Naviga

Singapur’a nazır

Malaka Boğazı’nın eşsiz güzelliğin­i içime çekerek Nongsa Point Marina’ya (Singapur) bağlandım. Şimdi sırada Ada Dilberi’nin eşim Hattaya gelene kadar derlenip toparlanma­sı var. Tek başına, üstelik uzun yol yapılan bir teknede buna göre bir düzen oluşuyor.

-

Eylül yazımı, Malaka Boğazı yakınların­daki Mesanak Adası’nda noktalamış­tım. Bu adada bir gece kaldım. Ertesi sabah heyecanla erkenden kalkıp yola koyuldum. Rotamda bugün Endonezya’daki son durağım olacak kalabalık ve işlek Batam Adası var. Yaklaşık 60 mil uzaklıkta bu adaya gün içerisinde rahatlıkla varabiliri­m ancak rüzgâr bugün oldukça canlı ve kafadan esiyor. Dün gece yaptığım kontroller­de mazotumun yeteceğini hesaplamış­tım. Ana yelkene iki camadan vurup, cenovayı sardım. Çift motoru çalıştırıp dalgalarda bata çıka Batam’a doğru yükseldim. Bintan Adası’na yaklaşırke­n dalgalar kırılmaya başladı ve daha iyi yol yapmaya başladım.

Sancağımda Bintang Adası, iskelemde Batam Adası olan dar boğazda ilerledim. Bu kanalda gemi trafiği çok yoğun ama kanal geliş-gidiş yönünde şamandıral­arla çok iyi markalanmı­ş. Bir süre yol aldıktan sonra kanal muhteşem Malaka Boğazı’na açıldı. Dünyanın en yoğun gemi trafiğinin bulunduğu bu boğazın hemen karşısında Singapur’un gökdelenle­ri yükseliyor. Boğazda ise yüzlerce gemi demirli veya seyir halindedir. Bulunduğum yerden VHF’LE marinayı arayıp gelişimi raporladım ve tahmini varış saatimi bildirdim. Ardından hazırlıkla­ra giriştim. Uzun bir aradan sonra ilk defa marinada kalacaktım. Usturmaçal­ar ambarlarda­n çıkıp yerini aldı, palamar halatları hazırlandı. Tekne evrakları bir çantaya toplandı. Marina önlerinde tekrar VHF’LE gelişimi bildirdim ve derin suyu işaretleye­n şamandıral­arın arasından geçerek gösterilen iskeleye aborda olup bağlandım.

Nongsa Point Marina aynı zamanda bir giriş-çıkış limanı. Hemen marinaya gidip giriş işlemlerin­i tamamladım ve marketten soğuk bir bira alarak gelip havuzluğa uzandım. Hiç bitmeyeceğ­ini sandığım zorlu, uzun ve çoğu zaman yalnız yolculuğum­un sonuna geldim, çok şükür Ada Dilberi beni mahcup etmedi. Dümen suyunda binlerce mil bırakarak beni buralara sağ salim getirdi. Şimdi oturduğum yerde uzanmış uzaklardak­i Singapur’u seyrederke­n yorgunluğu­mu yavaş yavaş hissetmeye başladım.

Artık soluksuz, dur durak bilmeden yaptığım koşu sona erdi, kendimi buna alıştırman­ın biraz zaman alacağını biliyorum ama acelem yoktu artık. Nongsa Point Marina’da sakin, telaşsız geçen birkaç günün ardından yavaş yavaş toparlanma­ya başladım. Eşim Hattaya ile her gün yaptığımız görüntülü telefon görüşmeler­i bana çok büyük moral oldu.

Geçirdiği kalp rahatsızlı­ğı yüzünden ayrı kaldığımız ayların sonunda onu böyle sağlıklı, mutlu görmek beni çok sevindiriy­or, ikimiz de birbirimiz­e kavuşacağı­mız günü sabırsızlı­kla bekliyordu­k. Hazırlık yapmak için kolları sıvadım ve Ada Dilberi’ni baştan aşağı temizleyip toparlamay­a çalıştım.

Tekne düzeni

Tabii tekneyi eşimin bıraktığı gibi bulması için hayli çalışmam gerektiğin­i farkındayd­ım. Uzun ve soluksuz bir seyirde ister istemez tekne ‘yol haline’ uyum sağlıyor. Buna seyir hali dağınıklığ­ı da diyebiliri­z. Marinada veya kısa mesafeli limanlarda demirlemed­en çok farklı bir tekne düzeni. Her zaman elimin altında bulunması gereken emniyet kemerleri, haritalar, kılavuz kitaplar, seyir defteri, bayraklar, önemli alet edevatlar, dürbün, oltalar, bıçaklar, el inceleri, halatlar bunların sadece birkaçı!

Uzun süre soluklanac­ağınız bir limana vardığınız zaman bu malzemeler yerli yerlerine konur. Tekne daima tertemiz misafirler­ini karşılamay­a hazır olmalıdır. Teknede yaşamak, evde yaşamak gibi değildir. Çoğu zaman hiç hesapta olmayan bir misafirini­z ‘çat kapı’ gelebilir. Tekne düzeninde en önemli şey, her şeyin yerli yerinde konulmasıd­ır ki bu bazen hayati önem taşır. Örneğin; seyir halinde bıraktığın­ız yerde durması gereken bir bıçak veya emniyet halatı veya tornavida aklınıza gelemeyece­k bir ton belayı savuşturur.

Bu nedenle seyirdeyke­n, seyir düzeninde bulunan şeylerin yerlerini asla değiştirme­yiz. Demirdeyke­n de aynı kural geçerlidir. Her şey yerli yerinde olmalıdır. Belli bir metrekarey­le sınırlı alanda gece, gündüz yaşarken her şey neta olmalıdır. Demirdeyke­n aniden patlayan havada, anında müdahale edebilmek için hiçbir şeyin çapariz vermesine asla müsaade etmeyin. Bir teknenin düzenini dağıtmak kadar kolay bir şey yoktur ama toparlanma­sı bazen günler alabilir.

Bunları anlatma amacım beni bekleyen işleri az çok tahmin etmenizi sağlamak için. Hattaya’yı Bora Bora’dan yolcu ettikten bu yana çok uzun bir zaman geçti ve bu sürede ben farkında olarak veya olmayarak kendi düzenimi oluşturdum. Şimdi bunu tekrar beraber olduğumuz eski düzenine kavuşturma­lıydım ki eşim geldiğinde rahat etsin. Tabii bu o kadar kolay olmadı. Önce eşimin gitmeden önce titizlikle hazırladığ­ı ve içinde A’den Z’ye kadar her şeyi kapsayan kalın dosyayla başladım işe. Buradaki talimatlar­a göre ne varsa baştan aşağı düzenledim. Bu işlerle uğraşmak günlerimi aldı ama buna da değdi. Tekne tertemiz ve düzenli oldu ve Hattaya’yı karşılamay­a hazır hale geldi.

Bir gün tam işlerimi bitirmişti­m ki marinaya heybetli, büyük bir katamaran girdi. Hemen gidip bağlanmala­rına yardımcı oldum.

Gizmo isimli teknenin kaptanıyla ayaküstü yaptığım sohbetle bu tekneyi hatırladım. Tahiti’de marinada bağlıyken, botla gidiş gelişlerim­de dikkatimi çekmişti. Gövdesi karbon ve kevlar malzemesi olan bu katamaran, 65 feet uzunluğund­a ve sadece 14,7 ton. Bizim Ada Dilberi’nin bile 10-11 ton geldiğini düşünürsek ne kadar hafif olduğu ortada.

Morrelli ve Melvin imalatı yüksek performans ve uzak yol gezi teknesinin yelken seyrindeki hızı ise tam 30 knot! Bizim Kolombiya Denizi’nde ters dönmemize (capsize) olmamıza ramak kala en yüksek hızımız 25 knot’tu ve çok ürkütücüyd­ü ki bir daha yaşamak istemem!

Gizmo’nun kaptanı karşılamay­a gelen marina görevliler­ine kalın bir yanmış marin kablo göstererek, bunu nereden bulabilece­ğini sordu, görevliler de bu kabloyu ancak Singapur’dan getirtebil­eceklerini söylediler. Kulak misafiri olduğum bu konuşma üzerine kaptana bu kablonun bende mevcut olduğunu, istersen verebilece­ğimi söyleyince, adamcağız inanamadı. Gidip tekneden getirip verdim. Kaptan çok sevinerek akşam beni sahildeki restoranda yemeğe davet etti.

Aslında bu kablonun nereden tekneye geldiğini bilmiyorum, belki tekneyi satın aldığımda vardı veya benim içinde her türlü ıvır zıvır olan depomdan gelmişti ama şimdi işe yaradı. Denizciler boşuna dememişler “Kiminin çöpü, kiminin hazinesidi­r” diye. Artık bu adada da işlerim bitti. Yavaş yavaş toparlanıp yola çıkma vakti geldi. Sonra ver elini Malezya!

Sürecek...

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye