Limanlara yüksekten bakmak
Bu kez farklı bir deniz yolculuğu yaptım. Bu yolculuğun güzel tarafları çok. Örneğin; “Gece hava döner, demir tarar mıyız?” korkusu olmadan uyuyabiliyorsun. Ancak benim en beğendiğim yanı ise liman girişlerini neredeyse kuş bakışı yukardan seyretmek oldu.
Geçen günlerde teknesi olana da, olmayıp almaya niyetlenene de uyacak bir deniz yolculuğu yaptım. Dört gün gibi kısa bir sürede ne Yunanistan ana karası kaldı, ne Girit’in Hanyası!.. Üstelik de vize sorunu olmadan sadece pasaportla…
Kısacası Hanya’yı da gördük Gonya’yı da… Ama olumsuz anlamda değil. Aman akıllarda yanlış kalmasın.
Hemen buraya bir saptama yapalım. Halk ağzındaki ünlü “Hanya’yı da görürsün Konya’yı da” sözünün kaynağı gerçekten de Girit Adası’ymış… Osmanlı, adanın zaptı için çeyrek yüzyıl uğraşmış. İlk çıktıkları nokta Gonya bölgesi, en çok direnen yerlerden biri de Hanya imiş… Bu nedenle, fetihle uğraşanlar yeni gelen askerlere “Bu iş zorlu mu geçiyor?” diye sorduklarında “Çok yakında Hanya’yı da görürsün Gonya’yı da” diye cevap verirlermiş. Biz sadece Hanya’yı değil, Pakize Suda’nın memleketi Suda’yı da gördük bu yolculuğumuzda…
Bu yıl Celestyal Cruises firması,
Ufku genişledikçe, insan başarıya biraz daha yaklaşır. Daha iyinin tadına vardıkça bir adım daha ileri gitmek için daha fazla çalışır. Red Bull Türkiye’nin ülkemize getirdiği Foiling Generation serisi de tam da bunu gerçekleştirerek genç, yetenekli ve hırslı Türk yelkencilere yeni dünyaların kapısını araladı ve sonu belki de America’s Cup’a kadar uzanacak bir serüvenin yolunu açtı. Pekiyi bunu nasıl yaptı? Bugüne kadar üzerine binme şansını elde edemedikleri ‘dünyanın en hızlı ve en yeni’ teknelerinden biri olan Flying Phantom’ları onların ayağına getirerek… Üstelik bu işin ‘efsane’lerinden aldıkları eğitimin ardından onları yarıştırdı ve üstüne üstlük birinci olan takıma ABD’DE, farklı ülkelerden gelecek rakipleriyle mücadele şansı verdi. Bu yıl ilk kez yapılan Red Bull Foiling Generation’ı hayata geçiren isimler yelken dünyasının başarılı yarışçılarından Roman Hagara ve Hans Peter Steinacher. Amaç, foil teknolojisine sahip çok gövdelilerin yükselişte olduğu yelken yarış dünyasına genç ve yetenekli sporcular kazandırmak, onları ortaya çıkarmak. Ve America’s Cup’a hazırlık niteliğindeki Youth America’s Cup için yeni bir takım oluşturmak.
Serinin ikinci ayağı Yeni Zelanda’nın ardından İstanbul Yelken Kulübü’nde 1315 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşti. Yarışlara, Türkiye’nin başarılı genç yelkencileri Doğa Arıbaş-İbrahim Balanlı, Nogay Dökmeci-yoel Barış Molinas, Engin Özgen-ömer Olgaç, Selim HekimoğluBerkay Abay, Yücehan Aslan-alahattin Kartal, Deniz Saltık-yağmur Chelsea Foster, Anıl Çetin-ege Eros Güven, Ayşenur Orhan-ecem Elmas, Kerim Kaan Ordu-ali Çobanoğlu, Derin Ulcal- Egehan Haydaroğlu, Uğur Esen-can Akbaş, Rasim Yaşar-görkem Eryılmaz, Eda YılmabaşarLalin Taşa, Haydar Baran Yılmaz-özgür Daniel Foster, Emir Mete-görkem Çetingöz, Doğukan Kapıcıoğlu-hakan Şengül katıldı. Sportif direktörlüğünü Edhem Dirvana’nın üstlendiği yarışlar 13 Mayıs Cuma günü başladı. İlk gün rüzgârın geç gelmesi sebebiyle yarışlar akşam üstü start alabildi ve planlanan dört yarıştan ikisi yapılabildi. İkinci gün yine rüzgârın yetersizliği sebebiyle gecikmeli olarak gerçekleştirilen yarışlarda pazar günü yapılacak final mücadelesinde karşı karşıya gelecek dört takım belirlendi. Son güne gelindiğinde finale kalan dört takımda heyecan doruğa ulaşmıştı. Ne de olsa işin ucunda Abd’nin Newport şehrinde yapılacak yarışlara katılma şansı vardı. Tekneler birinciyi belirleyecek tek yarış için birer birer suya indi ve parkurun kurulmasının ardından start aldı. Kıyasıya geçen mücadelenin sonunda Doğa Arıbaş ve İbrahim Balanlı’dan oluşan takım finişe ilk ulaşarak dünya finali için sınavı geçmeyi başardı. Yarışta Özgür Daniel Foster ve Haydar Baran Yılmaz ikinci, Engin Özgen-ömer Olgaç da üçüncü oldu.
‘Bu tekneler çok farklı’
Böylesine hızlı bir teknede yarışmanın inanılmaz bir deneyim olduğunu söyleyen Doğa Arıbaş ve İbrahim Balanlı, “Stresli bir şekilde birinci olduk. Son ana kadar ikimiz de birbirimizi sakinleştirdik, son şamandırayı dönünce ‘galiba oldu’