sinara’yı almış bulduk. Aldık da denizcilik bizden çok uzak. Hele ben, ilkokulu köyde bitirdikten ve yatılı okul hayatına başladıktan sonra denizi 11 yaşında, dağlarında doğup büyüdüğüm Kaş’ı ise 18 yaşında görmüşüm.
Sekiz yaşında bakımlı bir Beneteau 39.3 olan Sinara, bizim o tecrübe ile abrayabileceğimiz belki de en büyük boy tekneydi. Güvertesine oturup, üzerimizdeki elektriği ve stresi engin denizlere akıttığımız akşamüstlerinde ne kadar doğru bir seçim yaptığımıza karar kıldık.
Denizciliğimize ve tekneyi almamıza vesile olan dostların yardımıyla Sinara’yı Antalya Marina’ya bağladığımızda, birbirimize sormuştuk. “Acaba yalnız başımıza marinadan çıkıp Sıçan Adası’na gidip gelebilir miyiz?” derken üç ay sonra kah dostlarımızla seyir yaparak kah yalnız başımıza yol alarak Fethiye Ece Marina’ya varmış bulduk kendimizi. Kışın Antalya, yazın Fethiye’den Göcek koyları, Marmaris, Söğüt Koyu derken üç yazımız Sinara ile geçti.
Ancak daha ikinci yılın sonunda denizin tuzunu ve zokayı yutmuştuk. Hep ürktüğümüz, bir o kadar da keyif aldığımız denizin çağrısı geceleri rüyalarımıza girmeye başlamıştı: “Daha uzaklara, daha uzaklara. Uzaklar daha keyifli. Yapabilirsiniz, yapabilirsiniz.”
O an kendimizi yeni bir tekne arayışının eşiğinde bulduk. Benim yoğunluğum nedeniyle araştırma işi Zehra’nın başına kalmıştı. 45-50 feet, denizci, kolay bir tekne bakıyorduk. Duyduğumuz, duymadığımız pek çok farklı markayla başlayan listeyi Zehra önce beşe indirdi, ardından ilk fuar ziyareti, dostlarımızla La Rochelle’e gidişimiz derken, hedeflediğimizden daha büyük boyutta
olsa da Amel 55 Kandiba’yı sipariş ettik.
Seyahatinizin çıkış noktası neresiydi?
Türkiye’den çıkışımızı, 10 Ağustos’ta, Turgutreis D-marin’den yaptık. Oğlumuz Erdem ve D-marin ekibi bizi daha önce Anouk ve North teknelerinin de yolcu edildiği pontondan uğurladılar. Karışık duygular içinde Kos’a doğru yelken açtığımızda dahi, Atlantik’i geçme niyeti dışında kesin bir planımız yoktu.
Atlantic Odyssey’e katılmaya nasıl karar verdiniz?
Atlantik’i geçme fikrini başında kendi kendimize bile yüksek sesle ifade etmesek de kafamızda olduğu için, araştırmaya başladık. Zehra yerli gezginlerin tüm kitaplarını, ben de dünya turu rotaları ve duraklar konusunda üstat sayılan Jimmy Cornell’in kitaplarını edinip okumaya başladım. Bir organizasyonla geçme fikri kulağa hoş gelse de kasım ayının en ideal zaman olmadığını biliyorduk. Acaba daha geç bir tarihte yalnız geçmek daha mı doğru olurdu? Bu dönem tanıştığımız ve Amel 54’ü Amanin ile tek başına dünya turu yapan dostumuz Dr. Halidun Karagöz’le konuşmalarımızın da etkisiyle biz Atlantik’i aralıkta geçmeye karar verdik. Dostumuz Halidun Karagöz’ün verdiği çok değerli ve öz bilgiler, bu seyahatin hazırlık aşamasında bizim için çok önemli oldu. 2014 Kasım ayında hem Atlantik geçişine hazırlanan dört Türk teknesinin ekibi ile tanışmak hem de havayı yerinde koklamak için Las Palmas’a gittik. Bu teknelerden Teta ve Soulmate o yaz Türkiye’ye döndüler. North ve Balıkçıl tekneleri ise seyirlerine devam ediyor. Dönüşte kararımız, kasım ayında geçmemek, gerekirse yalnız gitmek yönündeydi. Derken Cornell Sailing’in Atlantic Odyssey etkinliğini kasım ve ocak başı düzenlediğini fark ettik ve ocak geçişine kaydımızı yaptırdık.
Bu organizasyona katılan başka Türk teknesi olmuş mu?
Bu bizim de merak ettiğimiz bir soruydu. Organizatörler daha önce bir Türk teknesinin katılımını hatırladıklarını söylediler ancak kayıtlarını bulamadılar. Neticede onlar da ofisten uzakta ve organizasyonla meşguldü. Bu sorunun tam yanıtını alamadık.
Atlantik geçişi için nasıl bir hazırlık yaptınız?
Atlantik geçişi öncesi Türk denizcilerin deneyimlerinden tabii ki çokça yararlandık.
Bu camianın içinde çok yeni olduğumuz için çoğuyla tanışmamız zaman aldı ama özellikle yazdıkları kitapları ben birer kez, Zehra en az iki-üç kez okuyarak satır aralarından dersler çıkarmaya çalıştık. İlk olarak Özkan Gülkaynak ile tanıştık ancak kafamızda daha bir plan yoktu. Atlantik geçişi netleşmeye başladıktan sonra Amel 54 ile tek başına dünya turu yapan Halidun Karagöz’le buluşmalarımız başladı. Hem seyahat hem donanım anlamında çok yararlı bilgiler, tavsiyeler aldık. Aynı tekneleri kullanıyor olmamız bakımından bize çok fayda sağladı, bizi cesaretlendirdi. Las Palmas’ta tanıştığımız denizci dostlarımızdan da yararlandık. Özellikle Soulmate teknesinden Gülin Bozkurt’a hazırlık işini çok daha ciddiye almamız konusundaki tavsiyesi için çok teşekkür ederiz. Yola çıkmadan önce, Üstad Sadun Boro’nun kabrini ziyarete ve vedaya gittiğimizde Balıkçıl teknesinden Elif ve Mustafa ile Karacasöğüt’te buluşup hazırlıklarımızı anlattık, tavsiyelerini aldık. Çıkmadan birkaç gün önce de daha önceden telefonla irtibat kurduğumuz
Ekrem İnözü ve Cemile Hanım’la İstanbul’da buluştuk. Bize ev sahipliği yaptılar ve deneyimlerini paylaştılar. Hepsine teşekkür borçluyuz.
Hazırlıklarımız sadece Atlantik geçişi değil, açık deniz seyri içindi. 2014 yazında hazırlık için tekneyi Göcek’e getirmiştik ancak zamanla anladık ki hazırlık tekneye birkaç donanım eklemekten ibaret değil ve işten zaman buldukça gitmekle olmuyor. Dolayısıyla 2014 Aralık sonunda tekneye taşındık ve hazırlıkları bitirmeye çalıştık. Her şeyden önce teknemizi yeterince tanımadığımızın farkındaydık. Fazla donanım ve elektronik, seyirde hayatı kolaylaştırırken aynı zamanda daha çok potansiyel sorun demekti. İş ve ev yaşamında eline tornavida almayan ben teknenin elektrik, mekanik ve güverte donanımını biraz öğrenmek ve ufak sorunları gidermek için tüm bakımlarda teknede olmaya çalıştım. Yedek parça listeleri yapılması, temini, alet-avadanlık oluşturma, uydu telefonu gibi donanımlar, güvenlik donanımlarının temini, gennaker siparişi yine bu hazırlıklarda zaman alan işlerdi.
Kendimizi denize hazırlarken temel dalış eğitimi ve ilk yardım kursları için Antalya’ya gidip geldik. İlaç ve tıbbi malzeme listelerimizin oluşturulmasında ve pratik ilk yardım eğitimlerinde dostumuz Dr. Mustafa Kesaplı’dan çok ciddi destek ve yardım aldık. Hafta sonunu ayırıp teknede bize küçük çaplı eğitimler bile verdi. Üstelik yol boyunca başımız sıkıştığında hep telefonun ucundaydı. Vize sorunlarımızı İspanya Başkonsolosluğu’ndan aldığımız oturum vizesi ile atlattık. Bir ayı aşan evrak tamamlama süresindeki uğraşlara ve İstanbul gidiş-gelişlerine değdi. Kanarya Adaları’nda sorunsuz kaldığımız gibi halen işimizi kolaylaştırıyor. Köpeğimiz Carlos için gerekli işlemlere dört ay öncesinden başladık ve eksiksiz yola çıktık.
Diğer hazırlıklar neredeyse çıkışa kadar yol boyu sürdü. Öyle ki, Tenerif’ten çıkıştan bir gün önce batarya konusuna çözüm bulup monte edebildik. Yine çıkmadan bir gün önce Zehra ile birlikte sintine pompasını tamir ediyorduk.
Geçişi kaç günde tamamladınız?
Atlantik geçişimiz, tüm olumsuz koşullara rağmen 19 günü biraz aşan sürede tamamlandı. İyi koşullarda bu vasat bir süre ancak bizim ve filonun çoğunluğunun, güvenli bir rota seçerek 2.800 yerine 3.000 deniz mili net yol geldiğimizi (tramolaları, zigzagları ve kötü havadan kaçmak için yaptığımız doğu-batı kaçışları saymazsak) hesaba katınca beklediğimizden iyi bir performans gösterdik. Sonuçta Atlantic Odyssey yarış özelliği ve önceliği olmayan bir ralli. Derece yapanlara kesinlikle kupa verilmiyor, derece açıklanmıyor ama varış sırası internet sayfasında yayınlanıyor. Bizim için asıl olan kendimizle yarışmak ve becerilerimizi ölçmekti. Sonuçta finiş çizgisine beklenmedik şekilde gece yarısı ikinci olarak vardık. Aldığımız dereceden çok daha önemlisi, deneyimsiz bir Türk ekibi olarak diğer deneyimli ekiplerin takdir ve sempatisini kazanmaktı.
Atlantik geçişi beklediğiniz gibi mi geçti?
Okuduklarımız, öğrendiğimiz ve dinlediklerimize göre Atlantik aralık, ocak aylarında daha rahat bir geçiş sağlar. İngiliz denizcilerin tabiriyle, “Kanaryalar’dan çıktıktan sonra tereyağı eriyene kadar güneye inin ve rotanızı batıya çevirin, ticaret rüzgârları sizi karşı kıyıya atar.” Bir yandan kitap okur, bir yandan güneşlenir ve Atlantik’in keyfini çıkararak karşıya geçersiniz. Biz o kitapları okumaya ancak Martinik’te başladık. Cornell Sailing, internet sayfasında Atlantic Odyssey tanıtımında ocak ayı geçişini yaşanan tecrübeden sonra bugün bile öyle betimliyor. “Ya klasik kasım geçişini dene veya Ticaret Rüzgârları’nı bekle ve ocakta geç.” Bu tabirler geçen sene çok daha vurgulayıcıydı. Biz ve birçok tekne, bunu göz önüne alarak ocak geçişini tercih ettik.
Sonuçta biz de, diğer katılımcılar da, organizatör de ve hatta 40 yıllık istatistikler de yanıldı ve biz Atlantik’i farklı bir havada ve denizde geçtik. Çıkış tarihi olan 9 Ocak ve takip eden dört günde ne Tenerif ne de aşağısında 10 knot’ı bulan bir rüzgâr görünmüyordu. Yetmezmiş gibi klasik rota üzerinde ciddi bir alçak basınç merkezi oluşmuştu. Kuzeydoğuya hareket etmesi beklense de güney rotasında bile tüm katılımcılara tedirginlik veriyordu. Sonuçta katılımcılara en güneydeki rotayı takip edip Cape Verde’nin 200 mil açığından batıya dönmeleri ve bolca yedek mazot almaları önerildi ki çoğu tekne bunu yaptı. Nitekim klasik yol üstündeki alçak basıncın yarattığı fırtına giderek büyüdü ve biz karşıya ulaştığımızda adı Alex Kasırgası olmuştu.
Tüm tekneler çıkışta motorla beraber yelkenleri açıp resim verse de bir gün
boyunca 4-5 knot rüzgârda sadece motorla ve sonraki iki gün motor yelken veya sadece gennaker’le yol alıp keyifli bir alışma dönemi geçirdik. Bu arada farkına varmadan grubun en önüne geçmişiz. Derken üçüncü gün Cape Verde’nin kuzeyinde oluşan yeni bir alçak basınç merkezi hepimizi tedirgin etti. Biz ve bazı tekneler olabildiğince doğuya kayarak Cape Verde’nin doğusundan güneye inmeye karar verdik. Ancak değişken hava ilk bizi karşıladı ve yakındaki tekneleri uyardık. Ardından rüzgâr 42 knot’lara çıktığında biz fırtına floğunu açmış ve bir an önce kötü havadan kurtulmak için batıya yönelmiştik. Yaklaşık 20 saatin sonunda tekrar güneye yöneldiğimizde yelkeni kaldıracak rüzgâr kalmamıştı ve tıngır tıngır motor seyriyle güneyde rüzgârı yakalamaya yöneldik. Bu süreçte bazı tekneler 45 knot rüzgâra yakalandığı gibi geride kalan teknelerden 30 knot’ı görmeyenler de oldu. Sonuçta Ege’de seyir yapan denizciler için bunlar çok basit şeyler ancak ocak ayında Atlantik’te, durmaksızın 20 gün veya fazlası sürecek yolculukta beklenmedik bir hava o nedenle anlattım.
Rüzgârı arayarak güneye inerken Cape Verde’ye 10 mil yaklaşmışız. Ardından gelen iki günlük keyifli yelken seyri ve yolculuktan sonra uzun periyodlu klasik Atlantik dalgaları yerine, arkadan gelen iri dalgalar ile aynı anda hem kuzeyden hem güneyden düzensiz aralıklarla gelen, zaman zaman tekneyi rotasından 60˚80˚ derece döndüren dalgalar arasında geçişimizi tamamladık. Gennaker seyrine sekizinci günden sonra, en hafif rüzgârda bile veda ettik, ayı bacağı seyrini sadece iki gündüz yapabildik, dalgalardan dolayı cenova bumbasını ancak 13. gün indirmeye cesaret edebildik, onu da bir daha olması gereken iskele tarafına alamadan, salt cenova seyri ile zigzag çizerek Martinik’e geldik.
Arada sıkça yaşadığımız şiddetli sağanakları saymaya gerek yok. Onlar Atlantik’in klasikleri. 8 knot hissedilen rüzgârın 25-30 knot’lara çıkması, ancak hazırlıksız olunca sizi şaşırtır. Bulut kümelerini iyi izleyip akşam olmadan gennaker’ı indirince ve kararsız, bulutlu havalarda bizim gibi bir-iki camadanla geceye başlayıp, nöbetlerde çok dikkatli olunca hiçbir sorun yaşamıyorsunuz.
Bu kadar uzun anlatmamın sebebi iklim değişikliği sebebiyle artık hiçbir şeyin garantisi olmadığını vurgulamak.
Seyrin sizin için en unutulmaz anlarını anlatır mısınız?
Ekibin en heyecanlandığı an birisi 12-13 metre boyutunda iki orkanın bizi iki saate yakın takip etmesiydi. Önce balinaya benzetemeyip acaba köpek balığı mı dedik. Ancak teknenin altına gelince özellikle birisinin köpek balığı için çok büyük olduğunu fark ettiğimiz bu iri memeliler ile kovalamaca yol boyunca videoya alabildiğimiz ender anlardandı. Malum yolda elinize makinayı alınca ortada ne dalga kalır ne de zıplayan yunuslar.
Seyir dışında canımızı sıkan bir şey vardı ki ondan bahsetmeden geçemem. Cape Verde hizasından batıya döndükten sonra okyanusun üstü hep yosun ve ölü deniz otları ile doluydu. Bu kadarına, defalarca Atlantik geçişi yaşamış denizciler bile ilk defa rastlamış. Buna da can sıkıntısından öte okyanuslar ve dünyamız için kaygılanmak diyelim.
Bu organizasyona katılmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
Yalnız başına geçme tercihiniz yoksa bu organizasyonu Atlantik geçişi için kesinlikle öneririz. Ticari kaygıları ön planda olmayan, buna karşın işini profesyonelce yapan ve ciddiye alan bir ekip. Katılımcı tekne sayısı da sınırlandığı için kendinizi aile içinde hissetmemeniz imkansız.
Ocakta geçecek denizcilerin de mümkünse kasımda ilk çıkıştan 10 gün önce Lanzarote’de olup eğitim ve etkinliklere katılmasını, katılımcılarla tanışmasını, adaları gezip Lanzarote’den sonra Noel’e kadar Las Palmas’ta kalıp tüm teknik işlerini ve sebze meyve dışında hazırlıklarını bitirmesini öneririz. Tabii Arc’nin çıkışına kadar Las Palmas’ta yer bulmak mümkün değil ancak rahatlıkla dışarıda demirde kalınabilir ya da Arc’nin çıkış günü gelinebilir. Lanzarote’de Atlantic Odyssey katılımcılarının ek indirimi var. Las Palmas ise ucuz bir marina. Biz 55 feet için günlük, indirimsiz 16 euro ödedik. Kasımda geçmek isteyenler içinse bizim önerimiz biraz daha erken gelip Kanarya Adaları Rallisi’ne katıldıktan sonra Cape Verde duraklı Adalar Rallisi ile Atlantik’i geçmeleri.
Bundan sonraki planınız nedir?
Günübirlik kısa seyirlerle başlayan yolculuğumuzun sonunda Atlantik geçişiyle ilk hedefimize ulaşmış olduk. Kasırga mevsimine kadar Doğu Karayip Adaları arasında seyir yaptıktan sonra hazirandan kasıma kadar Kandiba’yı Grenada veya Curacao adalarından birisinde bırakıp ülkemize döneceğiz.
Sonrasında kesin olmamakla birlikte seneye Panama Kanalı’nı geçerek Pasifik’te olmayı arzuluyoruz.