Mavi anılar dükkanı
Denizde çalıştığı yılları geride bırakıp çürümeye terk edilmiş eskilere yeniden hayat veren Boğaç Ali Ündüz, onların hikayelerini çok seviyor. Bu hikayelerin kahramanlarının kimi aslına sadık şekilde sergileniyor kimi Ündüz'ün yorumuyla farklı görüntü kaz
Bahçeköy'de ağaçların çevrelediği yoldan su kemerine doğru ilerlerken gözünüze deniz eskileriyle dolu bir dükkan çarparsa ‘Su Mimarlık' ofisine gelmişsiniz demektir. Baba mesleği mimarlığı yine baba tutkusu denizle birleştirerek özel bir koleksiyon hazırlayan Boğaç Ali Ündüz'le her parçasına gözü gibi baktığı deniz eskilerini konuştuk.
Özel bir iş
Mimar Boğaç Ali Ündüz, babasının tekne merakı sayesinde deniz dünyasıyla tanışmış. Bebek'te alargada duran 9 metrelik bir ahşap yelkenli bir süre sonra yetmeyince aldıkları 1978 Sarıyer yapımı, karpuz kıç 13,90 metre boyunda ahşap yelkenli teknede ailece vakit geçirirlermiş. Bebek'ten denize giren Ündüz, zamanla su sporlarıyla da ilgilenmeye başlamış: Su topu, yüzme ve en son yelken... Babasının bir arkadaşının teknesiyle 1999 yılında Büyük Yarış'a katılan Boğaç Ali Ündüz, o günden çocuğu dünyaya gelinceye kadar farklı teknelerle parkurdaki mücadelesini sürdürmüş. Royal Flush, Goblin, kısa bir dönem Eshquia ve Atılgan... “Şimdi ben de tekne almak istiyorum, her sene mutlaka eşim ve çocuğumla kaptansız tekne kiralayıp çıkıyoruz. Bu yıl Yunanistan'ın kuzeyine gitmeyi düşünüyoruz. Babam da 16 metre keç arma bir tekne almak istiyor. Bodrum'a gidip araştırmalar yapıyor” sözleriyle Ündüz ailesinin tekne merakını anlatıyor.
Deniz eskilerini biriktirmeye nasıl başladığını sorduğumuzda “Koleksiyonerim, endaze biraz kaçıp deniz eskileri hiçbir yere sığmaz hale gelince bu işi başka bir yöne çevirmeye karar verdim. Mimari projelerde bu aksesuarları belli bölümlerde, köşelerde değerlendiriyorduk zaten. Kavacık'taki teknik ofisimizi kapattım ve buraya geldim. Şimdi bu ofiste hem kendi işimi yapıyorum hem de koleksiyonumu sergiliyorum” şeklinde özetliyor Ündüz ve devam ediyor “Materyallerin ne olduğunu, şeceresini bilmek benim için çok önemli. Bunu öğrenmek her zaman kolay olmuyor. Ben tutkumu satıyorum ve onu insanlara anlatmayı seviyorum. Mesela artık var olmayan bir devletin, Doğu Almanya'nın fenerleri var elimde, böyle hikayeler insanı etkiliyor. Ben eskici değilim, önce keyif almam lazım ki karşımdaki insana da onu aktarabileyim. Çok ticari bakmıyorum çünkü bence bu özel bir iş, deniz gibi.”
Hikayeler
Görünümleri ya da işlevleri kadar deniz eskilerinin hikayeleri de Mimar Ündüz'ü etkiliyor. Örneğin; Atatürk'ün sipariş ettiği gemilerden Ülev'e ait kırmızı makine dairesi telgrafı, Suvat'a ait manika
ya da Savarona’nın tadilatında görev almış mühendislere verilen teşekkür plaketlerinden biri.
“Kendi yaşadığım hikayeler de var. İngiltere’den bir torpil almıştım. Bath termograf diye geçiyor. Hurdalıkta çamurun içinden çıkardım, aldığım adam da ne olduğunu bilmiyordu. Aldım, temizledik, toparladık. Amerikan donanmasının 60’lı yıllarda kullandığı bir torpido geliştirme ürünüymüş. Tamamen askeri amaçla kullanılan bir şey. Denizin tuzluluk, ısı, yoğunluk gibi değerlerini manuel olarak kasede yazıyor ve o değerlere göre üretim yapılıyor...” Boğaç Ali Ündüz’ün bu parçalara olan tutkusunu anlatırken gözlerinde beliren pırıltıdan anlayabiliyorsunuz, ona göre müşterileri de benzer bir duyguyla denize ve denizde geçen anlara bağlı insanlar, Amerika’da bile müşterisi var Su Mimarlık’ın. “Bir seferinde bir kaptan geldi buraya, içeri girer girmez gözleri doldu. ‘Bu pusula çalıştığım geminin pusulası’ dedi. Meğer gemi sökülüp parçalanmış. Burada pusulayı görünce fiyatını bile sormadan aldı” diye anlattığı hikayeye benzer o kadar çok anı ve eski biriktirmiş ki Ündüz, müzelik parçaları bile koleksiyonuna eklemeyi başarmış. Şu an dünyada iki adet olan üründen biri onda diğeri İngiltere’deki deniz müzesinde.
Boğaç Ali Ündüz teknelere de lumboz gibi çeşitli aksesuarlar veriyor elbette. 1960 yapımı ahşap 20 metre bir tekneye satılan makine telgrafının makine dairesine adapte edilerek yıllar sonra çalışmaya başlaması gibi ilginç örnekler de var bunlar arasında.
İngiltere, İspanya, Portekiz, ABD, Almanya gibi ülkelere yaptığı seyahatlerde bulduğu eskileri eşiyle beraber genelde elinde taşıyarak getiren Ündüz, her gittiği yerde araba hurdalığı, gemi söküm yerleri, limanlar, bit pazarlarını dolaşır olmuş. Ürünleri genellikle çürümüş, hurda halde alırken en önemli ölçütü camının sağlam durumda olması diye açıklıyor mimar ve cam dışındaki her şeyi ustalarına toparlattırabildiğini anlatıyor. Ne yazık ki bu işlerden anlayan iki ustadan birinin emekliye ayrılmak üzere olduğunu, diğerinin de -iş kolunun yok olmaya yüz tutmasından dolayıgeçimini sağlamakta zorlandığı için bırakmayı düşündüğünü ifade ediyor. Su Mimarlık’taki deniz eskilerinin hepsi aslı gibi korunmuyor, kimileri de Ündüz’ün tasarımlarıyla farklı bir görünüme ve işleve kavuşuyor. Bunun yanında kişiye özel tasarımlar da yapıyor. Mimar, denizi konu alan bir tablo için ayaklı yük makaraları ve halatlardan yaptığı özel projektörün çok beğenilen bir çalışma olduğunu belirtiyor “Hayatının sonuna gelmiş bir deniz eskisi, ona özel bir tasarımla yaşamaya devam ediyor. Bundan duyduğum keyfi size tarif edemem. Tıpkı mimarlık gibi, bir hayal satıyorsunuz, onu yapıyorsunuz ve bu hayal insanlarla yaşıyor.”
Deniz eskilerine meraklı olanlar için Su Mimarlık’ın Bahçeköy’deki dükkanın dışında Dank Design’da da bir köşesi olduğunu belirtelim. www.sumimarlik.net www.instagram.com/su_mimarlik