‘Arkas’ı gelecek
Arkas’ın iki yıl önce profesyonel yelken takımı Arkas Sailing Team’i kurarak ilk adımını attığı proje büyüdü ve bugün kocaman bir organizasyona dönüştü. Ve bu projenin bir parçası olarak ilk kez yapılan Arkas Aegean Link Regatta’da Anything-dere Construct
Arkas Aegean Link Regatta’dan sıradan bir yarış olarak bahsetmek hata olur. Zira Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bernard Arkas’ın Türk yelkenciliğini geliştirmek, İzmir’i yelkenle yeniden tanıştırmak amacıyla birkaç yıl önce başlattığı projenin sadece bir parçası bu organizasyon. Projenin ilk adımı Arkas Sailing Team olmuştu. 2015 yılının Ocak ayında takımın Naviga’ya özel daveti üzerine gittiğimiz İzmir’de tanıştık bu gencecik takımla. Ardından bir nevi biz de ailenin parçası olduk. İzmir Körfezi’nde yelken yaptığımız, henüz birbirine yabancı, muhtemelen biraz da tedirgin Arkas Sailing Team’in kısa süre sonra Rolex Middle Sea Race’te finiş hattını birinci geçişini büyük bir heyecanla izledik, tebrik için ilk arayan biz olduk. Arkas Sailing Team her gün biraz daha olgunlaştı, hedeflerini büyüttü. 24-27 Ağustos’ta bu yıl ilk kez düzenlenen Arkas Aegean Link Regatta’da ekip, artık ayakları yere çok daha sağlam basan bir takım olarak çıktı karşımıza. Regatta boyunca beraber olduğumuz Bernard Arkas’tan yelken takımının en genç üyesine kadar hepsinin gözünde gördüğümüz heves, yelken sporunun geleceğine dair umudumuzu
artırdı. Ve bunun ne kadar inanılmış bir proje olduğunu görmemizi sağladı.
Çeşme-sakız rotasında dört gün boyunca devam eden Arkas Aegean Link Regatta, gaz kesmeyen eğlencesi ve Ege’nin ‘şurup’ gibi rüzgârıyla ilk yılında yelkenciler tarafından 10 puan aldı. Dört gün süren heyecanı ilerleyen satırlarımızda anlatacağız ancak önce bu büyük projenin arkasındaki en önemli isim olan, Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bernard Arkas’ın biz gazetecilere anlattıklarına kulak verelim.
Arkas Sailing Team’in kuruluşunu “Tolga’lar (Yağlı) kaşındı” diyerek anlatmaya başlıyor Bernard Arkas. “Küçükken yelken yapmıştım ama çok eskide kalmıştı. Bir gün Tolga’yla Limon (Serhat Altay) yarışa gelmem için zorladılar. Sonra da arkası geldi. Bir gün ikisinin, Ker 40’ın fotoğraflarına baktığını gördüm. ‘Bak ne güzel tekne’ deyince ben de ‘Alırım bak’ diye yanıtladım. ‘Ama böyle olmaz, ciddi bir takım kuracaksınız. Sadece yelken yapacaksınız ve adam gibi yapacaksınız, sonra ağlamak yok’ dedim. Ve tekneyi aldık.”
Bernard Arkas bu projeyle, aldığı yarış teknesini kendi logosuyla giydirip şirket çalışanlarını yarıştırmak yerine gerçek anlamda profesyonel bir takım kurmayı tercih etmiş. Yani işin zor kısmını seçmiş. “Bildiğiniz gibi Arkas olarak bir voleybol takımımız var. Bu takımın oyuncuları gündüz muhasebecilik, akşam antrenman yapmıyor. Sabah uyanıyorlar, profesyonellerle birlikte antrenman yapıyor, taktik çalışıyor, hayatını sadece voleybola adıyorlar. Ona göre de bir başarı elde ediyorlar. Voleybol ve futbolda sporcuların maaşı, primleri var. Yelkende ise sporcuya bir yemek yedirip ‘hadi koçum’ diyoruz. Baktığınızda o da spor, bu da… Ben de neden aynî yelkende yapmayalım ki dedim”
Bu karar üzerine işin organizasyonunu üstlenen Tolga Yağlı ve Serhat Altay, genç yelkencilerden oluşan bir takım oluşturdu. Takımın üyeleri Arkas şirketinin bordrolu çalışanı oldu, öğrenci olanlara lojmanlar ayarlandı ve hatta buzdolapları dolduruldu. Artık genç yelkenciler onlardan istenen tek şeyi yapmaya hazırdı ve sadece yelkene odaklandı.
Herkes elini taşın altına koymalı
Halihazırda bir spor kulüplerinin olmasının işlerini kolaylaştırdığını söylüyor Bernard Arkas. “Çünkü spor salonundan antrenöre, diyetisyenden doktora her türlü ihtiyaç zaten mevcut. Ekibi topladıktan sonra Amerikan milli
yelken takımı programlarını bulduk, bütün teorik bilgiyi topladık. Spor kulübünün kondisyoneri yelken takımıyla ilgilendi, teknede antrenmanlara katıldı. Hangi pozisyonda hangi kaslar kullanılıyor gözlemledi. Ona göre herkese antrenman programı çıkardı. İngiliz Antrenör Martin Watts geldi, açık deniz yarışçılığını öğretti. Ve tüm bu çalışmaların sonucu Malta’daki ilk Rolex yarışımızda birinci olduk.
İlk seneden böyle bir başarı elde etmek bize çok büyük moral verdi. Bugün takım üyelerinin hepsinin açık deniz sertifikaları ve eğitimleri var. Hepsi de yurt dışındaki teknelerde rahatlıkla iş bulabilecek kapasiteye sahip. İleride uluslararası bir takımda bizim yetiştirdiğimiz yelkenciler olursa ben bununla gurur duyarım.”
Çeşme Yelken Kulübü’nü de devralan Arkas, bu sayede takıma yeni sporcular da yetiştirmeyi hedefliyor. Kulüple birlikle bir altyapıyı da devraldıklarını söyleyen Bernard Arkas, “Biliyorsunuz genellikle yelkencilerimiz laser bittikten sonra sporu da bırakıyor çünkü yaşam için para kazanma derdine düşüyor. Benim isteğim branşlaşma yaparak profesyonel yelkenci yetiştirirken bir yandan da ekibimizi yedeklemek ve kuvvetlendirmek” diye devam ediyor.
Bernard Arkas, daha ilk yılında 45 teknenin katıldığı Arkas Aegean Link Regatta’dan da çok memnun kaldığını belirtiyor. Bunun sadece başlangıç olduğunu, yarışı sürdürülebilir kılmayı istediğini söyleyen Arkas, “Herkes çok çalıştı. Sabah 07:00’de Sakız’daki gümrük memurları bizim için ofislerine geldi ki bu Yunan tarihinde muhtemelen bir ilktir. Onlar bile büyük enerji sarf etti. Herkesin bu kadar çaba harcaması beni çok mutlu etti” diyor.
Bernard Arkas’ın hedefi Arkas Aegean Link Regatta’yı Akdeniz çanağının önemli yarışlarından biri haline getirmek. “Biliyorsunuz yelken takımı olarak her sene bir yurt dışı yarışı yapıyoruz. İlk senemizde Malta’da, ikinci senemizde de St. Tropez’de yarıştık. Bu yarışlarda amacımız hem bizde de profesyonel yelken takımları olduğunu göstermek hem de iyi bir organizasyon nasıl yapılır öğrenmekti. Dolayısıyla bu yarışlarda etrafımızı da gözlemledik. Bir de o yarışlara düzenli gittiğinizde yeni insanlarla tanışıyor ve onlara ‘Türkiye’ye yarışmaya gelin’ deme samimiyetine ulaşıyoruz. Yarışın ilerleyen yıllarında yabancı takımları davet edeceğiz. Zaten üç-dört takım getirebilirsek arkası gelecektir. Ancak tüm bunlar için sadece bir kişinin değil herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.”
Ve yarış...
EAYK (Ege Açık Deniz Yat Kulübü) ile ICYC (Uluslararası Çeşme Yat Kulübü) işbirliğinde, TYF, Çeşme Belediyesi ve Çeşme Marina desteğinde gerçekleştirilen Arkas Aegean Link Regatta, bir gece önceki açılış partisinin ardından 24 Ağustos Perşembe günü marinada yapılan brifingle başladı. Brifingde yelkenciler yarış esnasında yaşanacak sert sağanaklara karşı uyarıldı. Regattanın ilk yarışı, çıkış işlemlerinin tamamlanmasının ardından saat 12:00’de start aldı. 45 teknelik filo 30 knot’ın üstünde rüzgâr eşliğinde Sakız Adası finişli 17 millik rotayı tamamlamak üzere yelken açtı. IRC overall kategorisinde ilk gün birinciliğini Arkas Flying Box alırken Dünya Şampiyonu milli windsurf sporcumuz Lena Erdil’in de yarıştığı Anything/ Dere Construction ikinci, Garanti Sailing Lemon da üçüncü oldu. İlk gün, Chandris Otel’de tüm yarışçıların davetli olduğu partiyle sona erdi. Ertesi gün tüm ekipler için keyif günüydü. O gün için yarış planlanmayınca tüm yarışçılar Sakız Adası’nın tadını çıkardı.
Regattanın üçüncü günü filodaki tekne bu kez Sakız-çeşme rotasında yarışacaktı. Ancak rüzgâr 30 knot’ın üstünde esince o günün yarışı iptal edilmek zorunda kaldı. Çıkış işlemlerini tamamlayan ekipler Çeşme Marina’ya doğru hareket etti. Akşam yarışçıları Aquente Beach’teki parti bekliyordu.
Arkas Aegean Link Regatta’nın son gününde ekipler koyiçi rotadaki yarışı yapmak üzere start hattına doğru yola çıktı. 18 millik rota için ilk start 16 tekneden oluşan destek, ardından IRC gruplarına verildi. Filo ilk önce Çeşme açıklarındaki şamandırayı, ardından Alaçatı deşarj şamandırasını döndü ve Before Sunset Beach önünde finiş verdi. Finiş, Arkas Sailing Team ve Anything Dere Construction’ın kıyasıya mücadelesine sahne oldu. Ve mücadeleyi, düzeltilmiş zamanda rakibi Arkas Sailing Team’e sadece bir saniye fark atan Anything-dere Construction kazanarak trofeyi elde etti. Dört gün süren ve her günü dolu dolu geçen Arkas Aegean Link Regatta’nın ilki, o akşam Before Sunset Beach’te düzenlenen ödül töreni ve partiyle sona erdi.
www.arkasaegeanlinkregatta.com
Mark Turner, hiç kuşkusuz yelken yarış dünyasının en ilgi çeken isimlerinden biri. Onu ilginç kılan ise, yelken yarışçılığından öte sportif işadamı zekası ile ortaya koyduğu hünerleri.
49 yaşındaki Turner, 1989 yılında Whitbread Round the World Race’te (bugünkü Volvo Ocean Race) British Defender takımında yarıştı. 1993 yılında kendi spor organizasyon şirketi olan OC Sports’u kurdu. Turner, tüm bu süreçte elini neye attıysa başarıya ulaştı. Gençlik yıllarındaki, kimilerine göre en yakın dostu kimilerine göre ise ‘biricik aşkı’ Ellen Macarthur, dünyanın en cesur kadın yelkencisine dönüşürken de arkasındaki isim Mark Turner’dı. Kadim dostundan desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Turner, Macarthur’un, 2001 yılındaki Vendee Globe kampanyasını yürüttü ve başarılı kadın yelkenci bu yarışı ikincilikle tamamladı. Mark Turner’ın marifetlerinden biri de devrim sayılabilecek ‘stadyum yarışçılığı’nı hayatımıza kazandırmasıdır. 2007 yılında hayata geçirdiği Extreme Sailing Series ile büyük bir risk alarak yelken yarışçılığını -tabiri caizsefutbol maçına çevirdi ve izleyicilerin kıyasıya geçen mücadeleyi kıyıdan
Bir röportajınızda yarışta ‘risk almayı teşvik eden’ yenilikler olacağından bahsediyorsunuz. Nedir bu değişiklikler?
İlk kez one design formatında yapılan bir önceki yarışta, biliyorsunuz ekipler hep birbirine çok yakın mücadele etti. Evet bu heyecan verici ama açık konuşmak gerekirse biraz da ‘sürü mantığı’nı getirdi. Çünkü herkes birbirini takip ediyor ve geride kalmamak adına risk almaktan kaçınıyordu. Biz bu yarışta risk alma stratejisinin önünü açmayı hedefledik. Bu amaçla bazı bilgileri ara ara karartacağız. Mesela takımların ‘gizli-seyir’ moduna geçmesi için pozisyon bilgilerini zaman zaman kapatacağız. Ya da navigatörün kendi inisiyatifini daha fazla zorlaması için belli zamanlarda bazı hava durumu raporlarını vermeyeceğiz. Buna kesinlikle katılmıyorum. Bence çok yetenekli kadın yelkencilerin bir araya gelmesini sağlayan Team SCA, büyük bir başarı hikayesiydi. Erkek yelkencilerin avantajı, büyük çoğunluğunun açık deniz yarışlarına alışkın ve Güney Okyanusu’nda yelken yapmış. Kadınların bu konuda daha fazla tecrübe kazanması lazım. Eğer kadın ekibinin yarıştığı bir önceki edisyondan sonra bu işi yeniden tamamen erkeklerin mücadelesine çevirseydik bu, Volvo Ocean Race için bir geriye gidiş olacaktı. Benim kişisel görüşüm, kadınların seviyesi çok yüksek olan bu yarışta erkek rakipleriyle mücadele etmesi için en iyi seçeneğin kadın-erkek karışık takımlar olduğu yönünde. Ve bu fikrin yarışa çok büyük heyecan katacağını düşünüyorum.
Açıkçası koyiçi yarışları kıyıdaki izleyicilere daha da yakın hale getirmek için olağanüstü bir çaba gösteriyoruz. Nitekim 2019 yarışına uçan katamaranları dahil etmemiz de bu çabanın bir parçası. Koyiçi yarışlara özel yeni tekneler tasarlıyoruz. Volvo Ocean Race’i izleyicilerin daha yakından seyredebileceği bir yarış haline getirmek için en doğru aracın da bu olduğuna inanıyoruz. Eğer bir stadyum yarışı yapmak istiyorsanız bu, ‘tazı’ Vo65’lerle çok zor. Kıyıya çok daha yakın yarışabilecek uçan katamaranlar karadaki izleyiciler açısından çok daha görünür olacak. Ve izleyiciyi bu heyecana dahil edecek.
Bu yarışta devrim niteliğinde iki yeniliğimiz var. Bu kez medyacıları, önceki edisyonlara göre çok daha erken seçtik. Hepsi bu süreçte çok sıkı eğitimden geçti. Ancak önceki yarışların aksine bu kez medyacılar filodaki tüm teknelerde görev alacak, her ayakta farklı bir tekneye geçecek. Bunun mücadeleye yepyeni bir bakış açısı kazandıracağına inanıyorum. Bir yenilik de artık yelkenciler yarış esnasında sosyal medya hesaplarından doğrudan tweet, video ya da fotoğraf paylaşacak. Biliyorsunuz, takımların dışarıdan yardım almasını engellemek amacıyla teknelerde çok kısıtlı internet var. Bu kısıtlı internetle sadece hava durumu raporları alınabiliyor ve yarış merkeziyle birbirlerine e-posta gönderebiliyorlar. Ancak bu yarış için ‘crew communicator’ isimli çok kullanışlı bir el cihazı geliştirdik. Bu cihazı isteyen ekip üyesi kullanabilecek ve kendi hikayelerini paylaşabilecek. Bunun için teknenin bazı bölümlerinde, dışarıdan bilgi gelişini engelleyen firewall’lar bulunacak. Dolayısıyla bu tek yönlü bir iletişim olacak. Eğer biri o hikayeye yorum yaparsa, yarışçı ona yanıt veremeyecek. Volvo Ocean Race’i bir ‘Big Brother’a çevirmeye ihtiyacımız yok zaten yarışın kendisi büyük bir hikaye. Ancak izleyicilere okyanuslardan ne kadar çok bilgi ulaştırabilirsek onları bu heyecana o kadar dahil ederiz.
2017-28 yarışı için hedefleriniz neler?
Aslında sadece bu yarış için değil, genel anlamda tüm Volvo Ocean Race’ler için hedefimiz aynı: Değerli paydaşlarımıza ve takımların sponsorlarına ilham vermeye devam etmek ve bu heyecanlı mücadeleye katılımlarını devamlı kılmak. Yarışın güvenilirliğine zarar vermemek, ticari değerini daha da artırmak.
Bir süredir önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin de duraklardan biri olabileceği yönünde söylentiler duyuyoruz. Sizce bu mümkün mü?
Gelecekte Türkiye’yi bu yarışın bir parçası yapmayı gerçekten çok isteriz. Ancak henüz böyle bir teklif almadık. Eğer böyle bir öneri gelirse, bence Türkiye harika bir ev sahibi olurdu.