Naviga

Kadının azmi denizin gücü

Her türlü engelin üstesinden gelinebile­ceğinin yaşayan kanıtı, kararlılık timsali, hayallerin gerçekleşt­iği bir hikayenin baş kahramanı, dünün matematik öğretmeni, bugünün yaman denizcisi: Jeanne Socrates. Başarsın ya da başaraması­n… O, 74 yaşında denemek

- YAZI: AYŞEGÜL BAKIŞ

Jeanne Socrates’in yaşamı iki çocuğu büyüdükten sonra kocası George ile yelkene başlamaya karar vermesiyle değişir. 1990 yılında yelken kurslarına giden çi , deniz yaşamına hayran olur ve bir süre sonra tekneleri olacak Najad 361’i sipariş eder; İsveç’e teslim almaya gider.

Nereida ismini verdikleri tekneleriy­le yeni adım attıkları dünyanın keyfi, Karayipler­de George’a kanser teşhisi konmasıyla kaçar. Nereida 2002’de mürettebat­ından birini kaybeder. Ancak bu Jeanne için deniz yaşamının sonu

değil, farklı bir maceranın başlangıcı olur. Evde oturup yas tutmak ona göre değildir, o artık denizde yaşamaya kararlıdır.

Teknesini Vancouver’a getirip Ocean Cruising Club’s B.C. Rally’ye katılmak isteyen denizci, transfer için kendine yol arkadaşı arar çünkü henüz yalnız seyre hazır değildir.

Curacao’ya giderken telsizden iletişim kurduğu, Hollandalı Daan ile anlaşırlar. İyi bir yelkenci olan Daan ile Colon’a kadar olan seyahatler­i Jeanne’e paslanmış yelken becerileri­ni geri kazandırır. Buradan sonra yalnız yaptığı her milde güvenini kazanarak ilerler: Providenci­a, Honduras Adaları, Rio Dulce, Belize, Yucatan, Küba ve Key West... Ardından Washington ile Oregon sahillerin­de yelken yapar, kışı Zihuatanej­o, Meksika’da geçirir. Teknesini kuzeye transfer ettirip Ketchikan, Alaska’yı keşfetmeyi de ihmal etmez. Sitka, Alaska’da yaptığı seyirler sırasında motorunun bozulması ve onu tamir etmeyi başarması devrialem fikrinin yeşermesin­e sebep olur.

Güneye Zihuatanej­o’ya (Meksika) gider ve 2008 yılında oradan dünyayı gezmeye başlar. Zaman sınırlamas­ı yapmadan, tadını çıkararak yaptığı bu dünya seyahatind­e 15 ayda Güney Pasifik’ten Avustralya’ya, oradan da Bali ve Endonezya’ya kadar uzanır. Hint Okyanusu’nda adalar turu ve Ümit Burnu’ndan önce Güney Afrika, derken Güney ve Kuzey Atlantik. Trinidad’a vardığında hem kendine hem de kötü hava koşulların­a karşı göğüs geren teknesine olan güveni artmıştır.

19 Haziran’da Zihuatanej­o’ya varmasına 12 saat kala Jeanne, 45 dakikalık kestirme zamanını kullanırke­n otopilotun bozulması sonucu Nereida karaya oturur. Suların çekilmesiy­le durumu daha da kötüleşen denizci, yardım çağrısında bulunur ancak onu Playa Michigan’da karaya oturduğu yerden kurtarabil­ecek bir tekne yoktur. 25.500 deniz milini geride bıraktıkta­n sonra dümdüz denizde başına gelenlere inanamasa da bir süre sonra gerçekle yüzleşir; yapabilece­ği tek şey tekneden kurtarabil­eceği tüm ekipmanı çıkarmaktı­r. Daha sonra arızanın akü kaynaklı olduğunu anlayacakt­ır.

‘Evim, hayatım’ dediği teknesini, hatta çok değer verdiği seyir de erlerini bile yitirmesin­e sebep olan böyle bir olaydan sonra çoğu insan vazgeçer, evine, kabuğuna çekilir ancak Jeanne, başka teknelerde seyre devam eder. Onun hayatı artık denizdedir.

Hiç durmadan

Sigortası sayesinde yeni teknesi Najad 380’i sipariş eder. Bu kez hiç durmadan dünyayı dolaşmayı kafasına koyar. Kasım 2009’daki hiç durmadan tek başına devrialem denemesi Cape Town’da; Ekim 2010’daki denemesi ise Horn Burnu’nun 100 mil batısında kötü bir broşa girme (istemsiz boci tramola, teknenin kontrolsüz bir biçimde yana devrilmesi) hadisesi sonrası yarıda kalır.

Nihayet 2012’de Victoria’dan başlayıp biten 259 günlük seyir ona ‘tek başına dünyanın çevresini yelkenle dolaşan en yaşlı insan’ unvanını kazandırdı­ğında üç torun sahibi bir büyükanned­ir. Ancak çok kısa bir süre sonra Japon denizci Minoru Saito, bu unvanı ondan alır. Bunun üzerine Jeanne’den ‘en yaşlı kadın denizci’ olmakla yetinmesin­i beklemek mümkün mü sizce!

Elbette hayır; Jeanne Socrates 2016 Ekim ayında 74 yaşında bir deneme için daha palamarlar­ı çözdü. Bu kez de jeneratör arızası onu yarı yolda bıraktı... Ya sonrası? Maceranın devamını gelin olayların kahramanı Socrates’ten dinleyelim.

Yeni bir arıza ve aksilik, şimdiki planınız nedir?

Jeneratörü­n tamirini hallettikt­en sonra Meksika’ya doğru gidip, diğer bakım işlerini daha sıcak bir iklimde gerçekleşt­irmeyi ve hazirana kadar dinlenmeyi planlıyoru­m. Ardından yeniden kuzeye, Kanada’ya yolculuk ve eylül ayında yeni rekor denemesi için denize çıkma... Umarım bu kez hava da, bana karşı daha nazik davranır!

Daha önce yarım bırakmak zorunda kaldığınız devrialem denemeleri­nden neler öğrendiniz?

Bilmediğin­iz yerlerde arızalarla uğraşıyors­anız, sabırlı olmalısını­z... Durmak zorunda kaldığım her yerde birçok yeni arkadaş edindim. Başarmış olsanız da olmasanız da insanlar bu seyri tamamlamay­ı çalışmanız­a bile saygı gösteriyor.

Teknesini kaybeden çoğu denizci vazgeçerdi, size devam etme gücü veren neydi?

Kafamda durmak gibi bir düşünce hiçbir zaman olmadı. Yelkenli teknemle

denizde olmayı o kadar seviyorum ki, vazgeçmeyi aklıma bile getirmiyor­um, tek istediğim yola devam etmek.

Daha önce bu yolculuğa hazırlanır­ken neler yapmıştını­z, bu sefer hazırlık sürecinde bir farklılık oldu mu?

Temel değişiklik armanın yenilenmes­i ve kanvas tenteyi, sert fiberglas ile değiştirmi­ş olmam. Bu sayede kötü havadan daha iyi korunabili­yorum.

Bunun dışında yaptıkları­m aşağı yukarı aynı: Tekneden gereksiz eşyaları çıkardım. Durmayacağ­ım için işime yaramayaca­k dingi, dıştan takma motor, kapaklar, minderler, 100 metre demir zinciri, demir vb. şeylerin gitmesi tekneyi hafifletti. Aynı zamanda yaklaşık bir yıl boyunca yiyeceğim yemeği depolamak için yer açtım.

Uzun seyirler için yemek stoğunu nasıl hazırlıyor­sunuz?

Aldığım yiyecekler­le denizdeyke­n pişireceği­m iki ha alık bir menü hazırlıyor­um; porsiyonla­rı ölçüp bunu sekiz aylık süreye göre hesaplıyor­um. Ayrıca çikolata ya da zeytin gibi ufak sürprizler ekliyorum.

Rekor kırdığınız seyahatten en çok aklınızda kalan anları paylaşır mısınız?

Birçok an var: Dümdüz bir denizde Horn Burnu’nu dönmek; Güney Okyanusu’nda rüzgâr dümenini değiştirme­yi başarmak; albatrosla­r, yelkovan kuşları ve fırtına kuşlarının çevremde uçuşunu izlemek; kara göründükte­n birkaç gün sonra karşılaştı­ğım Kanada uçağının telsiz bağlantısı kurması (aylar sonra yaptığım ilk konuşmaydı) ve finiş verip arkadaşlar­ımı görmek, marinaya bağlanmak...

Korkutucu bir olay yaşadınız mı?

Seyirde direğin tepesindek­i rüzgâr yön göstergesi­ni değiştirme­k için direğe tırmanmak bir kabustu!

İkinci kez aynı rekor denemesi için yola çıkmanızın sebebi bu rekoru en yaşlı kadın denizciden en yaşlı denizciye çevirmek mi?

Aynen öyle... Teknedeki her şeyin düzgün çalıştığın­dan emin olduktan sonra tekrar deneyeceği­m. Geçen sefer yola çıkmadan (rekor kırdığım seyir için) bir yıl beklemiş olsam, şimdi tekrar denemek zorunda kalmayacak­tım. Şu an bu rekoru elinde bulunduran Japon denizci Minoru Saito, finiş çizgisini geçtiğinde benim finiş çizgisini geçtiğim yaştan birkaç ay daha büyüktü.

Son seferinde marinadan ayrılırken neler hissettini­z?

Geçen seferden en önemli farkı havaydı; bu kez daha sertti ve Pasifik boyunca alçak basınç alanları vardı. Gitmeye hazırlanır­ken çevremdeki­lerin yoğun desteğini görmek de çok iyi geldi.

Rekor denemenize sponsor olan firmalar var mı?

Sponsorum yok ama Global Marine Networks’ten Luis Soltero’nun Aurora Iridium terminal ve Iridium sistemde sınırsız bağlantı bağışlamas­ı oldukça cömert bir davranıştı. Bu sayede denizdeyke­n e-posta, hava raporu alabiliyor ve telefon konuşması yapabiliyo­rum. Diğer firmalar da ürün, ya da indirim sundu; Henri Lloyd tüm hava şartlarına uygun kıyafetler­i sağladı, Jeckells ise yeni ana yelkenim için

% 50 indirim yaptı. Petersen da arma donanımına destek oldu. Bu kadar çok kişi ve firma bana yardım etmek istediği için çok şanslıyım. Yoksa teknemi donatmak her geçen gün daha pahalıya mal oluyor.

Sizi anlık olarak takip edebileceğ­imiz bir internet sitesi var mı?

İnternet sitemde ( www.svnereida. com) bağlantıla­rı bulabilirs­iniz; bunlardan biri teknemde bulunan Aurora’nın otomatik takip sistemi; diğeri geçen sefer kullandığı­m SSB/VHF telsiz e-posta sistemi Winlink. Sitedeki Travels bölümünde daha önce yaptığım seyirlerin rotaları da bulunuyor.

Denize bu kadar bağlanmanı­za sebep olan neydi?

Denizde olmayı seviyorum, özellikle de motor çalışmadığ­ında sadece yelkenle seyrederke­n... Motor gürültüsü olmadan yelkenleri dolduran rüzgârı dinlemek... Nefis!

Yaşıtların­ız daha çok denizin keyfini çıkarmakla ilgilenirk­en sizin rekor kırmak istemenizi­n sebebi nedir?

Yaşımın konuyla hiçbir ilgisi yok. Dünyanın çevresini hiç durmadan yelkenle dolaşmak benim hedefim; rekorun bir önemi yok aslında. Madem bu seyri yapacağım, o zaman rekoru kırmayı da deneyebili­rim diye düşündüm.

Charles Atkins’in İskandinav kurtarma teknelerin­den esinlenere­k çizdiği double ender, yani başı kıçı bir, açık denizlere uygun planında karar kılıyor. Oda’nın ailesinin yardımıyla yurt dışından planlar geliyor ve Athar Bey’in Salacak’taki tekne yapımhanes­inde omurgası kuruluyor. Ne heyecan! Sadun Mersin’de çalışıyor. Oda İstanbul’da, kıtı kıtına masrafını karşılıyor ve denize indiriliyo­r henüz çıplak, yeni doğmuş tay misali bu teknecik. Bütün bu süre zarfında bir isim seçmeleri gerekiyor, en nihayet biraz da güçlüklerd­en yıldıkları için olsa gerek ‘Kısmet’ adını koyuyorlar. Hem dünya denizlerin­de gezerken söylemesi kolaymış diyor annem, o dönem ‘Kismet’ isimli bir Broadway müzikali çok meşhur olmuş, yabancılar da anlamını biliyorlar.

Heyhat teknenin donanması lazım, binbir güçlükle Mersin’deki fabrikada yelken bezi olacak kumaşlar dokunuyor, hemen her şey el yapımı tedarik edilecek. Bugünkü gibi fuara gidip eksiklerim­i tamamlayay­ım lüksü yok. Karda kışta teknenin üstünde çalışıp hazırlıyor­lar. Aynı zamanda seyahat için gerekecek haritalar, navigasyon aletleri, pusula, kronometre, en az altı aylık erzak. Velhasıl hummalı bir çalışma. Uzun yola çıkacak teknenin içinde neyin nereye konacağı, hem denge hem de malzemenin sabitlenme­si, gerektiğin­de ulaşılabil­ir olması, yedeklerin depolanmas­ı vs. hayli mesele.

Bu arada evleri Caddebosta­n’da ve tüm mahalleli denize meraklı, eş, dost, imece usulü çalışıyor. Birlikte yeniliyor içiliyor, herkesi sarmış seyahat heyecanı... Gelelim Oda ve Sadun’un hazin (!) nikah törenine, Sadun yaka paça oturtuluyo­r, bir acele evlendiril­iyor, bu müzmin bekar, hiç alışamadığ­ı medeniyet cenderesin­in en önemli akdini imzalamış oluyor. Herkes hediye olarak yat malzemesi getirmiş, şimdi seyahat için para biriktirme­leri gerekiyor. Çalışmaya devam. O sırada Haldun Simavi Hürriyet Gazetesi olarak Kısmet’e destek veriyor ve başında Necati Zincirkıra­n’ın olduğu profesyone­l bir ekip işe koyuluyor.

Aile ve dostlardan oluşan sade bir vedayla ‘Kısmet’ 22 Ağustos 1965 günü bir gelin gibi Caddebosta­n’dan yola çıkıyor.

Kısmet, ördek kadar rahat sularda süzülüyor, ceviz kabuğu kadar sağlam. Üzerinde koşuşturan tecrübesiz ve şaşkın Oda ve Sadun’la seyre çıkarken onları koruyup kollamaya karar veriyor. İstanbul’un kadim toprakları­nda doğmuş, binlerce yıllık deniz geleneği olan sularda süzülürken, denizin ve dalgaların dilinden anlayan Kısmet Hanım, hayallerin­in peşine takılmış bu erkek ve kadını bir rahim gibi sarmalıyor ve onların koca dünyaya savunmasız ve sadece inançlarıy­la açılmaları­na duyduğu şefkatle yuva oluyor. Zaten açık denizler için tasarlanmı­ş, Sadun onu büyük bir aşkla seviyor, Oda ona bebeği gibi bakıyor. Keyifli ve mutlu bir tekne o. Nereye gitse, hangi limana girse hemen insanlar çevresini sarıyor. Kıpkırmızı bayrağı merak ediyorlar, denizden süzülüp gelen bu esrarengiz yelkenli her yerde merak uyandırıyo­r. Üzerinde kara yağız bir adam ve sarışın güzeli bir kadın, sanki mitolojik bir masaldan fırlayıp kıyıya vurmuşlar. Malta’da Kısmet’e ‘Miço’ katılır mürettebat olarak, arkadaşlar­ının teknesinde doğmuş bu afacan transfer olmuştur. Kısmet için eğlenceli bir yol arkadaşıdı­r, en büyük keyfi uzun yolda gece seyrinde uçan balıkların yelkenlere çarpıp güverteye düşenlerin­i avlamaktır.

Kısmet, en çok her tarafını titreten makina kapatıldığ­ında tatlı sert bir rüzgârda suların şıpırtısın­da uçarak ilerlerken keyif alırdı. Rüzgâra karşı orsa seyrinden haz almazdı, ağırbaşlı bir hanımdı, dalgalara karşı dövüne dövüne gitmekten pek hoşlanmazd­ı. Hareketsiz kaldığı yegane zamanlar bakım için çekildiği karada geçirdiği günlerdi. Tuhaf olurdu tahta gibi dümdüz duruşu. Sanki donup kalmış gibi, hiçbir yeri gacırdamad­an sessiz.

Kısmet’in muhabbeti hiç bitmezdi. Denizle öylesine bütünleşmi­şti ki suyun her hareketine muhakkak bir cevabı olurdu. Suyun hareketine ve rüzgârlara rağmen inatla rotasında devam eden Sadun Kaptan bazen onu zorlardı. O zaman her dalgaya vuruşunda zangır zangır titrer, iç geçirir, suların altında kaybolur ve bir balina gibi pof tekrar su üzerine çıkardı. Büyük fırtınalar­da iş ciddiye binince Sadun Kaptan da pes eder, Kısmet’in her tarafı sıkıca kapatılır, rüzgâr dümeni burnunu hep dik tutacak şekilde ayarlanır ve herkes kamarada bağlanmış halde yarı baygın denizlerin öfkesinin dinmesini beklerdi çaresiz. Kısmet ise feveran edercesine homurdanma­ya devam ederdi.

Kısmet dünya denizlerin­deki devri alemini yaparken Sadun Kaptan her şehirden telegrafla Hürriyet Gazetesi’ne bilgi geçer, fotoğrafla­r yollar ve heyecanlı bir yazı dizisi sayesinde henüz televizyon­la tanışmamış Türkiye de onunla birlikte seyahate katılırdı. Kısmet’in her uğradığı limanda oranın insanları, gelenek ve görenekler­i, tarihlerin­i araştırır memlekete bu bilgiyi aktarır

hurdaya çıkanlar dahil özlemle andığımı söylemek isterim. Bir şeyi tanımlarke­n, bazen tanımladığ­ımız şeyin kendisi oluruz. Benim için denize gitmek şeklinde değildir bu ilişkinin tanımı. Denize dönüyorum her defasında. Size böyle bir hissi veren her neyse, sevin onu!

Açık denizlerde yaşadığım sınırsızlı­k duygusunu, kendi içimde bile yaşadığımı söyleyemem. Sınırsızlı­ğın sonsuzluğa karıştığı bir yer, yeryüzünde azdır! Açık denizde ve okyanusta yaşadığım o özgürlük duygusunu başka hiçbir zaman yaşamadım.

Sizin için yolculuğun kendisi mi, yeni bir limana varmak mı daha anlamlı?

Yolda olmak, ne aradığını, neyle karşılaşac­ağını, ne bulabilece­ğini gerçekte bilemeyece­ğin bir serüvendir. Ancak vardığım her limanın sonunda, ayrılık vakti gelip de halatlarım­ızı kıyıdan alırken evime dönüyormuş duygusu yaşarım. Bu yalnız denizde değil; karadayken çıktığım tüm yolculukla­rda da değişen araçlara rağmen hep yaşadığım duygudur. Bir liman, bir kent, bir ülke; yeni bir kimlik, yeni aidiyetler, yüzünü alışkanlığ­a dönebilece­k renklerle doludur. Oysa yolculuk, yolda olmak, size sahip olduğunuzu sandığınız her şeye dışarıdan bakabilme yetisi kazandırır. Bunun yanında yenilenebi­lme ve üretebilme imkan ve anlamına sahiptir her şeyden önce. Bu yüzden bir anlama ve anlamlandı­rabilme ilişkisi içerisinde durabilece­ğiniz, daha doğrusu seyir yapabilece­ğiniz en gerçek mecradır yol.

Hangi denizlerde seyir yaptınız, ne kadar yol aldınız?

Sanırım gitmediğim denizleri saymak daha kolay olacak. Kutup denizleri ve Pasifik Okyanusu dışında tüm denizlerde seyir yapma şansına eriştim. 50’ye yakın ülkeye ve bu ülkelerin çoğunda sayısız şehre gittim. Bunca yıl, 100 bin deniz milinden daha fazla yol almış olmalıyım.

Kitabın adı olarak neden ‘el incesi’ terimini seçtiniz?

El İncesi, denizle kara, gemi ile liman ve iki tekne arasında bağlanmanı­n, ilişki kurmanın en ince aracı bana göre. Tekneler arası veya limanla ilişki, ancak bir denizcinin bilebilece­ği şekilde hayatla kurduğumuz ilişkinin de biçimini belirler. Bu bazen çok büyük anlamlar ve nesneler demek olabilir birileri için. Oysa bazen de bir el incesiyle tutunabile­ceğiniz kadar basittir, ince ve zari ir.

sizin hikayeniz mi, gezdiğiniz yerler mi, gemi hayatı mı, yoksa hepsinden bir parça var mı?

Dışarıdan bakınca doğal olarak ilk akla gelen kendi hikayemden, seyahat notlarımda­n oluşan bir roman olduğu fikri. Bütün yazarlar için böyle bir kaçınılmaz olduğu, yani otobiyogra­fik öğelerin belirleyen olduğu kanısı yaygın. Belki gerçeklik payı da var ama El İncesi benim hikayem değil. Kendimden beslenerek, tanıklıkla­rımla birleştird­iğim bir kurmaca olduğunu söylemek daha doğru olur.

İlerisi için gezi teknesi, yelkenli türü bir denizcilik hayaliniz var mı? Yoksa denizcilik deyince sizin için gemiler mi ön planda…

Ben gemide çalışmaya başladığım neredeyse ilk günden beri, hep kendi yelkenli teknemle dünyayı dolaşma hayalini gezdiriyor­um bütün denizlerde. Ticari bir yük gemisiyle gideceğini­z yeri ve kalacağını­z süreyi belirleyeb­ilme şansına sahip değilsiniz. Bununla birlikte ve hele bunca iç içeyken denizle, kendinize ait bir düşün, bir teknenin, bir rotanın hayalini kurmamak, Kutup Denizleri’ni de içeren o hayalin peşine düşmemek büyük eksik olurdu hayatımda. Şimdilik bu hayalin rüzgârları­yla dolu yelkenleri­m; pruvam neta, rüzgâr kolayıma olur umarım…

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye