Yeniden Atlantik’te
Geçen ay yazımızda Tolga Gökova kaptanlığındaki Morton ekibini ARC filosu ile Atlantik’i geçmek üzere Las Palmas’tan uğurlamıştık. Şimdi Atlantik geçişi için start alma sırası 7 Seas ekibinde.
Ekibimiz bu Atlantik geçişinde beş kişiden oluşuyor. Murat, teknesini yeni satmış ve biraz daha büyük yeni bir tane alma aşamasında. Aslında bizimle tanışmasa kendi teknesi ile okyanusu geçme hazırlıklarına başlamıştı. Bizimle tanıştıktan sonra geçen sene Tortola’dan Bermuda ve Azorlar rotalı Atlantik dönüş yolculuğuna katıldı. Şimdi de gidişi gerçekleştirecek ve Atlantik Okyanusu’nda tulum çıkartmış olacak. Hamdi ve Ufuk ise kendi tekneleriyle Türkiye ve yakın Yunan Adaları’nda seyirler yaparken artık sınırlarını genişletmek ve açık denizlerde kendilerini tartmak için bize katıldı. Arif, 15 ay önce geldiğinde hiç yelkenli tekne tecrübesi yoktu. Ama öyle azimle bu işe sarıldı ki biz bir verdiysek o kendisine iki kattı ve sonunda okyanusu geçmek isteyecek seviyeye geldi. Bareboat skipper ehliyetini almıştı, teknesi olmadığından üç-beş kere tekne kiralayarak kendini denedi. Bizim Akdeniz’deki uzun yol maceralarımızı önceki yazılarımızda anlatmıştık. Bu geçişin sonunda da, gelgit hesaplarını ve ileri meteorolojiyi bitirerek Offshore Yacht Master ehliyetini almaya hak kazandı. Sınavını başarı ile geçti ve önümüzdeki yıl mayıs ayındaki dönüş için yerini ayırttı. Son seviye olan astro seyir sınavını vererek Ocean Yacht Master olmak istiyor. Eminim bunu da başaracaktır. Bu gidiş yolculuğumuzda da zaten bununla
ilgili sekstant rasatlarımıza ve astro seyre giriş derslerimize başladık, hayırlısı diyelim.
Las Palmas’ta beklerken teknenin son hazırlıklarını ve özellikle yiyecek alışverişini yaptık. Önce kaç öğün ve günlere göre menümüzü kabaca yazdık, daha sonra bunlara meyve ve atıştırmalıkları da ekledik. Elimizde üç ayrı liste oluştu. Birincisi için daha önceden bildiğimiz Las Palmas et halindeki kasabımızın yolunu tuttuk. Buralar bu tür geçişlere o kadar hazırlıklılar ki leb demeden leblebiyi anlıyorlar. Hazır listelerden ve tezgahtan göstererek her öğünü beş kişilik olmak üzere tüm siparişlerimizi ayrı ayrı paketliyor ve şoklayarak donduruyorlar. İstediğimiz gün ve saatte tekneye getiriyorlar. Daha sonra manavdan en son gün hazırlanmasını isteyerek siparişlerimizi verdik. Sebze ve meyveleri, salatalık malzemelerini ayrı ayrı son gün son dakika getirecekler. En sonda büyük bir marketten son atıştırmalıklarımız ve tam pişmemiş ekmeklerin siparişini verdik. Hepsinin tekneye getiriliş saatini ayarladık ve güzel bir akşam yemeğini hak ettik. Ekip daha bir gündür tanışıyor ama her gelen öncekilere “Siz önceden tanışıyorsunuz herhalde” diyordu. Sonunda herkes sanki birbirini yıllardır tanıyormuşçasına kaynaştı.
Yola çıkmak için hazırlıklarımız tamamdı fakat hava raporları bize bir türlü güzel haber vermiyordu. Kanarya Adaları’nın hemen kuzeybatısında oluşan alçak basınç bir türlü yok olmadığı için adanın kuytusundan sıyrılır sıyrılmaz hemen güneybatılı 25-30 knot rüzgâr ile karşılaşacaktık. Üstelik bir ha a daha beklesek de durum değişmeyecek, biraz açıldığımızda bu rüzgâr batıya dönecekti. Bunu açıklayarak herkesten görüş aldım, oy birliğiyle yola çıkma kararı aldık. En fazla bir-iki gün sonra alçak basıncın etkisinden kurtulacağımızı ve yola çıktıktan altı gün sonra Cape Verde Adaları’na varabileceğimizi anlattım. Tam da öyle oldu ve marinadan ayrıldıktan üç-dört saat sonra, Las Palmas Havaalanı’nı geçtikten sonra gelen kuvvetli rüzgârla kendimize geldik. Tekneyi ve ekibi daha ilk günden zorlamamak için ilk geceyi doğu rotasında, rüzgârı geniş apazdan alacak şekilde yaptık. Afrika’nın batı sahillerine doğru yol alırken alçak basınçtan da uzaklaşıyorduk. Rotamız 110˚’yken gece sabaha karşı önce 150˚, sabahın ilk ışıklarıyla da 180˚’ye dümen tutar olduk. Ancak ertesi gün, yani yola çıkışımızdan 24 saat sonra gerçek rotamız olan 220˚’ye dönebildik. İlk gece ekibin okyanus dalgaları ile tanışması biraz yorucu olsa da sonraki günlerin bundan daha kolay geçeceğini, vücutlarının bu ortama uyum sağlayacağını belirttim. Tüm geçişin en zor 24 saatinin bu olacağını söylemiştim, nitekim öyle de oldu.
İkinci gecemizde rüzgârın şiddeti biraz daha azalsa da en azından tam rotamızda seyredebiliyorduk. İlk gün 1008 mb olan basınç, 1016 mb’a oturdu, Cape Verde Adaları’na kadar da değişmedi.
Polonya okul teknesi
Hamdi yemek yapma işini üzerine aldı ve tüm geçiş boyunca bize harika yemekler hazırladı. Üçüncü gün öğle saatlerinde iki direkli, klasik arma harika bir tekneye rastladık. Tüm yelkenlerini açmış ve rotasını Cape Verde Adaları’na tutmuştu. Biz de asimetrik yelken ve ana yelken ile seyir yapıyorduk. Aramızdaki mesafe gittikçe azaldı. Kahvaltıyı bitirdikten sonra onlara doğru kavança attık, selamlamak üzere yaklaştık. Teknenin ismi olan Fryderyk Chopin’i Ais’ten okuduk, Arif telsizden selamlaştı. Gelen cevapta kendilerine yaklaşırsak bizim fotolarımızı çekebileceklerini, vardığımız limanda çektiğimiz fotoğrafları değiş tokuş edebileceğimizi söylediler. Zevkle onların çevresinde birkaç tur attık. Bize göre daha ağır bir teknenin arkasından önünden kavançalar atmak ve onların da güverteye dizilip meraklı gözlerle bizi fotoğraflamaları okyanus seyrimize keyif katmıştı.
Daha sonra Mindelo Limanı’nda onları ziyarete gittiğimizde bunun bir Polonya okul gemisi olduğunu, içinde ortaokul ve lise seviyesinde 30 öğrenci bulunduğunu öğrendik. Öğrencilerin yedi mürettebat, altı öğretmenle yaptığı Atlantik geçişiyle okul müfredatlarını gerçekleştirdiğini, aslında denizcilikle hiç ilgisi olmayan normal bir orta öğretim okulu olduğunu, her üç ayda bir 30 öğrencinin ve öğretmenlerin değiştiğini öğrenince ağzımız açık kaldı. Bizim buna benzer açık deniz eğitimi verebilecek, üstelik profesyonel denizcilik okullarımızın öğrencilerinin bile eğitim alabileceği bir gemimiz yokken, Baltık Denizi’nde sadece 180 millik kıyısı olan Polonya’nın eğitim bakanlığının bu projesi bizi derin düşüncelere itti.
Mindelo Limanı’na daha önce iki kez gitmiştim. Burada zaman durmuş vaziyette diyebilirim. Ülke çok fakir ve bizim dünyamızdan çok farklı bir zaman diliminde yaşıyor gibiler. Yine de en son 2010’da uğradığımdan beri birkaç yemek yenebilir restoranın açıldığını gördüm. Bir de mazot alabilmek için bir iskele ayırmışlar. Önceden bidonlarla şehirdeki pompacıdan taşıyorduk. Alışveriş imkanı çok kısıtlı olduğundan zaten tüm alışverişimizi Las Palmas’tan yapmıştık. Sadece semt pazarına giderek biraz yeşillik ve tropik meyve aldık.
1 Aralık’ta girdiğimiz Mindelo Limanı’ndan 4 Aralık Pazar günü saat 12:00’de ayrıldık. Her sene ekiptekilerle bir oyun oynarız. Varış saatini en yakın tahmin eden kişiye geçişte kullandığımız haritayı anı olarak hediye ederiz. Bunun için herkesten varış gün, saat ve dakikası ile tahminlerini bir kağıda yazıp bana vermesini istedim. Hamdi ve Ufuk hemen yazdı; daha tecrübeli olan Murat ve Arif 20 dakika hesaplayıp verdiler. Ben de kendi tahminimi tamamen içimden geçen saat olarak yazdım. Arif 17 Aralık 17:00, Hamdi 18 Aralık 17:00, Ufuk 18 Aralık 18:18, Murat ise 19 Aralık 08:00 olarak yazdı. Benim tahminim ise 18 Aralık sabah 10:10’du. Böylece 14 gün sonraki varış saatimiz anlam kazanmıştı.
Atlantik geçişi başlasın
Cape Verde Adaları’ndan ayrılır ayrılmaz geniş apaz seyrine geçtik ve ana yelkeni birinci camadana alıp iskele tarafa, cenova yelkeni balon gönderiyle sancak tarafa açtık. Aralarındaki boşlukta ise flok yelkenimizi açtık. Flok %100 büyüklüğünde, ana yelken de birinci camadanda olduğu için gelen sağanaklarda sadece cenovayı küçültüp büyülterek çok kolay bir yelken düzeneği hazırlamıştık. Tam 1.730 mil bu düzeneğe dokunmadık. Nispi, sancak 120˚’den gelen rüzgâr arada daha doğuya kayarsa birkaç derece rüzgârüstüne, kuzeydoğuya dönerse tekrar rüzgâraltına dönerek hep doğrudan rotamız üzerinde harika bir geçiş gerçekleştirdik. Son 400 mile girerken iyice doğrulayan rüzgâr yüzünden bir yelkenden vazgeçmemiz gerekecekti, geliş açısı sadece iki yelkene müsaade ediyordu. Biz de cenova yerine yine gönderle flok tercihi ikili yelkene geçtik. Böylece açma-kapamalar da bitti.
Bu seneki Atlantik geçişimiz için çok önemli şu iki noktaya değinmek isterim:
1-
Çok yağmurlu bir geçiş oldu. Günde beş-altı kez 10-15 dakikalık ılık yağmurlara maruz kaldık fakat bunların sağanakları çok kuvvetli değildi. Çoğunda yelken küçültmek bile gerekmedi.
İlk kurduğumuz düzenek zaten bu durumlara göre olduğu için kolay oldu.
2- Kuzey Atlantik’te havalar çok garip sistemler doğurdu. Orta enlemlere kadar gelen alçak basınç sistemlerinin ölü dalgalarını kuzeyden aldık. Rüzgâr ve onun dalgası doğuluydu. Bu iki ayrı dalga sistemi biraz konforsuzluk yarattı. Biri kuzeyden geldi, diğeri de 5-6 saniye sonra doğudan. Normalde Kuzey Atlantik’e yerleşen büyük yüksek basınç sistemleriyle onların ölü dalgaları kuzeydoğudan, rüzgârın dalgaları doğudan gelir ve birbirleriyle birleşerek
Zerdeçallı Tilapia (Tatlı su çipurası)
Sıcak sularda yetişen Tilapia balığını benim Karayiplerde bulmam oldukça kolay oluyor. Sizler beyaz etli fileto şeklinde hazırlanabilecek her türlü balığa bu tarifimi kolayca uygulayabilirsiniz.
Yapılışı
Fırını 150-170˚C sıcaklığa getirin. Yüksek ısıya dayanıklı bir kaba soğanları halka halka doğrayıp yerleştirin. Aralarına sarımsakları ve taze zencefili dilimleyip koyun. Balıkları tuz, zerdeçal ve zeytinyağı ile çatalla çırparak hazırladığınız sosa bulayıp kaba dizin. Balıkların arasına defne yapraklarını yerleştirin. Karabiberleri de ekleyip kalan sosu balıkların üzerine beyaz şarap ile beraber dökün. Üzerine dilimlediğiniz limonları dizin ve kabı alüminyum folyo ile iyice kapatıp ısınmış fırına yerleştirin.
Balığın sosu kaynamaya başlayınca 15 dakika kadar ağzı kapalı pişirmeye devam edin. Sonra dikkatlice folyoyu alıp, biraz üzerinin de kızarmasını bekleyin.
Fazla pişirip balıkları kurutmadan fırından çıkarıp üzerine maydanozları doğrayıp sıcak olarak servis edin.
Afiyet olsun.