Çürük tonozlar elde kaldı Adalı Yalı yağması askıya çıktı
Göcek’te bakımsız kalan tonozlar kopuyor. Muğla Büyükşehir Belediyesi bu tonozların bakımına talip oldu. Ancak duyduğum kadarıyla, Çevre Bakanlığı, başta Göcek olmak üzere Muğla kıyılarında kendi sorumluluğunda bulunan 80 civarındaki plaj ve iskelenin işletmesini Deniz Ticaret Odası’na devrediyor. Şehircilik ve Çevre Bakanlığı’nın Muğla kıyıları ve ormanlarında SİT koruma derecelerini düşüren çalışması, imar planlarına henüz yansımadı. Valilik ve Tabiat Varlıkları Genel Müdürü’nün “Koruma dereceleri düşürülmeyecek, kıyılar imara açılmayacak” açıklamalarına rağmen, Muğla Çevre Müdürlüğü, Gökova’da imar planı değişikliğini ilan için askıya çıkardı. O andan itibaren askıya çıkmamış yerlerde bile yoğun şekilde kaçak inşaat faaliyetleri başladı.
Yazımıza önce iki önemli haberle başlayalım. Ardından da değerlendirmelerimizi paylaşalım.
Yanlış hatırlamıyorsam 2010 yılında Göcek’te TURMEPA’NıN önerisi ile o zamanki adı Özel Çevre Koruma Kurumu olan (ÖÇK), Göcek’te demirlenecek alanlar konusunda önemli kısıtlamalar getirmiş, denize tonoz atıp kıyıya da babalar koymuştu. Öçk’nın adı daha sonra Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü oldu. Bizim bürokrasi, isim değiştirmeyi ve eski sorumluluklarından sıyrılmayı pek sever. Ne ad verilirse verilsin, kurumların ve müdürlüklerin adı değişse de ben bu yazıda, Çevre Bakanlığı ifadesini kullanacağım. Sözünü ettiğimiz kurumlar, genel müdürlükler, koruma kurumları, çevre ile ilgili kurumlar, bakanlık olarak; bir Orman ve Çevre Bakanlığı olmuş, bir Şehircilik ve Çevre Bakanlığı… Genel müdürlüğün adı değişmiş. Ama sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor. Bu yazının muhatapları, adı geçen dönemlerde, çevreden sorumlu bakanlık hangisi ise, o bakan ve o bakanın bürokratları…
Göcek’teki tonozlar ve Muğla kıyılarındaki iskeleler deniz ticaret odasına devrediliyor
Haber 1:
Göcek’te son üç yıldır tonozlara bağlanan teknelerin tonozları
kopuyor, tekneler sürükleniyor. Ufak tefek kazalar oluyor. 2010 yılından beri hiç bakım görmeyen tonozların ne kadar güvenilir olduğunu anlamak için tecrübeli denizci olmaya gerek yok. Bunu denizcilikle ilgilenen herkes bilir. Ama bizim Çevre Bakanlığı yetkilileri maalesef bunun farkında değil. Muğla Belediyesi, bütünşehir statüsüne dönüştürüldüğünde, bünyesinde denizcilik ile ilgili bir birim kurdu. Tanıdığım ve gördüğüm kadarıyla da işinin ehli bir kadro oluşturuldu. Muğla Büyükşehir Belediyesi, Göcek’teki tonoz meselesi de dahil olmak üzere Muğla kıyılarında Çevre Bakanlığı yetkisindeki alanların işletilmesi için yetki istedi. Çevre Bakanlığı, nedendir bilemiyorum, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin (aklıma muhalefet partisinin belediyesi olduğundan diye getirmek istemiyorum), bu talepleri reddetti. Muğla Çevre Vakfı (MUÇEV) diye bir vakıf kurup denizle ilgili işleri MUÇEV’E verdi. MUÇEV de tonozlarla hiç ilgilenmedi. Göcek’te tonozlar kopmaya başlayıp da şikayetler artınca, bu kez Deniz Ticaret Odası devreye girdi. “Göcek’i bize verin, biz işletelim, tonozları yenileyelim” önerisinde bulundu. Çevre Bakanlığı da, “Sadece Göcek değil, Muğla kıyısında bizim tasarrufumuz altında olan 80 küsur yer var. İskeleler, plajlar vs… Siz nasıl olsa bir sivil toplum kuruluşusunuz. Bir şirket kurun, size devredelim” karşılığını verdi. Deniz Kıyı ve Çevre Yönetimi AŞ adında şirket kuruldu. Bu yazı 20 Mayıs 2017 tarihi itibarı ile kaleme alındı ve baskıya gönderildi. Henüz protokol imzalanmadı ama duyduğum kadarıyla her an imzalanabilir. Belki siz bu yazı okurken imzalanmış da olabilir. Haberin değerlendirmesini, ikinci haberi de verdikten sonra yapacağım.
Haber 2: Muğla kıyıları maalesef yağmalanıyor…
Naviga’nın Ocak 2017 sayısında uzun uzun haritalarla birlikte yazmıştım. Çevre Bakanlığı, bilimsel çalışma yapıyoruz görüntüsü altında, güya çevre ile ilgili uzmanlardan oluşan ama esasında bir gayrimenkul geliştirme şirketine bir ihale verdi. Düşünsenize… Bu bir Zaytung haberi değil. Abartmıyorum, espri de yapmıyorum. Muğla kıyılarında SİT alanlarını ve çevre koruma kıstaslarını belirleyecek ekolojik çalışma ihalesi, arazi geliştirme işi ile ilgilenen gayrimenkul şirketine verildi. Onların ilk işi de adrese teslim inşaat izni bol olan koruma bölgeleri ilan etmek oldu.
Kimse kusura bakmasın; bu iş tam anlamıyla, kuzuyu kurda teslim etmek. Güya dört mevsim ekolojik temelli bir bilimsel araştırma yapıp Muğla kıyıları için koruma kategorileri ve plan önerileri hazırladılar. Bu plan ile Muğla’daki koruma statülerini zayıflattılar. Gökova’nın yarısını, Bozburun’un neredeyse tamamını, Datça Yarımadası’nın Knidos Antik Kenti dahil önemli bir kısmını, Hisarönü Körfezi’nin büyük bir bölümünü, ormanları betonlaştıracak öneriler getirdiler. Muğla Belediye Meclisi’nin CHP’LI, AKP’LI ve MHP’LI tüm üyeleri oy birliği ile buna karşı çıktı. Haberi Hürriyet’te Fatih Çekirge, Naviga Dergisi’nde de ben yazdım. ( Naviga, bu haberi önemi nedeniyle internet sitesinde dijital abonesi olmayan okuyucular için de şifresiz bulundurmaktadır. Arzu edenler Naviga Dergisi’nin internet sitesinde www.navigamagazin.com/yazi/432/ burasi-icin-olum-fermani-hazirlandi. html linkinden haberi okur, hazırlanan haritaları inceleyebilir.) Haber Naviga’da harita detayları ile çıkınca, çeşitli gazetelerde de yankılandı. Muğla ilinde, bu betonlaşma tehdidine karşı, tüm ilçelerin kent konseyleri ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ile çok geniş bir tabana yayılan Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) kuruldu. (Bir önceki paragrafta belirttiğimiz MUÇEV’LE karıştırmayın lütfen.) Bu girişimler sonucu Muğla Valisi, Tabiat Varlıkları Genel Müdürü, Hürriyet Gazetesi’nden Fatih Çekirge’yi ayrı ayrı arayıp açıklama yaptılar. Böyle bir çalışmanın mevcut durumun tespiti için yapıldığını, bu bölgelerin imara açılmasının söz konusu olmadığını, çevrecilerin olayı abarttığını söylediler.
Referandum bitti. Bir baktık ki, Muğla Çevre İl Müdürlüğü, Gökova’da Okluk
Koyu ve Kissebükü Adalı Yalı ile ilgili paftalardaki imar değişiklikleri için askıya çıkmış. Yani Çevre İl Müdürlüğü, Muğla Valisi ile Tabiat Varlıkları Koruma Müdürü’nün “Abartıyorlar, yok öyle bir şey” açıklamasını yerle bir etmiş. Okluk Koyu’nda Özal zamanında düzenlenen 140 metrekarelik mütevazı dinlenme alanında devasa boyutlarda imar faaliyetleri, planın askıdan inip kesinleşmesini beklemeden tam gaz devam ediyor. Okluk’ta yapılan çalışmalar, ormana örülen duvar, deniz dolgusu, 185 metrelik bir iskele ile 55 metrelik ikinci iskele inşaatı başlamış. Küçücük koyda denizde 19 dönümlük dolgu çalışmaları başlamış. Okluk’ta neler yapılacağı ve yapıldığı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından internette açıklandı. Ormanın göbeğinde, ne denli bir betonlaşma yapılacağını, isteyenler Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği İnternet Sitesi’nden arar bulur. Olay sadece Okluk Koyu ile sınırlı kalsa iyi. Çevre Bakanlığı, SİT alanlarının koruma derecelerini adrese teslim bir şekilde düşürürken, daha ilgili imar değişiklikleri onaylanmamışken, bu haritaları gören herkes, sanki el altından kendilerine söz verilmiş gibi, Muğla kıyılarının büyük bölümünde kaçak inşaat faaliyetlerine başladılar.
Sadun Abi özür dileriz…
5 Haziran, bizim kuşağa denizleri sevdiren, büyük denizcimiz ve büyük çevrecimiz Sadun Boro’nun aramızdan ayrılışının ikinci yıldönümü... Son nefesine kadar bizlere, kıyıları, ormanları, özellikle de Gökova ve Muğla kıyılarını korumamız için vasiyet etti. Bizler de ona söz verdik. Ama maalesef görevimizi yerine getiremedik. Bu kıyıları koruyamadık. Sadun Abimize karşı mahcubuz.
Dönelim birinci habere…
Tekrar Göcek’te kopan tonoz konusuna değinmek isterim. Bundan yedi yıl kadar önce TURMEPA’NıN önerisi ile ÖÇK, Göcek’te demir atmayı ve teknelerin kıçtankara ağaçlara bağlanmasını yasakladı. Göcek’te gitgide büyüyen 30 metre, 40 metre, 50 metre boyundaki koca koca teknelerin attığı büyük demirler posidonia çayırlarına zarar veriyor, deniz kendini temizleyemez hale geliyordu. Küçük teknelerin bir zararı yoktu ama 100 tonun, 200 tonun üzerindeki tekneler de ağaçların gövdesine zarar veriyordu. Bu nedenle de küçük büyük demeden tüm teknelerin ağaca bağlanması yasaklandı, karaya babalar yapıldı. Zamanın ÖÇK Başkanı Ahmet Özyanık ve Daire Başkaı Mehmet Menengiç ile yüz yüze görüştüm. Bu tonoz atma işinin öyle basit bir iş olmadığını, bu tonozların her sene bakımının yapılması gerektiğini belirli aralıklarla, halatlarının, zincirlerinin, bağlantı elemanlarının değiştirilmesi gerektiğini, bunun da maliyet olduğunu söyledim. Verdiği cevap, “ÖÇK olarak bizim bütçemiz fazla, değiştiririz…” Sonuç ortada… Yedi yıldır bakım görmeyen tonozların neredeyse tamamı kopma noktasına geldi.
Ağustos 2012 yılı Naviga Dergisi’nde yazmıştım. 2012 yılının Haziran ayında rahmetli Sadun Abi ile birlikte, Göcek’te Türkiye’nin ilk kadın Liman Başkanı Nazan Ayvardı Yurt’u ziyaret ettik. O ziyaret esnasında Sadun Abi Göcek Liman Başkanı’na, harita üzerinde tonozlar ve demire yasaklanan yerlerle ilgili gördüğü aksaklıkları tek tek anlattı. O fotoğrafı arşivimden bulup tekrar gönderiyorum. Ancak kısa bir süre sonra liman başkanının yeri değişti, Öçk’daki görevliler değişti, Öçk’nın adı değişti; geriye bize Göcek’te konulan demirleme yasağı ve bakımsız tonozlar kaldı.
Göcek’te tonozların ve Muğla kıyılarında Çevre Bakanlığı tasarrufu altında olup MUÇEV tarafından işletilen iskelelerin ciddi yönetilmesi gerekiyor. Çevre Bakanlığı bu işi başaramadı. Muğla Büyükşehir Belediyesi “Bize devredin, biz işletelim” dedi. Bakanlık kabul etmedi. Şimdi Deniz Ticaret Odası’na devri söz konusu. Dto’nun kurduğu Deniz ve Kıyı Yönetimi Şirketi, eminim buralarda kaliteli ve güvenli bir hizmet verecektir. Şirketin kuruluş amaçlarını okuduğumda ifadelerin heyecan ve umut verici
olduğunu görüyorum. Ancak iki konuda endişelerim var. Biri fiyatlandırma, diğeri de denetim…
Bu hizmetin fiyatlandırması nasıl olacak? Amatör denizcilerin bağlama ve barınma sorunları ortada. Bu konuda yazılmış yüzlerce yazı var. En ufak ve en köhne iskele izni alan bile, kendisini marina zannedip beş çıpalı marina fiyatı çekmeye kalkışıyor. Çoğu yerde küçük bir iskele izni ile başlayan yatırım, bütün koyu kapatacak büyüklükte iskeleye, neredeyse marinaya dönüşüyor. Kapalı koylar, kapasitenin üstündeki bu iskele nedeniyle ciddi bir kirlenme tehdidi ile karşı karşıya kalıyor. Deniz Ticaret Odası’nın kurduğu şirket iyi hizmet verebilir ancak kaçak iskeleler ve kaçak yapılaşmaya, aldığı iskele iznini neredeyse marina boyutlarına dönüştürenlere karşı nasıl etkili mücadele verebilir? Sonuçta anonim şirket statüsündeki bir kurum, hangi yasal dayanağa göre, kamu adına denetim yapabilir?
Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Milli Emlak gibi bürokratik mekanizmalar, “Bütün bu izinleri biz veririz” diyor ama denetleme işini üstlenmeyip, “Denetleme yapılmasın, herkes kafasına göre kaçak inşaat yapsın” diye olsa gerek, denetleme işini ilçe belediyelerine veriyor. Yolu olmayan ıssız koylara, ilçe belediyesi hangi olanaklarla gidip bakacak. Tüm bu kıyıların yönetiminde büyükşehir belediyesini görmezden gelmek, kaçak yapılaşmayı artıracak endişesini taşıyorum.
Deniz Ticaret Odası’nın kurduğu şirketin amaçları arasında, denizlerin korunması ve atıkların toplanması gibi konular da var. Bu nedenle, kurulan bu şirkete bir de sorum var. Dünyada başka yerde örneği olmayan, somut gerekçesi olmadan, dayanaksız, vahşi miktarda cezalar uygulanan, çoğu yabancı teknenin Türkiye’den kaçma nedenleri arasında bulunan MAVİ KART konusunda, Deniz Kıyı ve Çevre Yönetimi Aş’nin fikri nedir? Bu konuda Çevre Bakanlığı’na herhangi bir önerisi olacak mıdır?
Geçen yıl Yücel Köyağasıoğlu’nun yukarıda gördüğünüz harika çiziminin yer aldığı ilanlarla tanıştık Tırhandil Cup ile. İlandaki tabiriyle ‘başı kıçı benzer, yelken ile yürütülen, dayanıklı ve zarif ahşap tekneler’ Bodrum’un bibloları, ilk kez sadece kendilerine ait bir etkinlikle tanıtılacaktı, önce Bodrum’a ve Türkiye’ye sonra dünyaya...
Her şey böyle başladı...
Organizasyonu yıllardır Bodrum Cup’ı yapan ekibin ve Era Bodrum Yelken Kulübü’nün üstlendiği bu yeni mücadelenin rotası çizilirken ilk tartışma konusu ‘tırhandil nasıl yazılır?’ oldu. “İki ay boyunca tırhandilin ne olduğunu, nasıl yazıldığını konuştuk. Kendi değerimizin adını bile net olarak söyleyemediğimizi anlayınca onu tanıtma zamanının çoktan gelmiş olduğunu da anladık. Bu nedenle ilk tanıtımımız tırhandilin ne olduğunu anlatan bir ilandı” diyor organizasyon komitesinden Süleyman Uysal.
Organizasyon Komitesi Başkanı Erdem Ağan ise her şeyin başlangıcını pi sayısına bağlıyor “Tırhandil, üçe bir oranını anlatır; boyunun enine, derinliğinin borda yüksekliğine, pastikalya yüksekliğinin kalınlığına oranı gibi birçok ebadı pi sayısına yakın oranlara sahip denizci bir tekne. Eskiden yük taşımak ve süngercilikte kullanılırmış. M.Ö. 1300’lü yıllara ait olduğu belirlenen Uluburun batığının da tırhandil karakterini taşıdığını