İşaret diliyle sohbet
Adalar boş görünse de, ağaçlar arasına gizlenmiş küçük köylerdeki derme çatma barakalarda insanlar yaşıyor. Demirledikten bir müddet sonra kanoya doluşan yerliler çoluk çocuk tekneye çıktı… Davetsiz misafirlere ikramda bulundum, hediyeler verdim. Onlar da
Geçen ay yazımı, Vanuatu Adaları’nın 870 mil batısında yer alan Louisiade Takımadaları’ndan, Panuluwaluwala Adası’na vararak noktalamıştım.
Bu adadaki ilk günüm sakin geçti, balıkçıların dışında başka ziyaretçim olmayınca dinlenip kendime geldim. Akşam Hattaya’dan geniş kapsamlı bir hava raporu alınca, oturup bir durum değerlendirmesi yaptım. Birkaç gün içerisinde Solomon Adaları’ndan bu tarafa doğru kuvvetli yağmur ve rüzgâr geliyor. Papua Yeni Gine’nin Başkenti Port Moresby’e 400 mil civarında yolum var ve bunun 300 millik bölümü ana karaya paralel seyirle geçecek. Açık seyirde önemli değil ama kıyıya, adalara ve mercan topuklarına yakın yapılacak seyirlerde, bu şartlarda dümen tutmak hayli yorucu ve stresli olur. Tabii bu sularda yapılan yoğun balıkçılık da işin çabası! Özellikle uzun süreli yoğun yağmurlar görüşü hayli kısıtlıyor. Kalan yolun kısalığına aldanmayıp tedbiri elden bırakmamak lazım.
Böyle düşününce buralarda fazla oyalanmak istemedim. Haritayı açıp inceledim. Bulunduğum adanın batısında 30 mil mesafede Bramble Haven adında etrafını adacıkların çevrelediği bir lagün var. Burada bir gece kalıp, ertesi sabah erkenden yola koyulursam ve her şey yolunda giderse iki gün sonra hava kararmadan Port Moresby’e varabilirim. Bu kararı aldıktan sonra hemen motorları çalıştırıp demir alarak
yola koyuldum. Hava açık, rüzgâr tam karar, yelken havası. Motorları kapatıp yelkenleri açtım. Keyifli bir seyirle beş saatte Bramble Haven adlı lagüne ulaştım. Lagüne kuzey geçidinden, Punawan Adası’nı iskelede bırakarak girdim. Hemen sancağımda yemyeşil Siva Adası var ve güneyinde bembeyaz bir kumburnu bir dil gibi lagünün içlerine uzanıyor. Yaklaşınca buranın en uygun demir yeri olduğuna karar verip, demiri funda ettim. Zemin kum olduğu için içim rahat, dalıp kontrol etmeme gerek kalmadı. Daha akşama çok var ben de kendimi zinde hissediyorum. Önce kolları sıvayıp Hattaya’nın bıraktığı dosyadaki tarife uyarak ekmek yaptım sonra havuzlukta asılı hamağı indirip bu huzur dolu adaların keyfini çıkarmaya başladım.
Louisiade Takımadaları gerçekten çok güzel bir coğrafya ama batı rotasına doğru seyir yapan tekneler için bu adalarda giriş yapacağın bir liman olmaması büyük eksiklik. En yakın resmi giriş limanı, ana karaya 5 mil uzaklıktaki Samarai Adası. Burada giriş işlemlerini yapıp tekrar bu takımadalara geri dönmek lazım. Genellikle bu rotada seyir yapanlar benim gibi gayri nizami olarak birkaç adaya uğrayıp yola devam ediyorlar. Bulunduğum lagünde de diğer lagün ve mercan resiflerindeki gibi karaya oturmuş gemi kalıntıları var. Demirli bulunduğum Siva Adası’nın kuzeyi ürkütücü bir şekilde birden derinleşip bin küsur metreyi aşıyor. Bu adalar arasında gece seyri yapmak oldukça tehlikeli. En çok da balıkçı tekneleri yem oluyor bu mercan kayalıklarına.
Demirledikten bir müddet sonra bir kanoya doluşmuş çoluk, çocuk yerliler ziyarete geldi. Adalar her ne kadar boş görünse de, ağaçlar arasına gizlenmiş küçük köylerdeki derme çatma barakalarda insanlar yaşıyor. Ben böyle bir şeye hazırlıklı olduğum için sürpriz olmadı. Davetsiz misafirler havuzluğun her tarafına yerleşti. Bana da gelen misafirlere izzet-i ikram etmek düştü. Gerçi elleri boş gelmemişler, hindistan cevizi ve bir hevenk muz getirmişler. Ben de onları elleri boş göndermemek için içerden bulduğum fazla malzemeyi tek tek dağıtınca çok mutlu oldular. Tabii benim Papuacam gibi onlar da gram İngilizce bilmedikleri için uluslararası bir dil olan işaret diliyle sohbet ettik! Bir süre sonra da ayrıldılar.
Aslında adayı ve yerlilerin yaşamlarını merak ediyorum, lakin botu uzun seyir yaptığım için sımsıkı bağlamıştım, şimdi bu düzeni bozmak istemiyorum. Biraz da vakit dar olduğu için bundan vazgeçtim. Akşam yemeğini erkenden aradan çıkardım. Hattaya ile belirlediğimiz saatteki haberleşmemizin ardından kamaraya çekildim. Sabah hava aydınlanırken kalkıp demir alarak yola koyuldum. Yaklaşık 5 mil enindeki lagünü boydan boya geçtim ve güneybatı geçidinden dışarı çıkarak rotaya girdim. Rüzgâr güneydoğudan 18 knot esiyor, camadanlı yelkenleri basılı Ada Dilberi, önünde bir engel olmayan denizde menzile doğru, arkasında ‘çi bıyık’ bırakarak koşturmaya başladı.
Artık uçsuz bucaksız Pasifik Okyanusu acı-tatlı anılarıyla geride kaldı. Mercan Denizi’nde yapayalnız yol alıyorum. Hâlbuki Hattaya ile birlikte yıllardır ne hayaller kurmuştuk hatta ilk dünya turumuzdaki Pasifik Okyanusu geçişini tamamladığımızda birbirimize tekrar bu sulara gelip yavaş yavaş tadını çıkararak seyir yapma sözü vermiştik. Üstelik bu fikir sevgili hayat arkadaşım, can yoldaşım Hattaya’dan gelmişti. Bunu ondan duyunca çok şaşırmış ve mutlu olmuştum. Kısmet! Şimdi Pasifik Okyanusu’nu, yapayalnız Ada Dilberi’nin dümen suyunda geride bırakırken, Allah’a onu bana bağışladığı için şükrediyorum ve ona sağ salim kavuşmak için dua ederek Mercan Denizi’nde yol alıyorum. Beklenen yağmurlu ve rüzgârlı hava henüz uzakta, muhtemelen yarın bulunduğum bölgeye ulaşır ama ben de bu arada epey yol alırım. Gündüz ve gece boyunca bir aksilik olmadan yol aldım. Artık Papua Yeni Gine ana karasına paralel seyir yapıyorum ama kıyıdan en az 20-25 mil açıktayım.
Böylece kıyı şeridi boyunca, bazen 10 mil açığa kadar uzanan sığlıklardan ve yoğun balıkçılık yapılan bölgeden uzak duruyorum. Son günümde rüzgâr gücünü yitirdi 10-13 knot aralığında esmeye başladı. Hemen yelken büyültüp hızımı korumaya çalıştım. Gerektiği zamanlarda motor da çalıştırıyorum. Hava kararmasına bir saat kala Port Moresby’e 180 mil yolumun kaldığını hesapladım. Bu durumda son 24 saatlik ortalamada 7-8 knot’ın altına düşmemem gerekiyor. Gece yarısı rüzgâr kademeli olarak yükselmeye başlayınca rahat nefes aldım. Artık hesapladığım ortalamayı rahat tutturuyorum. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte rüzgâr iyice hızını artırdı ve 30 knot’a yükseldi. Ana yelken çi camadanlı ve cenova mendil kadar açık olmasına rağmen 8 knot ve üzerinde seyir yapıyorum. Akşam hava kararmadan varacağım netleşti. Uzun ve zorlu bir etabı daha bitirmenin verdiği yüksek moralle son milleri de dümen suyunda bırakarak Port Moresby Körfezi’ni çevreleyen Basilik Geçidi’ne vardığımda hava daha aydınlıktı. Geçidi geçerek dikkatlice iç denize girdim.
Bundan sonra yelkenleri sarıp motorlara yol verdim. Yolumun üzerindeki mercan döküntülerini kollayarak dümeni Papua Yat Kulübü’ne çevirdim. Yaklaşırken VHF’LE çağrı yaptığım kulüp yetkilisi cevap verdi ve marina girişinde dikkat etmem gereken yerler hakkında bilgi verdi. Bulunduğum yerde rüzgâr çok şiddetli esiyor. Boğazdan kopup gelen civarnalar bazen 40 knot’ı buluyor. Marina mendireğinden içeri girdiğimde tüm pontonların dolu olduğunu gördüm. Zaten burası daha çok özel, yerel yatlara hizmet veren bir marina. Telsizle görüştüğüm görevli bana yer bulunana kadar mendirek içine demirlememi tavsiye etmişti. Önerilen nokta tam kuvvetli rüzgârın alnında patladığı yer. Hava kararmak üzere.
Çaresiz dar alanda manevra yapıp demiri koy vererek kıçtan bağlanmak üzere mendireğe yanaşmaya başladım. Sahilde halat alacak kimse yok. Botu indirip sahile çıksam demir tararsa tekneye müdahale edecek kimse yok. Bir müddet demirin ne kadar tuttuğunu anlamak için bekledim ama içim rahat değil. Sabaha kadar alesta nöbet tutacağım besbelli. Ayrıca marinanın bu bölgesi de yeterli aydınlatılmadığı için iyice karanlıkta kalacak. Birden karar alıp demiri topladım. Kapalı olan bir kafenin alçak iskelesini gözüme kestirip manevra yaparak iskeleye aborda olup çabucak bağlandım. Ortalıkta kimse görünmüyor. Zaten bulunduğum iskele aynı zamanda petrol istasyonu. Bu gece liman başkanı bile gelse yerimden oynatamaz! Bir iki lokma birşeyler tıkınıp vurdum kafayı yattım. Sabah birinin seslendiğini duyana kadar deliksiz uyumuşum. Havuzluğa çıktığımda gümrükçülerin bulunduğu bir botun yanaştığını gördüm. Görevlileri tekneye davet ettim. Bir tara an sohbet edip benimle kahvaltı yaparken bir tara an da işlemleri tamamladılar. En sonunda giriş damgası basılmış pasaportumu uzatıp “Papua Yeni Gine’ye hoş geldin” deyip ayrıldılar. Şimdi sıra bu ülkenin başkenti Port Moresby’yi keşfetmeye geldi.