Seyir defteri
Yoğun iş temposundan mavi yaşam temposuna geçen İclal ve Ümit Sarp, yaptıkları seyirlerle de bunun hakkını veriyor. 10 yılda yaklaşık 15 bin deniz milini ardında bırakan, her fırsatta kendilerine yeni bir rota çizen ikilinin pruvasında bu kez Avrupa’daki
Tuzlu sudan tatlı suya
Sigorta sektöründe 23 yıl çeşitli kademelerde yöneticilik yapmış eski bir beyaz yakalı olan İclal Sarp, bütçe planlama, mali kontrol, finans gibi alanlarda önemli şirketlerde görev almış. Çok stresli ve yoğun saatler çalışmasını gerektiren temposuna rağmen bulduğu her boşluğu teknede değerlendirirmiş. Sarp için teknelerini aldıkları 2007 yılı bir dönüm noktası olmuş. Ancak o dönemlerde, iki gemici bağı öğrenip biraz dümen tutup saçının tuzuyla İstanbul’a dönüp ofisteki masasına geçtiğinde her şeyi unutuyormuş. Tam kırkından sonra bu iş olmayacak diye düşünmeye başlamış. Bu kez ‘Gezgin Korsan’lar yetişmiş imdadına. “Forumdaki denizcilerden adeta bilgi yağıyordu. Yeni ve renkli bir dünyanın kapıları açılmış, şekerci dükkanındaki çocuk gibiydim. Buna rağmen sanki iki hayatım var gibiydi. Deniz ve teknede başka, ofiste çok başka ve ben o yalın ayak, yırtık şortla tekne yıkayan İclal’in hayatını istiyordum” diyen denizcinin aklına bedeni de uyup ona çok sert bir uyarı yapınca tekne hayatında çok daha fazla yer alabilmiş.
Eşinin öyküsü ise İclal Hanım’ınkinden biraz farklı. 1975 senesinde Deniz Lisesi’ne girerek beyaz üniformayı giyen Ümit Sarp, 35 yıl onurla taşımış. 1985 yılında Deniz Harp Okulu Uluslararası İlişkiler branşından mezun olmuş ve uzun eğitim dönemi sırasında askerî gemi hayatında nöbetlerin çok fazla olduğunu ve denizcilikten çok kırtasiye işleriyle uğraşıldığını görünce hayalleri suya düşmüş. İkmal branşına ayrılmış. Ümit Sarp, Deniz Lisesi’nde ilk deniz tecrübesini filikalarda kürek çekerek edinmiş. Deniz Harp Okulu ise denizde yelken basmak üzere geniş olanaklar sunan sonraki yuva olmuş bu hevesli öğrenciye. İki yıl da Deniz Kuvvetleri’nde Nusret mayın dökücünün ikmal subayı olan Sarp, emekli olmadan dört yıl önce ağabeyinin cesareti sayesinde tekne sahibi olmuş. Bu serüvene atılmakta ondan cesur davranan ağabeyi çabuk havlu atınca, teknesi Altera da Ümit Bey’e kalmış.
Sarp çiftini yapacakları farklı rota öncesinde tanıdık ve tuzlu sudan tatlı suya uzanan bir sohbet ettik.
Altera’nın markası, modeli nedir? İclal Sarp (İ. S.):
Teknemiz 1987 yapımı bir Jeanneau Espace 990 (Boyu 33 feet, eni 3,45 metre, 30 beygir motoru var). En önemli özelliği pilot salon olması yani salonda da bir dümeni var. Böylelikle kötü hava koşullarında teknenin içinden dümen tutabiliyoruz. Yarı omurga salmanın içinde bir de hareketli salma var (su çekimi 2,10 metre-1,10 metre); bu da bize sığ sulara girme imkanı tanıyor.
Denizde yaşamaya başladığınızda neler değişti?
İ. S.:
Başta 12 ayın sekizini denizlerde geçirirken bu yaşamın keyiflerinin yanında zorluklarını gördüm, tecrübem arttı. Sevgim ise hiç azalmadı, değişti, olgunlaştı. Neden sevdiğimi daha iyi anladım. Doğaya ‘rağmen’ değil de onunla birlikte uyum içinde olabilirsen
hayatın aktığını gördüm. Derin mavi sadece yüzmeye değil, insanı insan yapmaya da yarıyordu.
Ümit Sarp (Ü. S.): Eşim ve ben denizi çok sevdik. Deniz Kuvvetleri’ndeki görevim süresince, denizde tatmayı umduğum, o hep hayal ettiğim keyfi yakalayamadığımdan olsa gerek, denizin ne kadar ciddi bir uğraş olduğunun ayrımına varamadım. Hâlbuki tehlikelerinin, meşakkatinin farkında olduklarından olsa gerek, meslektaşlarımın neredeyse hiçbiri tekne sahibi olmadı. Ben ise mesleğe hangi hayalle atıldıysam o heyecanı hep içimde taşıdım. Eşimin “Ümit, nereden geliyor aklına bu çılgınca fikirler Allah aşkına!?” demelerine aldırmadan hem de onu da peşimden sürükleyerek on yıldır Akdeniz’de seyirler yapıyoruz. Kuşadası’ndan denize açıldıktan 24 saat sonra Mikonos’a varıp bir akşam yemeği yiyip işe yetişebilmek için hemen palamar aldığımız hafta sonlarımız bile oldu.
Gezerken yazıp çiziyoruz, İclal esprili dili ile seyirlerimizi anlatıyor, ben de gezdikçe kamçılanan merakımla çok geniş yelpazede araştırmalar yapıyorum ve yazıyorum. Sürekli yazdıkça şişen bir kitabım oluyor. Arkadaşlara, derneklere, dostlara ve üniversitelere sunum yapıyorum. Denizi amatörce sevmek başka bir şey. Profesyonelliğe dönüştürmemek, onu hep bir sevgili olarak yanımda tutmak bencilce gelebilir ama o kadar seviyorum ki...
Daha önce de uzun açık deniz seyirleri yaptınız değil mi?
İ. S.:
Kaptanın özel merakı uzun seyirler olunca kaçınılmaz olarak bizim denizciliğimiz koy koy gezmek yerine hep yeni bilmediğimiz görmediğimiz uzak yerlere yelken açmak şeklinde gelişti. 10 yıl içinde 15.000 deniz mili seyir yapmış olmalıyız. Adlandırmak istersek İstanbulSelanik-haifa üçgeni arasında birçok yer diyebiliriz.
Kanal seyri fikri nasıl ortaya çıktı? İ. S.:
Bizim kaptan Ümit’te daha ne acayip rotalar vardı. Ona kalsa şu an Grönland’da falan olabilirdik.
Oğlumuz Amsterdam’da yüksek lisans yapıyor. Biraz da bana cazip kılmak için Ümit ucunda oğlumuz Barış olan ve Cebelitarık’tan dolaşan bir rota yapmıştı. Ancak size sürpriz; beni deniz tutuyor, hem de yıllar içinde daha da artarak. Bu denli sevmek ve de azap çekmek çok garip bir şey değil mi? Ümit kanallarda benim daha rahat olacağımı düşündü. Böylece rota önce Karadeniz ve Tuna’ya, sonra da Akdeniz’e doyamadığım için Fransa’dan kanallara yöneldi.
Rotanızın tahmini durakları nereler? İ. S.:
Karpaz’dan çıkıp Rodos, Syros, Zakynthos, Sicilya’da Taormina, Eolie Adaları (Stromboli), Capri, Napoli, Ponza, Cittavecchia (Roma için), Orbetello, Elba, Livorno, Manara, Portofino, Nice, Marsilya. Teknemizi bu seyir sonunda Amsterdam Marina’ya bağlayıp bırakacağımızı söylemeliyiz. 1 Ağustos itibariyle Altera’nın yeni evi orası olacak. Daha sonra teknemize geri döndüğümüzde kanallarda gezeceğiz.
Kanal seyri için nasıl hazırlandınız? İ. S.:
Deniz haritalarından farklı olarak kanal haritaları temin ettik. Ehliyetimizin yeterli olup olmayacağını araştırdık. Ren Nehri’nden hâlâ tam emin olmamakla beraber, sorun yaşamayacağımızı öğrendik. Nehirlerin güçlü akıntılarını teknemizin yenip yenemeyeceğini anlamaya çalıştık. Tünel ve bazı sabit köprüler nedeniyle direğimizi indirmemiz gerektiğini anladık. Fransa’da bu işi yaptırabileceğimiz ve direği taşıtabileceğimiz bağlantılar aradık. Su çekimimizin bu seyre uygun olup olmadığını iyice araştırdık.
Teknemizin problemli botunu yeniledik. Botumuzun ilk kez bir motoru oldu. Eski telsizimiz yerine GPS’LI ve acil durum sinyali veren bir telsiz aldık. Bu sinyal için gerekli olan bir çağrı numarası (MMSI) edindik ve havuzluktayken iletişim kurabilmek için ayrıca bir el telsizi aldık. Denizcilik tarihindeki ‘en az tutan demir’ unvanına sahip emektar demirimizi değiştirdik. İzlenebilir olmak için ise internet sayfamızı canlandırdık. ( www.loveofsailing.com)
Rotanın en merak ettiğiniz yeri neresi?
İ. S.:
Ümit’in en merak ettiği nokta direğin indirileceği liman, sonra da sanırım teslim alma noktasıdır. (Gülüyoruz) Şaka bir yana Ümit bu bölgeyi daha önce gördüğü için çok heyecanlanmıyor. Ben nedense yanardağları merak ediyorum. Bir ada olduğu ve canlı olduğu için Stromboli’yi, tabii ki Etna’yı ve yanardağdan etkilenerek zamanın donduğu Pompei’yi görmek istiyorum. Ve elbette ben de kanallardaki seyirlerimizin nasıl olacağını merak ediyorum.