İbret hikayeleri
Poseidon’un hızından nasibini alan tek ekip Acadia 7 değildi maalesef. 28 tekneyle başlayan yarış, ilk saatlerden itibaren yaşanan terkler sonucu 16 teknenin finiş hattından geçmesiyle bitti. İşte denize adam düşürenlerin, direk kıranların, panik atak geç
Kaan İş/morpheus
Bozcaada yaklaşık 14 mil arkamızda kalmıştı. Saate son olarak baktığımda 05:02’yi gösteriyordu. Sağanaklarda 30 knot’ı geçen rüzgâr ile 18 knot süratte tutunmaya çalışıyorduk. Günkut (Ayvazoğlu) dümende, ben ise balon ıskotasındaydım. Sağanak ile 34 knot’ı vuran rüzgâr bir yandan, üzerimize kırılan dalga bir yandan tekne kontrolden çıkıp rüzgârüstüne doğru dönüvermişti. Hemen kafayı açıp tekrar balonumuzu doldurmaya çalışırken ıskotayı almama rağmen bir türlü yüklenmiyor, yelken dolmuyordu. Anladık ki ıskota kilidi açılmış ve makaraya dayanmıştı. Tek şansımız balonu indirmekti. Tabii baş ıstralyaya dolamamamız gerekiyordu. İki kişi teknenin içine, üç kişi direk dibine giderek yelkeni indirmeyi denesek de yelken gelmiyordu. Yelken ıstralyaya dolanmamıştı hatta kısmen sarma balonlar gibi rulo edebilmiştik ama mandar yukarıda direkten çıktığı yerde sıkıştığı için yelken inmiyordu. Ben de direk dibine giderek destek vermeye çalıştım. Anlık yüklenmelerle yelken gelir gibi oldu ama toplasan 1 metre inmemişti ve rüzgârın etkisiyle sarmaya çalıştığımız yelken açılıyor ve bizi çekmeye çalışıyordu. Hava karanlık ve dalgalar oldukça yorucuydu. O anda bir terslik çıkmasın diye ‘yelkeni bırakıyoruz’ diye seslendim. Herkes bıraktıktan sonra balon dalganın da etkisiyle savrularak bir anda tersten şişti ve başüstümüz Aykut’u bacağından tuttuğu gibi yukarı çekti. Ayağı asimetrik balonun ‘tackline’ dediğimiz yelkeni baston ucuna geren alt baskısına dolanmıştı. Yelken yukarı doğru şişip teknenin önüne doğru fırlayınca Aykut’u adeta uçurdu. Yelkenin öne doğru şişmesi sonucu olsa gerek, mandar bir anda rahatladı ve tüm kilitleri açık olduğu için suya doğru inmeye başladı, tabii Aykut ile birlikte! Mandarın koşar adım giderken çıkarttığı ses oldukça ürkütücüydü. Biraz şaşkınlık biraz korku neticesinde Aykut suda ve tackline halatına tutunmuş bir şekilde bordamıza geldi. Ana yelken sebebiyle üzerimizde yaklaşık 8-9 knot sürat vardı ki bu hızda tutunmaya çalışmak, sürtünmenin kaldırdığı su sebebiyle Aykut’u nefes alamaz duruma getirdi. Tekneyi yavaşlatmayı başarsak da elimizi tutamadığı gibi halatı da bırakmak zorunda kaldı ve teknenin altına doğru ellerimizden kayıp gitti. O an o kadar çok şey geçti ki aklımdan. Balonla tekne arasına sıkışma ihtimali, halata dolanmış tekne altında kalma ihtimali, dümen ya da pervaneye çarpma ihtimallerini düşünürken bir umut teknenin altından çıkmasını gözlüyordum. Şanslıydık! Can yeleği ışığı ve Aykut’tan ‘iyiyim’ işareti bizi oldukça rahatlattı. Üç gözlemci ışığı takip ederken, ekibin kalanı balonu tekneye almakla uğraşıyorduk. Balonun bir yakası hariç tamamını alabilmiştik ama son yaka beraberindeki iki halat ile salmaya takılıydı ve bir türlü çekemiyorduk. Bu şekilde motor desteği alamazdık ve bu dalga da manevra kabiliyetimizi oldukça zora sokacaktı. Tek çare olarak balonu sıkı sıkı tutarak tekneye yapıştırıp ana yelken ile manevralarımızı yaparken sadece tramola sırasında motora başvurmaktı. Öyle de yaptık. Teknenin altındaki yelken hızımızı ve pozisyonumuzu ayarlamamızı zorlaştırıyordu. Bu sebeple ilk manevrada istediğimiz kadar yaklaşamadık. İkinci manevrada ise sıralı dev dalgalar hızımızı birden artırınca pas geçip üçüncü manevra için hazırlık yapmaya başladık. Bu arada motorumuz stop edip duruyordu ve halat sarma korkumuz tavan yapmıştı. Ekipten Utku, Aykut ile konuşup her hamlemizi haber veriyordu. Aykut’un rahat olması bizi de rahatlatıyordu çünkü koşullar çok zorluyordu. Son manevramızı ana yelkeni indirip yapmaya karar verdik çünkü parçalanmaya başlamıştı. Daha sonrasında anladığım denize inen balonun mandarı geriye doğru gelerek, ana yelkenin güngörmezini yatayda sıcak bıçak gibi yakarak kesmişti. Son motor hamlemiz tramolaya olanak