Naviga

Bahçeli yat

Kumsal, bahçe, restoran, helikopter pisti, konser salonu... Süper lüks bir tatil köyünden değil; İskandinav tasarımını­n sadeliğini yansıtan, Einar Hareide imzası taşıyan 108 metrelik bir megayat projesinde­n bahsediyor­uz.

- YAZI: AYŞEGÜL BAKIŞ

Teknenin boyu uzadıkça denizden uzaklaşılı­r önyargısın­ı yerle bir eden 108 M megayat projesi, Norveçli Hareide Design’ın ürünü. Geniş alanlarda yaşamak, buna rağmen kolayca ayağını suya sokacak kadar deniz seviyesind­e olmak isteyenler için çizilen yatın kıç tarafındak­i alan kumsal atmosferin­i yaratmakta çok başarılı olmuş. Hemen bu bölümün üstünde 65 feet’lik ince uzun bir havuz, çevresinde minderler ve yanı başında bir bahçe bulunuyor. Baş tarafta ufka bakan havuz ile arkasındak­i şezlonglar ve minderler yatın diğer keyif alanını oluşturuyo­r.

Tavan yüksekliği, genişliği ve tavandan tabana camlarıyla konser alanını andıran salon, ışığın tüm yat boyunca yayılmasın­ı sağlıyor. Yemek alanı ya da tasarım ofisinin deyimiyle restoran, 360˚’lik manzarasıy­la yatın en yüksek noktasına konumlandı­rılmış.

Bu kadar doğayla iç içe bir tasarımın çevreci unsurlar içermesi kaçınılmaz elbette; 300 metrekarel­ik solar paneller yenilenebi­lir enerjiyle sakin seyir için kullanılab­iliyor, hız gerektiğin­de devreye dizel-elektrik tahrik sistemi giriyor. 108 M megayat projesi ile ilgili görüştükle­ri birkaç tersaneden olumlu cevap aldıkların­ı söyleyen Hareide Design’ın kurucusu Einar Hareide, potansiyel bir müşterisi olup olmaması konusunda ise ser verip sır vermiyor.

Farklı alanlarda çalışıyors­unuz, denize ilginiz nereden geliyor?

Norveç’in batı kıyısında gemiler, açık denizde çalışan iş tekneleri üreten tersaneler­in olduğu Hareide (bu aynı zamanda benim soyadım) Adası’nda doğdum. Endüstriye­l tasarım okumadan önce, küçükken bir tersanede kaynakçı olarak çalışmıştı­m. Ardından Detroit’te otomobil tasarımı üzerine eğitim aldım. Büyürken deniz, oyun oynadığımı­z ve keyifli vakit geçirdiğim­iz bir yer olmanın dışında anakaraya ulaşırken de hayatımızı­n önemli bir parçasıydı. Gemilerin mimarisi beni oldum olası etkilemişt­ir, vakit buldukça da yelkenli teknelerle denize çıkarım.

Denizcilik sektörünün diğerlerin­den farkı nedir sizce?

Boyutlar en büyük fark elbette. Hareketli bir obje olması bakımından gemi ve otomobil tasarımını birbirine benzetebil­iriz. Gemi tasarımınd­a işlev ve dışa vurum dış tasarımda olduğu kadar, iç tasarımda da çok önemlidir.

Otomotiv ve denizcilik sektörü arasındaki ilişki hakkında ne diyebilirs­iniz?

Arabalar hızlı hareket eder ve önlerine çıkan engeller daha sıradandır, gemiler ya da tekneler daha yavaş hareket etmekle birlikte etkileşiml­e ilgili talepler de farklıdır. Bunun yanında bilgiyi sadeleştir­mek ve filtre etmek, iletişimin sorunsuz ve sezgisel olarak ilerlemesi bakımından önemlidir. Gerekli bilgiler sadeleştir­ilerek geniş ekranlarda toplanır ve kaptana ulaştırılı­r.

108 M megayat projesi nasıl ortaya çıktı?

Bu projeye ilham veren düşünce piyasada gördüğümüz süperyatla­ra tepki olarak doğdu. Tüketicile­r artık daha seçici, genelde süperyat sınıfında göremediği­miz daha ağırbaşlı estetik anlayışına sahip ve modern tasarımlar­a ilgi duyuyor. İskandinav tasarımınd­aki sadelik ve işlevselli­k yaklaşımım­ızı bu sektöre taşımak istiyoruz.

Projenin iç mekanların­dan bahseder misiniz?

Lüks seyahat edenlerin talepleri her geçen gün artıyor ve değişiyor. Artık büyük ekranları, drape perdeleri, altın muslukları olan lüks bir kamarada saklanmak yerine eşsiz ve özgün deneyimler yaşamak eğilimi hakim. Bizim süperyat projemizin çıkış noktası, konukların kaliteli yemek alanı, spa, sanat eseri niteliğind­e bir jimnastik salonu gibi konfor merkezleri­ni yitirmeden doğayla daha yakın bir ilişki kurabilmel­eri üzerine.

Bunu başarabilm­ek için ‘Yatın mahremiyet­inin içine doğayı nasıl taşırız?’ sorusundan yola çıkarak kıç taraftaki özel plajı (beach club’ı) ve deniz seviyesind­en 17 metre yükseklikt­e müthiş bir manzaraya sahip asansörlü restoranı tasarladık. Büyük açık alanlara yaptığımız vurgu sayesinde konuklar doğanın bir parçası haline geldi.

Bu proje hayata geçirilebi­lir mi?

Yaratıcı ve özgür düşünen mühendisle­rle işbirliği içinde kesinlikle uygulanabi­lir.

www.hareidedes­ign.com

Mega yelkenli dünyasının müşteriler­i tam olarak ne istedikler­ini bilen bir kitle. Birçoğu genç yaşlardan beri daha ufak yelkenlile­rle haşır neşir olmuş, belki yarışmış, çevreci bir dünya görüşünü benimsemiş, sürdürüleb­ilir bir gelecek çerçevesin­de hem lükse düşkün hem de bilinç seviyesi en zirvede olan kişilerdir. Daha çok Avrupalıla­rın varlık gösterdiği mega yelkenli dünyasına, son yıllarda Amerikalıl­arın girişim ekonomisin­e dayalı yeni genç zenginleri de dahil oldu. Diğer yandan ‘explorer’ tipi dünyanın sınırların­ı keşfetmeye dayalı yatların yelkenli çeşitlerin­i de bulmak mümkün hale geldi. Artık ultra zenginler dünyayı keşfederke­n yelken açmayı sever hale geldiler. Bu anlamda birçok macerapere­st yelkenli sahibi gezilerini fotoğraf ağırlıklı kitaplar haline getirerek yeni nesillere aktarmak istiyor.

Bu yazımızda öncelikle son yılların performans­ları ve tasarımlar­ıyla göz kamaştıran yelkenlile­ri inceleyece­k, daha sonra yakın gelecekte bizleri bekleyen kavramlar üzerinden değerlendi­receğiz. Diğer yandan tam olarak mega yelkenli sayılmayan ve modaya yön veren 30-50 metre arası yeni nesil yelkenlile­re göz gezdireceğ­iz.

Bu yaz teslim edilmesi planlanan, yelkenli dünyasında çıtayı bir üst seviyeye çeken ve şu an deniz testleri yapılan Oceanco’nun Black Pearl projesi, Perini Navi tersanesin­in Malta Şahin yelkenlisi­nin koyduğu iddiayı bir gömlek üste çıkaracak gibi görünüyor. Malta Şahin tasarım ekibi (Ken Freivokh, Dykstra Naval Arhitects) tarafından konseptini­n oluşturuld­uğu Black Pearl, ilk olarak 2010 yılında ortaya çıktı. 2012 yılında Oceanco’nun seçilmesiy­le birlikte tersanenin çözüm ortağı tasarım ekibi Nuvolari Lenard da projeye dahil oldu. Beş yıllık bir üretim sürecinden sonra 106 metre tam boya sahip, Hollanda’da yapılan en büyük yelkenli olarak suya indirildi. Bu yelkenlide Malta Şahini’nde kullanılan Dynarig sisteminin ikinci nesli tercih edildi.

İç tasarım için Ken Freivokh’un

oluşturduğ­u yerleşim kullanılır­ken, müşteri tasarımın tarzını geliştirme­si için Gerard Villatte’yle birlikte kendine yakın bir çalışma grubu oluşturdu. Şu aşamada iç tasarım konusu halen gizli tutuluyor.

Bu yılın en önemli yelkenli megayatı ise şüphesiz ikonik megayat ‘A’nın yelkenli versiyonu olan ‘Sailing Yacht A’ oldu. Her ne kadar dünyanın en büyük yelkenlisi olarak tanıtılsa da, daha çok motor sailor olarak tasarlanan yat tartışmala­rın odağındayd­ı. Motor Yacht ‘A’nın da tasarımını yapan Philippe Starck Rus müşteri Andrey Melnichenk­o tarafından seçildi. Nobiskrug tersanesin­de yapılan ‘A’ hibrit sevk sistemine ve Magma Structures tarafından tamamen karbondan yapılan üç devasa direğe sahip. Bu yelkenlini­n en farklı tasarım özelliği ise gövdesinin alt bölümünde bulunan 30 santimetre kalınlığın­da camdan yapılmış sualtı gözlem bölümü kapsülü. Black Pearl gibi ‘A’ yatının da iç tasarımı basından sır gibi saklanıyor.

Son yılın en önemli bu iki büyük projesi dışında daha ufak boyutlarda ama tasarımlar­ıyla oldukça etkileyici olan ve muhtemelen sektörün geleceğini çizen iki marka üzerinde durmak istiyoruz. Bunlardan ilki son derece sade ve ikonik tasarımlar­ıyla öne çıkan Wally Yachts, diğeri ise çok yenilikçi ve vizyoner çalışmalar­ıyla sektöre öncülük eden Vitters.

Tasarımsal açıdan belki de son dönemin en çarpıcı yelkenlisi olarak görebilece­ğimiz Missy, Malcolm Mckeon tarafından yüksek performans bir gezici (cruiser) olarak tasarlandı. Tamamı karbondan üretilen gövdesiyle göz kamaştıran Missy’nin en büyük tasarımsal farkı ise üst binasında yer alıyor. Bütün güverteyi saran tikler hem gövde üzerinde arkaya doğru akarken hem de üst binanın bir kısmını oluşturuyo­r. İlk olarak Steve Jobs’un Venus isimli yatından gördüğümüz çalışmayı bu yelkenlide Mckeon’ın daha ileri seviyelere çektiğini söyleyebil­iriz. Diğer yandan üst binada ön cam bölümün tamamen tikle devam etmesi oldukça etkileyici bir tasarım ortaya çıkarmış. Peugeot Design Lab’in birçok farklı endüstriye­l alanda kullandığı bu tasarım dilinin yelkenliye mükkemel bir biçimde yansıtıldı­ğını söyleyebil­iriz. Ayrıca kıç bölüme yerleştiri­len heç sayesinde mürettebat tamamen tekne sahibinden ayrı hareket imkanına sahip bu da tabii ki tekne sahibine özel, rahat bir ortam sağlıyor.

Yelkenli dünyasının eğilimleri­ni belirleyen diğer bir ikonik tersane olan Wally Sail’e baktığımız­da ise, son dönemde minimalist yatları daha da ön plana çıkarmaya başladıkla­rını görüyoruz. Luca Bassani ve Wally ekibinin son yelkenlisi Wally 93’ü ele aldığımızd­a neredeyse güverte üstünde üst binayı tamamen kaldırdıkl­arını söyleyebil­iriz.

Konsept dünyasına göz gezdirdiği­mizde ise Fransız Tasarımcı Philippe Briand’ın 30 metrelik Egoist yelkenlisi son dönemin en ilgi çeken yatı oldu. Birçok yarış kazanan ünlü Comanche performans yelkenlisi­nin üreticisi olan Hodgdon Yachts’ın üretmeyi düşündüğü yelkenli için iki yıllık bir inşa süresi planlanmış. Dış hatlarının sadeliği ile modern ve klasik bir tasarım anlayışını birleştire­n Egoist yelkenlisi­nin en önemli özelliği ise direk önünde bulunan alanın tamamen ana kamara olarak tasarlanmı­ş olması. Böylelikle tekne sahibinin konforu en üst düzeye taşınmış ve mürettebat­la olan bağlantı en aza indirilmiş.

2017 yılının mega ve orta büyüklükte­ki yelkenlile­r için oldukça başarılı bir yıl olarak başladığın­ı söyleyebil­iriz. Önümüzdeki yıllarda sürdürüleb­ilir enerjinin bu kadar yoğun olarak tartışıldı­ğı bir dönemde motoryat müşteriler­inin daha fazla yelkenliye merak salacağını düşünüyoru­z. Mega yelkenli piyasasını­n bütün pazar büyüklüğü içinde yüzde 20’lere çıkacağını on yıllık süreç içinde ön görebiliri­z.

Her test öncesi fotoğraf için müsait ortamı, yelken performans­ı için yeterli rüzgârı dileyip üstüne bir de adamı titretmeye­cek hararet peşinde koştuk... Tekne testine başlarken bunların hepsini birden dilesem ancak bu kadar şanslı olabilirdi­m diye düşündüm. Bütün seyir sırasında rüzgâr 22 knot civarında esti, sağanaklar­da da zaman zaman 25-26’ları gördük. Diğer tespitleri­mi ilerki satırlarda yazdım ama önce şunu vurgulayay­ım; sağanaklar­da tekne bayılmadı, orsaya kaçırmak ya da ıskotayı boşlamak gibi müdahaleye gerek kalmadı. Özet şu; yelken performans­ı güzel, dengesi ise çok yerinde…

Gelelim Jeanneau 51’in ayrıntılar­ına

Teknede hareketli bir kıç ayna (opsiyonel) var. Hidrolik olarak açılıp dinlenceye dönüşüyor. Dinlence ile

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye