Av günlüğü
Her balıkçının uzun uzun, keyifle anlattığı bir ‘büyük’ balık hikayesi vardır, “Paylaşır mısınız?” dedik. Sportif balıkçılar da mücadele ettikleri saatleri ve zafer anını sizler için kaleme aldı.
ölmesini sağladı ve balığı teknenin yanına ağzından ve kuyruğundan sıkıca bağladı. Artık evinin yoluna koyulabilirdi, çünkü savaştan ihtiyar galip çıkmıştı.” Ernest Hemingway’in İhtiyar Adam
kitabında anlattığı kılıç balığı hikayesi gibi olmasa da her sportif
Tekrardan tekneye çekmeye başladım. Kafasını bana doğru çevirmiştim. Oltanın iyi bir şekilde oturduğuna emindim. Aramızda karşılıklı çekişmelerle 150 metre misina geldi gitti.
Saatime baktığımda 45 dakikayı kan ter içinde bulduğumuzu fark ettim. Balıkla beraber zaman durmuştu. En son balık yorulup teknenin yanına geldiğinde İsmail kakıcı hazırlamıştı. Son bir ölüm dalışı yaptı. Teknenin ileri gitmesi sonucu bu dalış da boşa çıktı. Artık kakıcın ucundaydı.
Tekneye almak ise başlı başına bir yorgunluk sebebiydi. Kıyıya yanaştığımızda hepimizin yüzündeki mutluluk ifadesi ve daha büyüklerini tutabilmek için kurulan yeni hayaller vardı. Bir saat civarı sürede ve güzel güneşli bir günde tutulan bu trofe; 2 metre 10 santimetre ve 208 kiloyla balıkçılık kariyerimdeki en özel balıklardan biri olmuştu.
Serkan Karataş
Binlerce kilometre, emek, zaman, merak, hepsi sizi içine çekmeye hazır olan sportif balıkçılık maceraları için. Ben ne zaman başladım hatırlamıyorum, çocukken yaptığım ufak kaçamaklar ardı arkası gelmeyen uzun yolculuklara dönüşüverirken yakaladığım onlarca tür, yakalamak istediğim yüzlercesine sürüklemeye devam ediyor.
Son zamanlarda Güney Akdeniz ilgimi çekiyor özellikle kış aylarında, ummadık sürprizler yaparak acaba Süveyş’ten aşağı mı kaydık akıntıyla diye düşündürmüyor değil. Bilim adına tabii ki tartışılır, bazı türlerin istilacı özellikte olması, yerel türlerine yaptığı baskı vs. Ancak özellikle game fish-sportif balıkçılık için ilginç türler buralarda yerini almaya başlamış.
Benim balık hikayem kışın son demlerini yaşadığı bir günden. İstanbul’da sürpriz bir kar yağmış hatta ama biz güneyin ılıman rüzgârıyla akşam suyuna çıkmış, düşmüşüz kısmet peşine. Aklımda Sait Faik “Cehennem nişanında beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı rengin türlüsü yayılmış. Çok kaynamış ıhlamur rengindeki yayvan, geniş, ölü dalgalar. Sandallar ağır ağır sallanıyor, oltalar bekliyor, insanlar susuyor... Otuz sekiz kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayaların arasına yedi rengin en koyusu girer mi şimdi. Sinağrit Baba döner mi avdan. Pırıl pırıl, eleğim sağma rengi pullarıyla ağır ağır, muhteşem, bir ilkçağ kralı gibi zengin, cömert, asil ve zalim mantosu ile dolaşır mı kim bilir. Altını, zümrüdü, incisi, mercanı, sedefi lacivertliğin içinde yanıp sönen sarayını özlemiş, acele mi ediyordu?” Gönlümün aslanı bugün Sinağrit Baba Üstad’ın tabiriyle...
Mendirek önündeki kırmalıklara usul usul ilerliyoruz rölantide, iki dirhem bir çekirdek giydirmişiz oltaları, dikeye yakın dar açıyla yaklaşıyoruz cenk meydanına, bence herkes biliyor az sonra gerçekleşecek sahneyi ve derin sessizlik. Derken kılıçlar çekiliyor, istasyona yeni yanaşan trenin acı fren sesi gibi kalama kulaklarımın pasını silerken, damarlarımda dolaşmaya başlayan adrenalin beni güzel bir mücadeleye hazırlıyor. Kalama ve oltanın ucundaki güzelliğin attığı kafalar sanki bu Sinağrit Baba değil. Yorulmak bilmiyor ve sürekli bir aşağı gitme arzusu var ancak artık yavaş yavaş teslim oluyor fizyolojisi gereği. Su üstüne yaklaşıyor görmek istediğim parlaklık yok nedense ama uzun zamandır görmediğim Poseidon’un aslanlarından biri, çirkin kral, kaya lahozu. Bu zor dövüşün sebebi belli oldu, hem cüssesi hem güçlü yapısı oltacıları mest ediyor.
Bölgesel olarak züber, şeytan, izbir gibi ilginç isimler ile çağrılan bu tür maalesef orfoz ve beyaz lahoz gibi soyu tükenmekte olanlar listesine girebilir. Sürdürülebilir av bilinci eksikliği sebebiyle sınır altı boyların avlanması türün devamlılığı ile ilgili endişe duymamıza sebep oluyor. Sportif amaçlı bile olsa özellikle üreme dönemlerinde hassas türlerin istihsali konusunda özen göstermeli ve boy sınırı hassasiyetimizi kaybetmemeliyiz. Yoksa bu trofeler sadece fotoğraflarda kalabilir, selametle.
Ertuğrul İçingir
Tuttuğum en büyük balık, 2015’in kasım ayı Teke Burnu Bölgesi’nde (Alaçatı-seferihisar arası) tekneye almayı başardığımız 216 santimetre boy ve 146 santimetre çevre genişliği ile 159 kilogram ağırlığa ulaşmış ‘giant’ kategorisine ucundan girmiş tahmini dokuz yaşına ulaşmış bir bluefin tuna idi.
Arkadaşım Kayhan Karaca ile beraber sabah erken Alaçatı Marina’da bulunan Al Custom marka 25 feet ‘Katana’ ile