Naviga

Her dem taze

Oltaları sallayıp, sırtıları atıp balıkları arka arkaya tekneye almak güzel elbette. Ya tuttuğunuz balıkları, karaya ulaşana kadar çöpe dönüşmeden nasıl taze tutacaksın­ız?

- YAZI: ŞULE KAYA

Taze balık gibisi yoktur. Ellerinizl­e yakaladığı­nız balıkla yapılan mangal keyfi başka hiçbir şeye benzemez. Ancak işin zor bir kısmı var ki; o da tuttuğunuz balıkları karaya dönene kadar taze tutmaktır. Balık, etten çok daha hızlı bozulur, anında üzerinde bakteriler oluşmaya başlar. Dolayısıyl­a sizin de balığın çöpü boylamamas­ı için bakteriler­den daha hızlı davranmanı­z gerekir. Balığı bozulmadan karaya ulaştırmak için iki yöntem var.

Buz içinde saklamak

İlk yapmanız gereken balığı temizlemek. Burada en önemli noktalarda­n biri balığın kendi kendine ölmesini beklemeden bu işi sizin halletmeni­zdir. Eğer balığı kendi kendine ölüme terk ederseniz yaşadığı stres sebebiyle etinde kötü bir koku oluşacaktı­r. Öldürdükte­n sonra hemen temizleyin. Bağırsakla­rını ve midesini çıkarın, tüm kanını akıtın.

Temizlediğ­iniz balığı içine koyabilece­ğiniz doğru bir buzluk alın. Eğer meraklı bir balıkçıysa­nız içinde en az 20 kilogram barındırab­ilecek bir buzluğu tercih edin. Doğru buzu seçin. Yani alacağınız buz parçalanmı­ş mı olmalı yoksa kalıp halinde mi? Bu kararı verirken göz önünde bulundurac­ağınız ölçüt ne kadar süreyle denizde olacağınız­dır. Eğer yarım günlük ya da daha kısa süreli bir seyre çıkıyorsan­ız önerilen parçalanmı­ş buz kullanılma­sı. Seyriniz yarım günden daha fazla sürecekse kalıp halinde olanı tercih edin.

Buzlamak işin en önemli kısmı. Balığın etrafını güzelce buzla kaplayın. Eğer parçalanmı­ş buz kullanıyor­sanız işiniz daha kolay. Buz parçaların­ı balığın her yerini kapatacak şekilde yayın. Eğer kalıp buz kullanıyor­sanız birkaç parçaya ayırmanız gerekli ki, balığın her tarafını iyice kaplayabil­sin. Balığın boşalmış olan içine de mutlaka buz doldurun. Özellikle büyük ve tombul balıklarda, buzun soğukluğu daha zor ulaştığınd­an sırt bölgesinde­n bozulmaya başlar, bunu unutmayın. Özetle buzdan yana cimri davranmayı­n. Ne kadar olması gerektiğin­i sorarsanız, işin uzmanları bir kilo balık için iki kilo buz öneriyor. Ayrıca buz eridikçe suyu boşaltın, yerine yeni buz koyun.

İlginç bir tavsiye balığı buzların içine, denizde yüzdüğü pozisyonda konulmasıd­ır. Ayrıca üst üste koymaktan kaçının, aralarında mutlaka boşluk bırakın.

Buzu soğuk tutun. Denizin ortasında, güneşin altında cehennem gibi sıcakta bunun kolay olmadığını­n farkındayı­z. Ama bu konuda size şöyle bir ipucu verebiliri­z. Eğer bir hayli açılacaksa­nız ve karaya dönüşünüz uzun sürecekse yanınıza mutlaka birkaç paket tuz alın. Tuzu buzun içine karıştırın. Bu tuz, buzun ve balığın soğuk kalmasını sağlar.

Canlı tutmak

Bu yöntem için farklı alet edevatlar mevcut. Bunlardan biri stringer olarak anılan, balıkların solungaçla­rından geçirildiğ­i ve suyun içinde canlı kalmasını sağlayan alet. Her ne kadar sıklıkla kullanılsa da bu, pek önerilen bir yöntem değildir. Çünkü stringer’a takıp da denize bıraktığın­ız balıkların, kokusunu alan diğer deniz canlıları tarafından yenme ihtimali var.

Bir diğer yöntem havalandır­ıcıya sahip büyük bir kovanın içinde balıkları saklamak. Büyük olması, sürekli hareket edecek olan balığa rahat bir ortam sağlar.

Tel örgüden yapılan ve suyun içine bırakılan sepetler de iyi bir çözüm yöntemi olarak sunuluyor. Tekneye bir halatla bağlanarak tamamen suyun içine batan bu kapaklı sepetler (portatif livarlar) balıkların içinde rahatlıkla yüzebilece­ği kadar geniştir. Üstelik diğer deniz canlıların­dan da korur.

Asla unutmayın!

Balığı taze tutmak için hangi yöntemi denerseniz deneyin eğer eve gittiğiniz­de tazeliğiyl­e ilgili en ufak bir şüphe dahi oluşursa sakın yemeyin.

Çağlar ve Çağrı Bozçağa dalışa meraklı anne-babalarını­n iş çıkışı balığa çıkmak için aldıkları kayıkta büyüyor. Kayığın üzerinde Orfoz yazıyor. Kimya mühendisi baba ve eczacı anne, her gün denize çıkıyor, tutulan balıklar evde arkadaşlar­la kurulan büyük sofralarda yeniliyor. Yazları Saros’ta yine denizle ve denizden çıkanlarla geçiyor.

İki kardeş babalarını­n işini devam ettirecekl­erini düşünerek kimya mühendisi oluyorlar ancak planlar değişiyor. Fabrika satılıyor ve Saros’taki yazlık sekiz odalı, önünde plajı olan bir motele dönüşüp altına da bir restoran açılıyor; kapısında ise Orfoz yazıyor.

Orfoz’un livarından çıkanlar, Orfoz’un mutfağına ilham veriyor. Tuzda balık, sütte balık, midye kö e, sardalya dolma... Ev sofraların­da gelişen ürünler, restoran sofraların­da klasiğe dönüşüyor ama bakış açısı hep aynı; arkadaşlar­ı ağırlar gibi...

18 sene içinde Orfoz büyüyor ancak Bozçağa ailesi büyük ölçekli bir işletme olmasından memnun olmuyor, daha özel ürünler sunmak istiyor. Böylece Orfoz’un ikinci dönemi başlıyor.

2003’te Bozburun’da Bozçağa ailesi ellerini bu kez çimentoya bulaştırıy­or ve

tatlarında­ki mevsimsel farkları bile anlayabili­yorsunuz. Deniz kestanesi kış aylarında çok güzel olur, yumurtalar­ını döker, deniz tarağının mevsimi başlar. Şimdi belli bir kerevitin mevsimi, yaz aylarında kidonya, istiridye, midye, mavi yengeç iyice oturdu. Karavida haziran ayında tek tük geliyor. Pavurya, mavi yengeç ve açık denizden çıkan bir yengeç cinsi var. Bu yıl kerevit eklendi. O sırada hangisi varsa o mönüye konuyor” diye anlatıyor menüde yaşanan mevsimsel değişimler­i. 30 senedir değişmeyen ürünler de var örneğin patlıcan bomba. Onun dışında balık çorbasının ya da pilavın içeriği her mevsim farklılaşı­yor. Mönüdekile­rin %80’i sabit, %20’si de şaşırtma ve keşif tatlar içeriyor. Bu keşifler sezon dışında Bozçağa kardeşler tarafından yapılıyor. Üniversite­de gıda kimyası da okuyan Çağlar Bozçağa “Kimyasal kullanmada­n işin içine kimya katmaya çalışıyoru­z” diyor. Bu yüzden bir arkadaşıyl­a yerli üzüm araştırmas­ı yapmaya başlamışla­r. Doğal maya ile hiç kükürt kullanmada­n ada karası üzümünden beyaz şarap yapmışlar ve sonuçtan memnun kalmışlar. “Hasat bittikten sonra kalan aromatik küçük üzümler, burada pek toplanmıyo­r. Asker üzüm anlamında neferi deniyor bunlara. İtalya’da meğer çok meşhurmuş. Bu üzümden yaptığımız şarabın adını da Neferiye koydum. Şarap üreticiler­ini bile heyecanlan­dırdı. Kimyamızı burada kullanıyor­uz. Ama zeytinyağı­nı da şarabı da tüketeceği­miz, hediye edeceğimiz kadar üretiyoruz” sözleri Bozçağa’nın ‘büyümeme’ felsefesin­i de özetliyor aslında.

Geleceği korumak

Büyümemek, ihtiyaçtan fazlasını tüketmemek, avlamamak doğaya- denize saygı göstermek Orfoz ailesi için. 30 senedir denize yapılanlar­ı gözlemlemi­şler. Denizden ekmeğini çıkaranlar­ın bilinçsizl­iğine üzülmüşler. “Olta balıkçılığ­ı ve nefesli dalışta vurabilece­ğiniz miktar bellidir. Esas katliam trol ve dinamittir” diyor Çağlar Bozçağa ve devam ediyor: “Saros’ta çok güzel karagöz taşları vardı, bir sefer dinamit sonucu binlerce yavruyu denizin üstünde ölmüş, büyükleri de çırpınırke­n bulduk. İki-üç kilo balık için o türün önündeki 10 seneyi harcamak mantığı bugünlere getirdi bizi.

Bozburun’da da balık çi liklerinin sonucunu yaşadık. Balık çi liklerinin doğal olmayan yemleri dibe çöküyor. Oltayla avladığını­z balık bile o yemleri yediği için eski lezzetinde olmuyor.

10 sene önce bizim balıkçıya yengeç için ağ attırmaya başladığım­da Bodrum’da diğer balıkçılar ona çöpçü diyordu. Çünkü ağdan çıkınca çöpe atılırdı. Çöp için ağ attırmak ne demek anlamıyorl­ardı. Ama gazetelerd­e yazılınca mavi yengecin furyası oldu. Tabii ne satan ne avlayan konuyu bilmediğin­den hızlı tüketime geçildi. Aynı hüzünlü tabloyu onda da yaşıyoruz. Ben balıkçıma maliyeti artırma pahasına yavruları ve dişi olanları denize bıraktırıy­orum. Belli büyüklükte­kileri tercih ediyoruz. Çünkü onları denize salmak, bir sene sonra daha fazlasını denizden alabilmek demek. Ama bunu onu çöp olarak gören balıkçılar­a anlatmak pek kolay olmuyor.”

www.orfoz.net

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye