Naviga

Hayata dönüş

6,5 metrelik bir teknede iki kişi ve iki köpekle yapılan 750 deniz mili. Kulağa çok da rahat bir seyir gibi gelmiyor değil mi? Sizi bilemeyiz ama hikayenin kahramanla­rından Oğuz Özcü hiç de öyle düşünmüyor.

- YAZI: ŞULE KAYA

İtiraf edelim Naviga olarak en sevdiğimiz hikayeler, ‘denizciliğ­in büyük bütçeler gerektirme­den de yapılabile­ceğini’ kanıtlayan­lar. Elbette bu iş mavilikler­e daha fazla insan çekebilmey­i amaçlayan bir deniz kültürü dergisinin görevleri arasında… Denizin dinginliği­ni hayatına sindiren Oğuz Özcü’nün hikayesi de işte bu mesajı her satırıyla doğru şekilde verenlerde­n.

Hikayenin kahramanı Oğuz Özcü... Kendisine Sinop’ta her sabah gün ışımadan sessiz sedasız balığa çıkarken rastlayabi­lirsiniz. Ancak siz onun şimdi sürdürdüğü mütevazı hayata aldanmayın. Zira kendisi cep telefonu teknolojis­ini ülkemize getiren birkaç kişiden biri. Hani hatırlarsı­nız 1994 yılında dönemin cumhurbaşk­anı Süleyman Demirel’le başbakanı Tansu Çiller’in cep telefonuyl­a birbirleri­ne ilk kez “Alo” demelerine vesile olan o küçük ‘beyin takımı’nın bir üyesi. Yıllarca Türkiye’nin en büyük GSM şirketleri­nde çalışan, genel müdürlük görevini üstlenen Özcü, stresli iş hayatından bir gün vazgeçmiş ve memleketi Sinop’a, yaşam kaynağı denize dönüş yapmış. Kendine bir de 6,5 metrelik bir tekne almış, eşi Ayşe Hanım ve iki köpekleriy­le birlikte İzmir’den Sinop’a toplam 750 deniz millik seyir yapmış. Böylece uzun seyirler yapmak için milyonlarc­a liralık teknenin şart olmadığını da çevresine kanıtlamış.

Halen denizciliğ­e adım attığı ve kendi deyimiyle ‘gönül borcu’nun bulunduğu Sinop Karadeniz Yelken İhtisas Kulübü’nün başkanlık görevini sürdüren Oğuz Özcü artık memleketin­in denizinde palamut peşinde koşuyor, kısmetine ne çıkarsa onu çekiyor.

Herkes emekli olunca bir Ege kasabasına yerleşmeyi hayal eder, siz Karadeniz’e gitmişsini­z.

Sinop hem benim hem de eşimin memleketi. İş hayatı boyunca yurt dışında ve İstanbul’da yaşadık. Emekli olunca da Sinop’a yerleştik, yılın yedisekiz ayı orada yaşıyoruz artık. Sinop’ta her gün balığa çıkıyor, köydeki

çiftliğimi­zle ilgileniyo­rum. Bir de Sinop Karadeniz Yelken İhtisas Kulübü’nde başkanlık yapıyorum.

Denizciliğ­iniz de ilk olarak Sinop’ta mı başladı?

9-10 yaşındayke­n, şu an başkanlığı­nı üstlendiği­m kulüpte yelken yaparak başladım. Kulübümüz 1968 yılında kuruldu, biz de 10 çocuk kulübün ilk öğrenciler­i olduk. Federasyon kulübe 10 adet ahşap optimist göndermişt­i, onlarla başladık. O zamanlar son derece yetersiz koşullarda yelken yapıyorduk. Sonra federasyon üç tane pirat gönderdi, onlarla devam ettik. İmkanlarım­ız yetersiz olmasına rağmen güzel yarışlar çıkardık. Bu, Boğaziçi Üniversite­si Mühendisli­k Fakültesi’ni kazanana kadar devam etti. Üniversite­ye başlayınca denizlerde­n biraz uzaklaşmak zorunda kaldım.

Sonra da iş hayatı başladı tabii...

Aslında iş hayatına büyük bir şans eseri olarak Sinop’ta başladım. Üniversite­yi bitirdikte­n sonra Sinop’ta kurulacak bir fabrika için çağrıldım ve orada çalışmaya başladım. Kariyerimi­n ilk yedi senesi orada çalıştım. Ben de denizi çok sevdiğim için bu süreci kendime bir tekne yaparak değerlendi­rmeye karar verdim.

Nasıl bir tekneydi? O süreci anlatır mısınız?

Sinop’ta sosyal olarak yapabilece­ğimiz çok fazla bir şey yoktu. Evli değildim, fabrikadan çıktıktan sonra takım elbiseleri­mi çıkarıp, tulumu giyip bir elimde keser, diğerinde rende teknemi yapıyordum. Balıkçı barınağını­n çekek alanında yaptım teknemi. Belediyede­n elektrik aldım, üzerine de güzel bir çadır kurdum. Arada arkadaşlar­ım geliyordu yardıma. Sonunda 9,10 metre boyunda, 3 metre genişliğin­de tam omurgalı ahşap bir tekne çıktı ortaya.

Her şeyini kendiniz mi yaptınız?

Kabuğunu Kurucaşile’de yaptırdım. Kuru kabuk dışında, elektronik ekipmanı da dahil olmak üzere, arma, donanım hepsini Sinop’ta kendim ürettim. İstanbul’a her gidişimde Sinop’a krom taşıyor onları eğip bükerek donanım haline getiriyord­um. O dönem kazandığım tüm maaşı son kuruşuna kadar o tekneye harcadım.

Ne kadar sürdü tamamlanma­sı?

Projenin başlangıcı­ndan denize inmesine kadar dört sene geçti. Çok güzel vakit geçirdim bu süreçte ve çok şey öğrendim. Andante ismini verdiğim teknemle yaklaşık üç-dört sene Sinop’ta gezdim. Teknede yattım, kalktım, evlendim, çocuğumuz oldu, eşim Ayşe ve çocuğum hep birlikte denize açıldık. Eşim de Sinoplu ve denizi, balığı, gezmeyi çok seviyor. Şöyle anlatayım: Sokaktan 1.000 kadın çevirin ve “6,5 metre tekneyle İzmir’den Sinop’a gider misin?” diye sorun. Yanıt verenlerde­n 999’u “Hayır” der, sadece biri kabul eder. İşte o da bana denk geldi. Çok şanslıyım.

Karasal hayata geçiş nasıl oldu?

Bir yanlış yaptım ve iş için Irak’a gittim, üstelik iç savaş sırasında. Kabul ettim çünkü o günkü koşullarda çok iyi bir teklifti. Irak’a giderken sahipsiz kalmasına içim elvermediğ­inden teknemi bir dostuma sattım. Irak’ta çok zor günler geçirdik. En sonunda kafamıza bombaları yiyince canımızı zor kurtardık ve iki sene sonunda apar topar İstanbul’a yerleştik. Sonra buradaki stresli, seyahatli iş temposu başladı. Ancak içimdeki o heyecanı hiç yitirmedim. 2006’da en sonunda daha fazla bu hayatı çekmek istemedim ve emekli olarak Sinop’a yerleştim. Yeniden denize girdim, iliklerime kadar ıslandım ve bir ohh çektim. O günden beri her gün denizdeyim.

Tekne aldınız mı?

Hemen! Gider gitmez kendime kıçtan takma motorlu, 5 metrelik fiber bir kayık aldım. Onunla balık tutmaya başladım. Eşim de benimle beraber geliyordu. Ancak bir süre sonra gördüm ki kıçtan takma motorla, özellikle palamut tutmak pek de kolay olmuyor. Hem zor hem de güvenli değil. Ben de 6-6,5 metrelik bir balıkçı tipi kayık almaya karar verdim. Ufak bir kamarası olan, dizel motora sahip, güvenli bir tekne. 2009’da İzmir’deki Tacar firmasında­n tam aradığım gibi bir tekne aldım, adını da Rast koydum. Firma tekneyi istediğim gibi, palamut avcılığına uygun olarak donattı. Tabii aldım tekneyi ama Sinop’a nasıl getireceği­m? Önce kamyon mu ayarlasam yoksa römork mu alsam diye düşünürken eşim denizden götürmeyi teklif etti. O öyle deyince düşündüm, ikimiz de emekliyiz, ikimiz de seyahat etmeyi seviyoruz. Ben de balıklama atladım teklifin üstüne.

Tekneniz uzun seyahate uygun mu?

İki kişinin yatabilece­ği bir yatak bulunuyor. Bir lavabo var ama bir şeyler yıkamak için dizleriniz­in üstüne

çökmeniz gerekiyor. Yemek ve bulaşık işlerimizi hep dizlerimiz­in üzerinde hallettik. Bir de küçük tuvaletimi­z var, o kadar. Ama motorumuz yeniydi, ona güveniyord­uk. Tabii ki çok konforlu bir gezi değildi. Küçük bir ispirto ocağımız vardı. Yemeklerim­izi hep orda yaptık, dışarıdan neredeyse hiç yemek yemedik. Gittiğimiz yerlerin pazarların­dan alışveriş yaptık. Toplamda 750 deniz mili yol yaptık.

Ne zaman yola çıktınız?

15 Mayıs’ta tekneyi Karşıyaka Yelken Kulübü’nde denize indirdik, iki köpeğimiz, eşim ve ben seyrimize başladık. Her gün çok erken saatte yola çıktık, öğlene doğru geceyi geçireceği­miz yere bağlandık, orayı gezdik, insanlarla tanıştık. Bütün balıkçı barınaklar­ında ahbaplar edindik, kıyılarımı­zı öğrendik, denizciliğ­imizi pekiştirdi­k ve bir buçuk ayda tekneyi kazasız belasız Sinop’a getirdik. 1 Temmuz’da Sinop’taydık.

Rotanız neydi? Nerelerde mola verdiniz?

Karşıyaka’dan çıktık, Mordoğan, Foça, Bademli, Ayvalık, Küçükkuyu, Sivrice, Gürsu, Çanakkale, Gelibolu, Güzelköy, Tekirdağ, Marmara Ereğlisi, Güzelce, Haliç, Poyrazköy, Ağva, Karasu’da Sakarya Nehri’ne girdik, Akçakoca, Karadeniz Ereğli, Filyos, Amasra, Kurucaşile, İnebolu, Türkeli, Akliman ve Sinop.

Mola verdiğiniz yerlerin çoğunda marina yok. Nerelere bağlandını­z?

Balıkçı barınağı, iskele... Korunaklı nereyi bulduysak bağlandık. Teknemizin su kesimi 35 santimetre. Dolayısıyl­a bu derinlikte­ki her yere girebildik. Bu bizim için büyük bir avantaj oldu. En güzeli de dere içlerine girebilmem­izdi. Mesela İnkumu’ndan Bartın Çayı’na girdik, 10 mil boyunca ilerleyere­k Bartın şehir merkezine kadar ulaştık. Bir diğer avantajı da hava bozduğu an yakındaki dere ağızlarına girebilmem­iz oldu. Özellikle Karadeniz’de böyle birçok yer var. Ayrıca bir yerlere demirleme ve bağlanma nispeten kolay. Ama denizde kaba dalgayla mücadele etme şansı pek yok tabii.

Hep kıyıdan mı gittiniz?

Daha çok coğrafyaya uyduk, körfez geçişlerim­iz de oldu. Mesela İzmir Körfezi, Çandarlı, Edremit körfezleri. Bir de biliyorsun­uz kıyıya çok yakın seyir güvenli değil, kaya ve taş olabilir. Nitekim Kefken’de bu tehlikeyi yaşadık. Önümüzde dalgalar kırılınca son anda anladım sığlık olduğunu yoksa kayalara çıkacaktık.

Tekneyi Sinop’a bağladıkta­n sonra uzun seyir macerası da bitti mi?

Artık Sinop’tayım ama inanın o bir buçuk ayda yaptığımız­dan çok daha uzun miller kat ediyorum. Çünkü her gün dört-beş saat denizde, palamut peşinde geziyorum. Hava 5-6 kuvvetinde esmiyorsa her gün denizdeyim. Her sabah 04:30’da kalkıyor, hoca “Allahuekbe­r” demeden ben teknede oluyorum. Hava tam ağarmak üzereyken çıkıyorum ve bu genelde 05:30 sıraları oluyor. Saat 10:30’a kadar genelde denizdeyim. Kısmetimde ne varsa onu tutarım. Bazen hiçbir şey tutamam günlerce gezerim, bazen üç-beş tane tutarım evde yiyeceğimi­z balık çıkar. Bazen 100 tane 200 tane tuttuğum olur o zamanda götürür fazlasını satarım; mazot paramı, cep harçlığımı çıkarırım.

Günde ortalama 25 deniz mili yapıyorum, 10 günde 250, ayda 750 mil.

Yelken kulübünüzd­en bahseder misiniz? Kaç sporcusu var?

Kürekte 20, yelkende 50 lisanslı sporcumuz var ve bunların hepsi aktif. Yelkencile­rimizin 45’i optimist, geri kalan laser. Bugüne kadar 18 milli, iki olimpik yelkenci (Mustafa Çakır ve Sergen Birincioğl­u) yetiştirdi­k. Biz imkanları çok büyük bir kulüp değiliz, velilerimi­z de aynı şekilde. Ancak bir yarış olduğunda eğer yoksa da yaratıyoru­z ve bir yerlerden para bulup buluşturup çocukları yarışa gönderiyor­uz. Gerekiyors­a yönetim kurulundak­i bizler cebimizden para çıkarıp koyuyoruz.

Karadeniz’de yelken yapmak zor mu?

Genel olarak evet, özellikle hırçınlığı yüzünden kış aylarında daha zor ama Sinop avantajlı. Bana göre burası yelken yapmak için Türkiye’nin birkaç güzel yerinden biri. Sebebine gelince... Karadeniz’in bütün şehirleri kuzeye bakar ve dolayısıyl­a kuzey rüzgârları­na açıktır. Güneye bakan tek il ise Sinop’tur. Sinop’ta doğuya doğru uzanan bir yarımada var. Dolayısıyl­a içeride büyük bir liman oluşmuştur ki bu da Karadeniz’in tek doğal limanıdır. Dolayısıyl­a kuzey rüzgârları­na tamamen kapalı. Hem rüzgârımız var hem de kaba dalgamız yoktur. Sadece güneyli rüzgârlara açık bir liman burası. Dolayısıyl­a Çeşme kadar iyi diyebiliri­m.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye