Peynir gemisi
Gökova’nın bağlanma sorunu
Yazın ortalarında ailecek üç günlüğüne Gökova'ya gidelim dedik.
Epeydir uğramamıştık Sadun Abi'ye… (Biz hâlâ onu görürüz umuduyla gidiyoruz ama bir süredir ortalıkta yok maalesef.)
Amacımız güzel bir koya bağlanıp iki üç gün kafa dinlemek.
Bitiremediğimiz kitapları okumak, yüzmek ve memleketin ‘sakin' gündeminden uzaklaşmak. Bodrum'daki deprem korkusunu hâlâ yaşayan çocuklara da bir nebze korkusuz günler geçirtmek için Bodrum'dan yola koyulduk.
Deprem demişken Pabuç Burnu'nun kuytusunda kıçtankara bağlıyken deprem sırasında suların çekilmesiyle önce dibe oturan ve halatlarını kopartan sonra suların aniden yükselmesi ve tsunamiyle kendini kıyıdaki kayaların üstünde bulan arkadaşımın başına gelenden sonra mümkün olduğu kadar alargada kalmayı tercih ediyorum.
Bu duygularla Çanak Koyu'na verdik yolu. İçeri baktık ki tam anlamıyla ana baba günü.
Tekneler, Çanak Koyu'na girmemiş açıkta alargada bekliyor. Lakin rüzgâr bir dönse hepsi birbirinin üstüne düşecek şekilde sıralanmışlar.
Eh bizimkisi nasılsa katamaran deyip koyun dibine doğru ilerledim. Baktım biri kıçtankara olmuş onun yanına bağlanayım dedim.
Tam botu indirirken teknedeki beyefendi bizi: “Eğer ağaca bağlarsanız, Sahil Güvenlik gece gelip halatları kesiyor, biz dipte bir kaya bulup bağlandık siz de bakın bulursanız bağlanın” diye uyardı… Hoppalaaa… Dipte rezervasyon yapacak kaya aradık ama son kalan kayayı da kapmış beyamca.
Eh alargaya kaçalım o zaman dedim. Baktım 3,5 metre derinlik var.
Gece rüzgârın sertleyeceği bilgisi de geldi; o zaman 5 kat kaloma vermek lazım en az. Yani 17,5 metre. Lakin koyun genişliği sığlık alanlarını da katsanız o kadar zaten.
Yani gece rüzgâr dönerse ya kıçtankara olan o tekne ile sandviç olucaz ya da sığlıklarla öpüşüp koklaşmak nasip olacak. Peki bu iş nasıl olacak? Şimdi şuraya bi' parantez açalım. Ofisinde çekirdekten mandalina ağacı yetiştiren bir adem oğluyum.
Genel olarak demir alıp hızlıca tüymeyi sevdiğimden, alargada hatta tonozda kalmayı tercih edenlerdenim.
Bugüne kadar Doğa Rutkay dahil,
doğaya karşı en küçük bir saygısızlığım yoktur.
Mazı yangınında ağaçlar kül olmasın diye Muğla Valiliği'ni ayağa kaldırıp diğer bölgelerden ilave uçak getirten biri yazıyor bu satırları.
Yani sözün kısası ağaçlar, hele Gökova'dakiler canımızdır ciğerimizdir.
Ama 25 yıldır denizlerdeyim. Ben kıçtankara olan tekneler tarafından yerinden sökülen bir ağaç görmedim.
Evet bazı gulet kaptanlarının sadece salınımı önlesin diye bağlanması gerekirken tekneyi yay gibi gererek ağaçlara bağladığına şahit oluyorum. Ama o ağırlıkta tekneler bile ağaçlara sanılan zararı vermiyor.
Sadece ağaç kabukları üzerinde bir miktar iz yapıyor gördüğüm kadarı ile.
Ağacın özü yani beslenme damarları içeride zaten. Hatta ağacın merkezinde. Sözün kısası elbette bir zararı vardır ama tahmin edildiği boyutlarda değildir görüşündeyim ki bu zararın bir orman yangınının, bilinçsiz ağaç kesmenin yanında esamesi okunmaz.
Ama gel gelelim Gökova'nın koyları dardır.
Zincir salınımı yapacak alan yeterli değildir genel olarak.
Salınsanız da koyda bir tane kıçtankara bağlı tekne varsa siz yine de bağlanamazsınız Rüzgâr gece döner. Üstelik bu tür koylara ağırlığı binlerce gross ton olan tekneler giremez ve bağlanamaz zaten.
Üç beş tonluk bir teknenin hafif salınımda ağaca vereceği hiçbir zarar yoktur.
Elbette doğrusu belediyenin, Çevre Bakanlığı'nın hatta Sahil Güvenlik'in bu tür yerlere amatör denizcileri düşünerek demirden ve betondan sağlam bağlanma babaları koymasıdır. (Göcek'te bir ara görmüştüm.)
O zaman kimse ağaçlara bağlanmaz zaten.
Hiçbirimiz dikenlerle kaplı ağaç gövdelerinin etrafında kolumuzu bacağımızı çizerek halatı döndürmeye meraklı değiliz.
Ama denizcilik makamı çözüm makamı da olmalıdır.
(Sahil Güvenlik sana söylüyorum huuuu!!!)
En azından bu arkadaşların halat kesmek yerine durumu bağlı teknelere bir broşürle anlatması sonra da üst makamlarla konuşarak bu tür dar ve demirleme imkanı olmayan koylara demir babalar yaptırması, gece sessizce gelip halatları kesmesinden daha doğru ve denizci bir davranıştır. Amaç çözüm olmadır. Aslında Sahil Güvenliğimizin de bir suçu yok.
Yasa koyucu denizci olmayınca ve denizlerle ilgili doğru saptamalar yapamayınca Sahil Güvenlik karadan yapılan arıtmasız tonlarca deniz deşarjını, bokları, kakaları, sanayi atıklarını pas geçip elindeki yönetmeliğe bakarak iki kişinin gezdiği ama Mavi Kartı işlenmemiş teknelerin peşine düşüp antipatik hale geliyor.
Velhasılı kelam Muğla Belediyesi'ni, Çevre Bakanlığı'nı, Muğla Valiliği'ni, Denizcilik Bakanlığı'nı hatta Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nı bu tür koyları tespit ederek bu koylara kıçtankara bağlanma kolaylığı getiren demir babaları koymaya davet ediyorum.
Ağaçlar da, Sadun Abi de, o zaman rahat uyuyacaktır emin olun.